PKK ve PJAK’lı tutuklu ve hükümlülerin anadilde eğitim, anadilde savunma, Abdullah Öcalan’ın tecrit koşullarının sonlandırılması ya da Öcalan’ın kendilerine çağrı yapması talepleriyle başlattığı açlık grevlerinde 65. güne girildi.
Daha önce, açlık grevlerinde henüz çözüm umutları güçlüyken, özellikle BDP’nin oynayabileceği kritik role dikkati çekmiş, sadece talepler ekseninde değil, eylemlerin bitirilmesi ekseninde çağrıda bulunmalarının önemini anımsatmıştık.
Gelinen nokta ise talepler ekseninde tartışmanın, konuyu inatlaşmaya dönüştürmekten başka bir işe yaramadığını ortaya koydu ve eylemler sürerken, çözümü sağlayabilecek temasların da kesilmesine yol açtı.
Süreç böyle kesildi
Hükümet, özellikle anadilde savunma hakkı tanıyan düzenlemenin, eylemlerin bitirilmesinde etkili olabileceğini düşünüyordu. BDP, önceki gün TBMM’ye sevk edilen tasarıyı her ne kadar destekleyeceğini açıklasa da anadilin mahkemelerde ancak belirli koşullarda kullanımına olanak sağlayan düzenlemeyi benimsemediğini bildirdi. Cezaevlerinde bulunanların da eylemlerini bitirmek için düzenlemenin yeterli olmadığını açıkladıkları biliniyor. PKK-BDP cephesi, düzenleme istedikleri biçimde TBMM’ye sevk edilse bile sadece anadilde savunma hakkı sağlanmasıyla eylemlerin bitirilmeyeceğini de bildirmişti.
Eylemlerin başladığı dönemde, herkesin her şeyi yiyip içtiğini söyleyen Başbakan Erdoğan, süreç içinde sert söylemini sürdürdü. Erdoğan, son olarak, mahkumların kendileriyle ilgili olmayan konularda talepte bulunmalarının şantaj anlamına geldiğini belirterek, bu oyuna gelmeyeceklerini vurguladı ve kapıyı kapattı.
Hükümet, eylemlerin bitirilmesinin asıl yolu olarak gösterilen Öcalan’la avukatlarının görüştürülmesi konusunda da geri adım atmadı.
Buna karşılık, hükümetten gelen sert mesajlar ve Öcalan’la avukatlarının görüştürülmemesi nedeniyle BDP cephesi, “artık hükümetle görüşme talebimiz olmayacak” açıklaması yaptı ve BDP’lilerin bir bölümü de açlık grevine başlayarak sorunun parçası haline geldi.
Sonuç için uğraşılmazsa
Bu noktada, iki tarafın da çözüm üretici tavırlar sergilememesi, inatlaşmayı körüklemiş gözüküyor. Bu inatlaşmanın sonucunda da hükümet, muhtemelen, son noktaya kadar bekledikten sonra sağlık durumu kötüleşmiş açlık grevindeki mahkumlara zorla müdahale edilmesi talimatını verecek. Çözüm üretici tavırları inatla sergilemesi beklenen BDP’liler ise eylemlerin parçası haline gelerek, diyalog kanallarını bütünüyle kapattı.
Oysa ki BDP’nin taleplerden bağımsız biçimde eylemlerin bitirilmesi için çaba göstermesi, hükümetle inatla müzakere halinde olması sorunun bu noktaya gelmesini engelleyebilirdi.
Belki o zaman, hükümetin konuya farklı bir gözle bakması yolunda da önemli adımlar atılabilirdi. Ancak inatlaşmaya dönük açıklamalar, konuyu mahkumların sağlığı açısından riskli olarak nitelenen “zorla müdahale” noktasına kadar getirdi.
Gelinen bu noktada, umalım ki kimsenin yaşamını etkileyecek zararlar görmeden bu eylemler sona ersin.