NABIZ önemli.
Durdu mu?
Gittin demek.
Sadece insanların değil, çarşının pazarın da nabzı var meselâ.
Tutun, bakın.
Ha durdu, ha duracak!
Siyasetin nabzı ise inadına yüksek.
O da fena.
Çok fena.
Nabız yükseldi mi, kol, omuz, boyun, baş derken; dayanılmaz bir ağrı başlar.
Meret, kalp çarpıntısı yapar.
Mideye kramp sokar.
Millet boşuna mı elden ayaktan kesiliyor sanırsınız.
Hepsi bundan.
Nabzın çok yüksek atmasından.
* * *
Bir de medyanın nabzı var ki, onu sürekli ölçmek için profesyonel şirketler gece gündüz çalışıyor.
Misal, Medya Takip Merkezi...
2 bine yakın gazete, dergi, TV kanalı ve haber sitesini satır satır, dakika dakika izliyor.
Nisan ayında nabzın tavan yaptığı konu, 12 bin 114 haberle “Ergenekon” olmuş.
İçinde “AKP” geçen haber sayısı, kuşkusuz çok daha baskın.
Medyanın nabzı 40 bin 103 kez AKP diye atmış!
CHP de mutlu herhalde.
Çünkü 33 bin 430 haber, iyi bir skor!
Ötekilerin durumu kötü...
Resmen nal toplamışlar AKP ile CHP’nin arkasında.
Siyasetçilere gelince....
“Bal tutan parmağını yalar” misali, bal küpünün üzerinde oturan Recep Tayyip Erdoğan 41 bin 138 haber ve yazı ile zirvede.
“Maalesef” mi demeliyim bilemem ama bunda benim de küçük bir payım olsa gerek!
Bir önceki aya göre müthiş bir atak yapan siyasetçi ise Ahmet Türk olmuş.
Marifet Ahmet Türk’te mi, yoksa yumruğu atan da mı; orası ayrıca tartışılır tabii!
İki kelimecik de, magazin âleminden edelim.
Korkarım Hülya Avşar’a nazar değmiş.
Mart ayında zirvedeyken, adını ananların sayısı yüzde 50 azalmış Nisan’da.
Ama hiç kuşkum yok.
Onda bu akıl ve cazibe varken, yeniden zirveye çıkmanın bir yolunu bulacaktır mutlaka.
Hüsnü Bey ayıp etmiş
HÜSNÜ ÖZYEĞİN “Türkiye’de çalışmak isteyen herkes, sağlığı yerinde olması, engelli olmaması ve aldığı ücretten şikâyet etmemesi kaydıyla iş bulabilir” demiş ki...
Saydığı koşulların ilkine hiç itirazım yok.
Sağlık, sadece iş bulmanın değil, zaten her şeyin başı.
Ama ikinci koşul...
Engelli insanlara, bırakın “işe yaramaz” muamelesi yapılmasını, bunun telaffuz edilmesini dahi ayıp sayarım.
Hele bu yoldaki engelleri kaldırmak için özel bir çaba harcamasını beklediğim Hüsnü Özyeğin gibi birinden gelmişse o sözler, derdime kırk mum yakarım!
Üçüncü koşul da maalesef istismara fazlasıyla açık.
İnsanlara “aldığın ücretten şikâyet etme” demek...
Acaba ne demek?
Bu lafın bir ucundan tutup çekiştiren, öteki ucu gidip “kölelik düzenine” bağlarsa...
Kim ne diyebilir?
Tek karelik anne