KCK’ya sızan MİT görevlilerinin, kendilerine verilen görevin dışına çıktıkları, KCK eylemlerine yardım ettikleri, hatta örgütün tamamlanmasına katkı verdikleri, dahası bazı terör eylemlerine liderlik edildiği gibi çok önemli iddialar gündeme getirildi.
İddialar, KCK’yı MİT’in kurduğu ve yönettiğine kadar vardırıldı.
Öyle ki, belediye otobüsüne molotof kokteyli atılmasında, Kızılay’ın göbeğinde bomba yüklü aracın patlatılmasında, askere, polise kurşun sıkılmasında, saldırılmasında KCK’ya sızan MİT görevlilerinin dahli var, izlenimi yaratıldı.
Bu iddialar ve tartışmalar sürerken Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, MİT görevlilerinin KCK’ya sızmaları konusunda, “suç işlemeden terör örgütüne girmek mümkün değil” açıklamasını yaptı.
KCK’ya sızan MİT görevlileriyle ilgili iddialar çok ağır olduğu için, “Örgütün güvenini kazanmak için işlenebilecek suçun sınırı nedir” diye sormuş ve bu suçun tanımına ihtiyaç olduğunu belirtmiştim.
‘Kastım üyelik’
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, dünkü konuşmamızda, örgütün güvenini kazanmak için işlenebilecek suçun sınırı ve tanımı konusuna şöyle açıklık getirdi:
“Benim kastım, örgütün güvenini kazanmak ve örgüte sızabilmek için verilen görevden dolayı veya görevin ifası sırasında işlenebilecek suçlardır ki bu da örgüte üyelik anlamındadır. Örgüt üyeliği kanunlarımıza göre suç. Ama bu görevi veren makamın izni, takdiri ve bilgisi dahilinde örgütün güvenini kazanmak için mecburen gidilen bir yol. Benim kastım buydu. O konuşmamda da izah etmeye çalıştığım gibi, ‘suç işlemeden örgüte girmek mümkün değil’ derken; terör eylemine katılmayı, askere, polise kurşun sıkmayı, molotof kokteyli atmayı, bomba patlatmayı, canlı bomba eylemlerini elbette kastetmedim. Burada önemli olan ölçü, örgütün güvenini kazanmak için yaptıklarınızın ülke aleyhine sonuçlar doğurmamasıdır.”
‘Yargı politika belirlemez’
İstanbul özel yetkili Başsavcıvekili Fikret Seçen’in, yargının, yürütme organını, terörle mücadele politikasını ve tercihlerini sorgulamasının söz konusu olmadığı yönündeki açıklamasından, “Oslo sürecinin soruşturma dışı olduğu” sonucunun çıkıp çıkmayacağına yönelik soruma Bozdağ, şu karşılığı verdi:
“Elbette, kuvvetler ayrılığı ilkesi gereği, yargı politika belirleyemez. Terörle mücadelede hükümetin izlediği politikayı, bu politikayı nasıl uygulayacağına ilişkin belirlediği yöntemleri sorgulayamaz. Örneğin biz, bir açılım politikası belirledik ve onu uyguluyoruz. Bu, siyaset kurumunun işidir. Bunun siyasi denetimi, faturasını da halk sandıkta belirler. Ayrıca savcılık makamı iddia makamıdır. Bu itibarla hüküm ihtiva eden açıklamalar yapması da doğru olmaz.”
‘Terörle mücadele zarar görmemeli’
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, temel hedefin terörün sona erdirilmesi olduğunu vurgulayarak, istihbarat görevinin hassasiyetine dikkat edilmesi ve terörle mücadeleye zarar verilmemesi gerektiğini vurguladı:
“Bu çok hassas bir konudur. Birçok eylemin önlenmesi istihbarat çalışmaları sayesinde oluyor. İstihbarat toplama görevi çok önemli ve çok hassas bir görevdir. Bu itibarla canları pahasına bu görevi yapan insanları ‘örgütle işbirliği yapıyor’ diye suçlamak çok büyük zararlar verir. Deşifre oldukları zaman hayatlarıyla ödemeleri gereken bir bedel ortaya çıkıyor. Bu bakımdan çok dikkatli olunması gerekiyor, terörle mücadeleye. İstihbarat toplama görevine zarar verilmemesi gerekiyor. Bu insanlar büyük fedakârlıkla ülkeleri, vatanları için çalışıyorlar. Hassasiyet gösterilmesi gereken konu budur.”