Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ŞUBAT’IN son günü Şili 8.8 şiddeti ile sarsıldı. Ya sonra, Mart ayında neler oldu dünyada?
Amerikan Jeolojik Araştırma Kurumu’nun kayıtlarında, şiddeti 6 ve üzerinde olan depremler “kırmızı” ile yazılır.
Kırmızı.
Yani, tehlike.
Yani, dikkat.
Veya en anlaşılır ifade ile:
FLAŞ... FLAŞ... FLAŞ...
Bakalım o zaman.
3 Mart 2010: Şili - 6.0
4 Mart 2010: Tayvan 6.2, Şili 6.0, Pasifik Okyanusu’nun güneybatısındaki Vanuatu 6.5, Şili 6.3
5 Mart 2010: Şili 6.0, Şili 6.6, Endonezya 6.5
7 Mart 2010: Güneydoğu Pasifik 6.3
8 Mart 2010: Mariana Adaları Pasifik 6.0
* * *
Kırmızı ile yazılan depremler arasında Türkiye ve Elazığ yok. Çünkü depremin şiddetini biz 6 olarak açıkladık ama Amerikan Jeolojik Araştırma Kurumu’na göre 5.9.
Ne var ki...
Depremlerin önemi “kayıp sayısı” esas alınarak kayda girseydi, sıralananların çoğu “liste dışında” kalacağı gibi...
Elazığ’daki 5.9 veya 6 şiddetindeki depremin ise “koyu kırmızı” ile yazılması gerekirdi!
* * *
Anlamıyoruz işte. Tehlike işaretleri dikkatimizi çekmiyor. Çekse bile gereğini yapacak irade yok orta yerde.
Beş yıla yakın Başbakanı...
Beş yıldan fazla partilisi...
Altı yıldır da bizzat kendisi, o koltukta oturmasına karşın; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, hâlâ diyor ki:
“Depremin ayak seslerini duyuyoruz. İstanbul’da büyük bir deprem olması halinde 30 bin insanımız hayatını kaybedecek.”
Tünaydın!
Çünkü diğer yanda hemen herkes diyor ki:
“Bugün kadar depreme çare olacak ciddi hiçbir şey yapılmadı.”
Asıl “FLAŞ... FLAŞ... FLAŞ...” bu işte.
Ve elbette...
Aynısından bir tane de, İzmir’e!
FLAŞ... FLAŞ... FLAŞ...
Uyan İzmir.
Uyan artık.


Selçuk Bey’e cevabımdır
Selçuk Yaşar’ın, “Ben İzmirliyim ve kentimi çok seviyorum” şeklindeki sözlerini gururla paylaşıyorum.
Ama...
“Bu nedenle hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Öyle olsaydı holdingi İstanbul’a taşırdım. Zira günümüzde bunun bir önemi yok. Teknoloji o kadar ilerledi ki, bulunduğunuz yer neresi olursa olsun işlerinizi takip edebiliyorsunuz” demesini ise buruk bir tebessümle karşılıyorum.
İstanbul suyun başı.
Malın büyüğü orada.
Türkiye, İstanbul’da paylaşılıyor!
Sanırım Selçuk Bey, yiğitliğe toz kondurmamak için böyle konuşuyor.
Yoksa o da bilir elbet, İstanbul’da yaşasaydı, çok daha büyük olacağını.
Bu çarkı tersine çevirmeye kimsenin gücü yetmez.
Tek umut, başarılması gereken tek şey; akan suyun yönünü biraz daha İzmir’e doğru çevirmektir.
Aksi halde...
İster sanayici ol, ister tüccar.
İster doktor ol, ister mimar.
İster gazeteci ol, ister yazar.
İstanbul’da yoksan...
Yoksun!


Tek karelik IRAK!

FLAŞ... FLAŞ... FLAŞ...