Deniz Baykal, CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılmasından bu yana geçen 2 yıllık süre içinde ilk kez üç saatlik bir canlı yayına katılarak gazetecilerin ve izleyicilerin sorularını yanıtladı.
Habertürk’te geçtiğimiz perşembe akşamı, Didem Yılmaz’ın yönettiği “Türkiye’nin Nabzı” programına konuk olan Baykal’a, Muharrem Sarıkaya, Can Ataklı ve Bülent Korucu ile birlikte sorular yönelttik.
3 saat süren yayın boyunca, “çok dolu” olduğunu vurgulayan Baykal, Türkiye’nin çok önemli bir süreçten geçtiğini belirterek, Esad eksenli dış politika, Suriye krizi, artan terör olayları ve uzun tutukluluk süreleriyle ilgili endişelerini paylaştı.
Erdoğan’ın yasağı kalkmalıydı
Baykal, izleyicilerden gelen, “Siz Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yasağını kaldırarak milletvekili yapılmasının yolunu açtınız. O ise, tutuklu milletvekilleri konusunda adım atmıyor. Yasağını kaldırmaktan pişman mısınız?” yolundaki soruları yanıtlarken bu kararımdan dolayı hiç pişman olmadığını vurgulayarak, şöyle dedi:
“Çok mutluyum, böyle yapmayanlar utansın. Ben Sayın Erdoğan’ın siyasi hayatının ebediyen yok sayılmasını hiçbir şekilde kabul edemezdim. İyi ki müdahale ettik ve kaldırdık. Adam partinin genel başkanı, oy pusulalarında onun adı yazıyor. Onun siyaset hakkı yok sayılacak, ben de üstüne yatacaktım, böyle bir şey olur mu? Eğer öyle yapsaydım hiçbir saygınlığımız olmazdı. Bunu yapanların yarın hiçbir saygınlığı kalmayacaktır. Ben mahçup olmuyorum, doğrusu budur. Tavsiye ediyorum, Tayyip Bey de benim yaptığımı yapsın.”
Şövalyeliğe gerek yok
Baykal, Türkiye’nin bölgede Suriye kriziyle patlak veren olaylar karşısında Batı’nın egemen ülkeleri adına, “şövalyeliğe” soyunduğu kanaatinde. Suriye karşısında savaşın eşiğine gelecek kadar öne itilen Türkiye’nin ABD ve Avrupa tarafından daha sonra yalnız bırakıldığına dikkati çeken Baykal, Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla doğrudan bağlantılı olmayan konularda bir çeşit “vekâleten savaşa” sürükleneceği mesajı verdi.
Yeni Orta Doğu istiyorlar
Suriye’deki gelişmelerin ABD başta olmak üzere, Batılı egemen ülkelerin düğmeye basmasıyla başladığını belirten Baykal, bu güçlerin yeni bir Orta Doğu istediklerini vurguladı.
ABD’nin Suriye ve İran politikasının iki temel amacı olduğunu belirten Baykal, tutumlardan birincisinin İsrail’in güvenliğinin sağlanması, ikincisinin ise enerji kaynaklarının kontrol edilmesi olduğunu söyledi.
Batı’nın bu hedeflere ulaşmak için izlediği politikalarda, Türkiye’nin ulusal bir çıkarı bulunmadığına dikkati çeken Baykal’a göre, bölgede sınırların değişmesi de muhtemel.
Mezhep eksenli dış politika
Atatürk’ün temellerini attığı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin etnik ve mezhepsel ayrımcılıktan uzak, laikliği esas alan bir nitelik taşıdığını vurgulayan Baykal’a göre, Türkiye dış politikasını da bu ilkelere dayandırmak zorunda.
Laikliğin sadece içeride din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olmadığını, Ankara’nın aynı zamanda dış politikasını da bu ilkeye göre belirlemesi gerektiğini belirtti.
Böyle olması gerekirken hükümetin son dönemde dış politikayı Sünni mezhebine dayalı hale getirdiğini ve bu politikanın da çok süratli bir biçimde Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini krize soktuğuna değindi.
Baykal, bu politikada ısrar edilmesi halinde, Suriye’de baş gösteren mezhepsel ve etnik savaşın Türkiye’ye sıçraması riskinin de büyük olduğunun altını çizdi.
Oslo skandaldır
Hükümetin, PKK ile terör eylemleri devam ederken, Oslo’da masaya oturmasını skandal olarak değerlendiren Baykal, dünyada bu tür bir müzakere örneğinin bulunmadığına işaret etti. Söz konusu görüşmede, devlet adına masaya oturan kişinin PKK temsilcilerine, “Rahatsız olduğunuz vali, kaymakam, jandarma komutanı, emniyet müdürü var mı? Bize bildirin” diyebildiğini, bu yaklaşımın teslimiyet anlamına geldiğini ifade eden Baykal, terör örgütünün bu anlayıştan aldığı güçle, Şemdinli benzeri kalkışmalara giriştiğini vurguladı.
Baykal, Türkiye’nin yeniden “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine dönerek, komşularıyla ilişkilerini etnisite ve mezhep ayrımı yapmadan düzenlemesi gerektiği üzerinde durdu.
Suriye’deki mezhep çatışmalarının Türkiye’ye sıçramaması için yapılması gereken işlerin başında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapısının değiştirilmesi ve Alevilerin de bu yapı içerisinde saygın bir yere oturtulmasının olduğunu belirtti.