Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıllardır teröre can veren Türkiye’de, bu sorunun çözüme kavuşturulması, akan kanın durdurulması, insan yaşamına, barış ve huzur içinde bir arada yaşamaya değer veren herkesin arzusu kuşkusuz.
Bu arzu nedeniyledir ki, son dönemlerde “çözüm ve barış” en sık telaffuz edilen kavramlar. Çözümü üretecek olanın da siyaset kurumu olduğuna kuşku yok.
Sorunun “çözüm” yolunda sadece niyet ifadesiyle bulunamayacağı da bir gerçek. Bu kavramın içinin doldurulması ve uygulanabilir bir yol haritasına kavuşturulması gerekli.
30 yıla yaklaşan süredir devam eden PKK terörü ve yarattığı siyasal sorunun çözümü nasıl olacak? “Çözüm” denilince kim ne kastediyor, kim ne anlıyor?

PKK’nın anladığı
PKK’nın çözümden ne anladığına bakalım...
PKK ve siyasi alandaki yansıması olarak görünen BDP’nin istediği Türkiye’nin Güneydoğu’sundaki en az 8-10 ilin kendilerine bırakılması. Bu bölgede egemenliklerini kurmaları. “Kürt özgürlük hareketi” olarak isimlendirdikleri süreçte çok önemli bir mevzi olarak bu bölgede gevşek bir federasyona benzeyen bir statü istiyorlar.
Meclis’i, hükümeti, yargısı, eğitim, sağlık ve din kurumları olan, bağımsızlığa yakın hareket edebilecek bir çeşit devlet talep ediyorlar. Kuzey Irak’taki örneği gibi Güneydoğu’da ve Kuzey Suriye’de yapılanmayı hedefliyorlar.
PKK’nın ve uzantılarının “çözüm”den anladığı bu...

Devletin anladığı
Devletin geçmiş hükümetler döneminde başlayan ve bugünkü hükümetle ulaştığı çizgi itibariyle “çözüm”den anladığı, herhangi bir bölgeye özerklik verilmeden, üniter yapı içinde, demokratikleşme yoluyla bireysel hak ve özgürlüklerin serbestçe yaşanması.
Özellikle Avrupa Birliği sürecinde devlet yapısının demokratikleştirilmesi, sivilleştirilmesi, bireysel ve kültürel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi amacıyla küçümsenmeyecek reformlar yapıldı, adımlar atıldı.
Devletin gelip dayandığı nokta Türkiye’yi parçalanmaya götürecek ve bu süreçte Güneydoğu’yu kopartacak bir sürüklenmeye kapılmadan, sorunu; demokrasi, bireysel hak ve özgürlükler yoluyla çözüme kavuşturmaktır.

Hangi çözüm?
Çözümlerden biri siyaset kurumunun halkın onayından da geçirerek PKK’nın istediğini kabul etmesidir.
İkincisi ise PKK’nın devletin durduğu çizgiyi çözüm olarak kabullenmesi, silah bırakması ve dağdan inmesidir.
Bugünkü hükümet de dahil geçmiş hükümetlerin hiçbiri, PKK’nın bu isteğinin kabul edilebileceği yönünde en küçük bir eğilim göstermediler. Bunu Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığıyla bağdaşmaz gördüler.
PKK cephesi de demokratikleşme yolunda atılan adımları kazanım olarak gördü. Bu adamların yaptıkları terör nedeniyle atıldığını düşünerek, teröre devam etti. Bugün de ediyor.
Bu nedenlerle devleti ve PKK’yı tatmin edecek “çözüm”den söz ediliyorsa, bunun içini doldurmanın hiç de kolay olmadığı -Habur ve Oslo süreçlerinde de yaşandığı gibi- görülmelidir.
“PKK silah bırakmadan, terör durmadan müzakereye oturulmaz” diyenlere karşı çıkanların, PKK’yla silahlı gücü, dış lojistik ve siyasi desteği devam ederken, terörü sürdürürken masaya oturmanın bir sonuç vermeyeceğini görmüş olmaları gerekir.

Siyaset kurumu ve devlet
Yaşadığımız son terör eylemleri siyasi partilerin bir araya gelerek ortak çözüm arayışına yönelmeleri konusunda bir isteği de doğurdu. Gaziantep’te cenazede bir araya gelen devletin zirvesi ve siyasi liderlerin Ankara’da bir araya gelmeleri talebi dile getirildi.
Sorunun ne kadar yaşamsal boyutlara ulaştığı, çevremizde yaşananlarla birlikte değerlendirildiğinde Türkiye’nin bekasını ilgilendirecek bir aşamaya geçtiği açıkça görülüyor.
Bu koşullarda iktidarı ve muhalefetiyle siyasi partiler bu konu üzerinde birlikte çalışma yürütmelidir. Bu yapılırken devlet de iktidar gibi muhalefet partilerini de detaylı bir şekilde bilgilendirmeli. Terörün ulaştığı boyutlar, iç ve dış destek, mücadelede alınan sonuçlar, öngörüler gibi konularda aydınlatmalıdır.
Bu sürecin sonunda ortak ulusal bir yol haritası ve bunu uygulayacak iç ve dış politikalar, halk esas alınarak atılabilecek adımlar belirlenmelidir.
Suriye’de yaşananlarla yeni bir boyuta ulaşan sürecin Türkiye’yi de hedef alacak ve yıllarca sürebilecek bir kaos yaratacağı düşünülürse, Ankara zaman yitirmeden konuyu her yönüyle masaya yatırmalı ve siyaset kurumu birlik içinde hareket etmelidir.