Çok şey olabilirim. Ama şurası kesin. “Futbol yorumcusu” değilim. Diğer yandan futbolu seviyorum. Hele de iyi takımları, güzel maçları izlemekten büyük keyif alıyorum.
Avrupa Futbol Şampiyonası’nı da neredeyse bir aydır, hiçbir maçı kaçırmadan izledim.
Gerçi Hasan Abi (Cemal) gibi maçları yerinde takip etme olanağım yoktu.
Olsun.
Televizyon ekranları kocaman.
Yayınlar HD kalitesinde.
Neyimize yetmez!
Televizyonda maç izlemenin en kötü tarafı, “futbol yorumcusu” namı altında parazit yapan bazı arkadaşların söylediklerini de dinlemek zorunda kalması insanın.
Hani Rıdvan Dilmen olsa, tamam.
Olmayınca iş zor.
Yapılan bazen de yapılamayan yorumlar, tahammül sınırlarını fena zorluyor.
Ve Şeytan dürtüklemeye başlıyor:
“Neden ‘futbol yorumcusu değilim’ deyip, duruyorsun. Senin bunlardan neyin eksik. En azından gördüğünü doğru düzgün söylersin. Arada iki tane de espri patlattın mı, en kral yorumcusu sen olursun!”
Sus Şeytan sus.
Bu topa girmem!
Madem lafı buraya kadar getirdik, 8 Haziran’daki tahmin ve temennimin 1 Temmuz gecesi gerçekleşmesinden dolayı çok mutlu olduğumu da ifade etmeliyim.
Çünkü iflah olmaz bir İspanya, daha doğrusu Barselona taraftarıyım bendeniz.
İşte bu noktada, Hikmet Karaman’a hak veriyorum.
Yerinde olsam ben de sıkça “İspanya” yerine, “Barselona” derdim!
Yine de itiraf etmem gerekiyor.
Final maçına kadar İspanya tat vermedi. Özellikle de Almanya maçında İtalya’yı gördükten sonra, bu kez Hasan Cemal gibi “Acaba İtalyan mı olsam” diyesim geldi!
Oysa bilirdim elbet.
İspanya oynadı mı, karşında kimse duramaz.
Nitekim İtalya da duramadı.
Avrupa Şampiyonası geldi, geçti.
Ben asıl yeni sezonu, Barselona’yı bek
liyorum şimdi. İspanya kadrosunun parlayan yıldızı Jordi Alba, artık Barselona’da.
Şöyle bir hayal edin.
Savunmanın sağında Daniel Alves, solunda Jordi Alba.
İki kanatta, iki fırtına.
Allah Barselona’nın karşısına çıkacakların, çok daha fazla yardımcısı olsun.
Tek karelik fırtına
Utanmaz hırsız
Adamın biri, araba kiralıyor.
Kiraladığı arabayı bir başkasına veriyor.
O başkasının bir arkadaşı arabayı çalıyor.
Sonra da gidip, Karşıyaka’da bir evi soyuyor.
Oradan çaldığı 500 TL, bir miktar ziynet eşyası, cep telefonu ve fotoğraf makinesini ise Gümüşpala’daki Ulutepe Camisi’nin abdest alınan bölümünde bir yere saklıyor.
Vay utanmaz vay.
Her haltı işledin, tamam.
İşin içine camiyi neden karıştırırsın?
Ne var ki, hikâye ilginç.
Sorarsanız...
Ayrıntıları nereden mi biliyorum?
Biliyorum çünkü hırsız yakalanmış.
Kutlarım.
İzmir polisi gerçekten müthiş.