Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Beşiktaş, İnönü Stadyumu’nun yerine inşa edilen Vodafone ‘Arena’ ile yuvasına kavuştu...
Stadyumlarını “arena”ya dönüştüren futbol kulüplerine Beşiktaş da katıldı.
Diğerleri de sırada...
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın açılış konuşmasını dinlerken, kullandığı kavramlar aklıma “Futbol spor mu, savaş mı?” sorusunu bir kez daha getirdi.
Orman, Beşiktaş’ın yeni stadı inşa edilirken tarihi doku dikkate alınarak, dış görüntünün Roma’daki Kolezyum’a benzetildiğini vurguladı. Kolezyum görüntüsünde inşa edilen stadyum, sahasına da “arena” denmesiyle uyumlu...
Bu ikisi, spordan çok, ölmek-öldürmek, temsili savaş, harp oyunu faaliyetlerine daha yakın kavramlar ve semboller.
Roma’daki Kolezyum’a bakalım...
Milattan sonra 82 yılında tamamlanmış bu yapı, imparatorun kendini ve halkı eğlendirmek için gladyatörleri dövüştürdüğü, galip gelenin mağlup olanı imparatorun başparmağını aşağı çevirmesiyle öldürdüğü bir arena. Tarihte yaşanmış savaşların yeniden canlandırıldığı, idamların infaz edildiği, bazen insanların aslanların önüne atıldığı arena. Tribünlerde de halkın gladyatörlerin vahşi dövüşünü ve öldürülmelerini, insanların parçalanmalarını kendilerinden geçerek büyük bir “heyecan” içindeki izledikleri, kitle halinde tempo tuttukları, ölümlerden sonra da rahatlamış biçimde evlerinin yolunu tuttukları gösteri alanı...
Günümüzde, dünyada en fazla taraftarı olan futbola baktığımızda durum pek de farklı görünmüyor.
Sadece stadyumların kolezyumlar biçiminde inşa edilmesi, sahaların “arena” olarak anılması değil, daha birçok yakınlık var.
Hazırlık aşamasından başlayalım...
Kullanılan kavramlar yine savaş kavramları: Hücum yolları, savunma hatları, kanatlar, cephe konuşlanması gibi taktik dizilişler...
Tribünlerin ruhu ve dili de öyle...
“Ölmeye geldik veya karşı kavramıyla “öldürmeye geldik”...
Atılan her golde, düşmana sıkılmış “kurşun” muamelesiyle, kendinden geçme...
Veya tersine, takımın hocasını veya oyuncularını veya karşı takımın taraftarlarını kovalama, yaralama bereleme ve hatta öldürme...
Maalesef gerçek böyle, futbol giderek spor olmaktan çıkıp savaşa dönüşüyor...

Haberin Devamı

Yaşamdaki düşman

Haberin Devamı

Yüz binlercesi fanatik olmak üzere milyonlarca taraftarın takımıyla hop kalkıp hop oturması...
Afyon gibi bir bağımlılık...
Tribünlerde gözü dönmüş taraftarlara bakınca bilim insanlarının gözüyle manzara şu:
Rakip takım fanatik taraftarın yaşamda “düşman” bellediği her şeyi simgeliyor.
Her fanatik, rakip takıma bakarken günlük yaşamında neye taktıysa onu görüyor. Aile içindeki sorundan işyerindeki huzursuzluğa, olumlu yanıt alamadığı kız arkadaştan ağzının ortasına bir tane çakıp isyan edemediği amirine, tahsilat peşindeki alacaklıya, sevmediği siyasi partiye kadar “gıcık” olduğu ne varsa onun yerine rakip takımı koyuyor...
İçindeki dövme, parçalama, yok etme, öldürme duyguları dışa fışkırmış şekilde izliyor maçı ve galip gelince bütün intikamını almış, rahatlamış şekilde evin yolunu tutuyor...
Bu dertlerinden kurtulma, düşmanı yok etme halini yakaladığı tek “arena” futbol olunca, tuttuğu takımla özdeşleştiriyor kendisini. Takım aidiyeti, takım ruhu kişilik kazandırıyor yaşam mücadelesinde.
O nedenle savaşa gider gibi gidiyor...
Güvenlik güçlerinin taraftarın üzerinde yakaladığı malzeme de bunu gösteriyor zaten...
Döner bıçağı, meyve bıçağı, sustalı, sopa, gaz bombası...
Bunlar spor karşılaşması izlemeye değil, savaşmaya giderken götürülecek malzemeler....
İşin sosyolojik boyutu bir yarışma, bir spor mücadelesi, bir güzel futbol oyunu görmeye değil, bir savaşta düşmanı yok edip zafer kazanmaya gidişi gösteriyor...

Haberin Devamı

Erkek oyunu

İşin sosyolojisi gibi psikolojisi de bunu gösteriyor.
Futbolun esas itibarıyla bir “erkek oyunu” olması, sahalarda savaş görüntülerinin temel nedenlerinden biri... Erkekle kadın arasındaki biyolojik fark yansıyor futbola...
Erkeğin biyolojik yapısından, genlerinden gelen saldırganlık, şiddet eğilimi, parçalamak, öldürmek, yok etmek hissi futbolda daha net bir biçimde dışa vuruyor.
Kadının yaşatmaya, çoğaltmaya, bakıp korumaya, işbirliğine dayalı doğasına karşı erkeğin saldırma, işbirliği ve dayanışma yerine öldüresiye rekabet, şiddet ve imha etme duygularını tatmin ettiği “arena” futbol sahaları...
Stadyumlardaki projektörlerin açığa çıkardığı erkeğin karanlık yüzü bu...

Savaş havasından çıkmalı

Futbol savaş havasından çıkmalı, çıkarılmalı...
Stadyumlar, futbol sahaları “arena” değil amfitiyatro havasına bürünmeli...
Futbol sadece skorla ölçülmemeli; taraftar sadece golden değil karşı takım oynasa bile güzel futbol izlediği için rahatlamalı...
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın önerdiği gibi stadyumlar, sadece futbol savaşlarının yapıldığı alanlar olmaktan çıkmalı, düğün, dernek, konser, defile, sergi, sempozyum, panel gibi sosyal faaliyetlerin de alanı olmalı...
Spor savaş değil, barış diliyle konuşmalı...