Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları



Denizaltında görevli askerin kafası, torpidolar fırlatıldığında içeri suyun nasıl olup da girmediğini, bir türlü almıyormuş.
Dayanamamış ve sonunda komutanına gidip, kendisini merakta bırakan olayın sebebini sormuş.
Komutan durumu, askerin anlayabileceği bir şekilde cevaplamış:
“Oğlum, sen denize giriyor musun?”
“Evet, komutanım.”
“İnsanlık hali bu, denizdeyken bazen yelleniyor musun?”
Asker biraz utanarak da olsa yanıtlamış soruyu:
“Evet, komutanım!”
“Peki, o zaman senin içine su giriyor mu?”
Askerin yüzü aydınlanmış birden:
“Hayır komutanım.”
“İşte mesele bu, sistem aynı sistem!”

Hep diyoruz ya, Türkiye’deki ekonomik çarkların yarısı haybeye dönüyor.
Merak ettiniz mi hiç, o çarklar nasıl dönüyor?

Cevaplardan biri şuymuş:
“İşadamı, cebindeki 1 milyon doları şirketine sermaye olarak koymak yerine, yurtdışına yolluyor.
Yurt dışına çıkan para Seyşeller, Hollanda Antilleri ve Virgin Adaları gibi vergi cennetlerine transfer ediliyor.
Burada hukuk büroları aracılığıyla bir şirket kuruluyor. Kurulan şirket kağıt üzerinde ve işadamına ait değil. Daha sonra yurtdışına çıkan para, bankacılık sistemi aracılığıyla işadamının Türkiye’deki şirketine kredi olarak gönderiliyor.
İşadamının Türkiye’deki şirketi aldığı dış borç karşılığında, yüksek faiz ödüyor. Faizi kazanan, işadamının vergi cennetindeki kendi şirketi oluyor.
Türkiye’deki şirketi ise faiz gideri ile kur farkını, gider olarak gösterip vergiden düşüyor. Türkiye’deki firma patronunun dışarıdaki şirketine ödediği faiz gideri ölçüsünde düşük kâr gösterdiği için devlete ödeyeceği vergi de azalıyor. Şirket yüzde 20’lik Kurumlar Vergisi, patronu da yüzde 15 oranındaki Gelir Vergisi Stopajı’ndan kurtuluyor.”
Ya öteki cevaplar?
Vergi kaçırmanın hatta hiç ödememenin diğer yol ve yöntemleri, acaba neler?
Sanırım hepsi birbirine benziyordur.
Ne de olsa...
Sistem aynı sistem!

Haberin Devamı

Tek karelik Karşıyaka

İzmir’de deprem

Türkiye’nin deprem gerçeği, ancak İstanbul ve çevresinde bir hareketlenme olduğunda ülke gündemine geliyor.

Bereket Prof. Şener Üşümezsoy’un Foça’da evi var ve Prof. Ahmet Ercan’ın ise annesi Karşıyaka’da yaşıyor da; bu iki önemli deprem uzmanının ilgisi, İzmir’den eksik olmuyor.
Gerçi ikisinin tahmin ve beklentisi arasındaki fark, İzmir açısından “ölüm ile yaşam” kadar ciddi ve büyük.

Ahmet Ercan her seferinde 7,2’lik bir depreme İzmir’in hazır olması gerektiğini söylüyor.
Üşümezsoy ise daha geçen gün, Foça’da fay hattının geçtiği bölgeyi dolaştı; belirlediği noktaları gösterdi ve yine yüreklere su serpti:

“Bu bölgede 7’nin üzerinde bir depremin olabileceğine ihtimal vermiyorum.”
Bu durumda önerim şu:

Ahmet Ercan’ın tahminini geçerli sayıp, gereken bütün önlemleri alalım. Ama beklenen an geldiğinde de Şener Üşümezsoy’un öngörüsünün gerçekleşmesini umalım.
Ancak o zaman başımızı rahat koyarız yastığa.
Aksi halde her gün azap olur insana.