HÜSAMETTİN Cindoruk, “AKP’yi işsizler partisi götürecek” demiş ya...
O biraz zor.
Koşullar öylesine dayanılmaz hale geliyor ki, işsizler partisi üyeleri seçimi göremeden, göçüp gidiyor bu dünyadan!
Cuma günü Milliyet EGE’deki haberi okumuşsu-nuzdur.
Sadece İzmir’de ve sadece iki günde dört kişi canına kıydı.
Seçtikleri yol aynıydı.
Biri evinin bahçe duvarında, biri bir kahvehanenin tavanında, biri dükkânının deposunda, biri de bir ağacın dalına kendini astı.
Uzun yıllardır beklenen, Anayasa’da şöyle “baba” bir değişiklik yapılmasıydı.
Yine olmadı.
İktidar partisi biraz şundan, biraz bundan “ortaya karışık” bir paket hazırladı.
Hatta son dakikada, CHP de “mutlu olsun” veya “kafası karışsın” diye, Geçici 15’inci maddeyi de işin içine katarak, 12 Eylül darbecilerine yargı yolunu açtı!
Sadece bu değişiklik bile, aslında iştah kabartıyor doğrusu.
İnsanın hiç düşünmeden “Değiştir uleeeyn” diyesi geliyor.
Dahası...
SEÇİM Yasası bir kez daha AKP marifeti ile değiştiriliyor.
Peşinen uyarayım.
Umulan, beklenen, Türkiye’nin AB standartlarına ulaşmasını sağlayan bir değişiklik değil söz konusu olan.
Aksine...
AKP dediğini yaparsa, AB’ye iyice uzaktan bakacak Türkiye.
Çünkü bütün eksik ve yanlışlarına rağmen, “parlamenter demokrasi” üzerine kurulu bir sistem uygulanıyor bu ülkede.
Onun için de, 2839 sayılı yasanın adı:
HABERİ okuyunca inanmadım. Yurtdışında bir liseden mezun olanlara üniversite kapılarını ardına kadar açan bir kararın alınmış olmasına inanamazdım.
YÖK buydu...
Başkanı şuydu...
Kim, ne olursa olsun!
Türkiye Cumhuriyeti babalarının çiftliği olsa, hiç kimse böylesine keyfi ve haksız bir uygulamaya yeltenme cüretini kendinde bulamazdı.
Yine de araştırmak lâzım.
Tıkladım YÖK’ün kapısını, daldım içeri ve haberdeki vahim iddianın izini sürdüm.
İZMİR Kuyumcular Odası Yönetim Kurulu üyeleri ile İzmir Valisi Cahit Kıraç arasındaki muhabbette gündeme gelen “Kemeraltı’daki işyerlerinin gece geç saatlere kadar açık kalması” gereğini hâlâ konuşuyor olmak çok acı.
Olması gereken ne varsa, hepsi çoktan yapılmalıydı oysa.
Yüzlerce hediyelik eşya mağazası...
Yüzlerce kebapçı...
Yüzlerce şarküteri...
Yüzlerce balıkçı...
Yüzlerce çiçekçi...
AFYON’U, Ağrı’yı, Aydın’ı, Bitlis’i, Çankırı’yı, Çorum’u, Erzincan’ı koyun üst üste.
Koca Erzurum’u ekleyin.
Giresun’u, Isparta’yı, Kastamonu’yu, Kırşehir’i, Kütahya’yı, Sinop’u, Sivas’ı, Tokat’ı dahil edin listeye.
Başka?
Trabzon meselâ.
Ve sonra...
Yozgat, Aksaray, Karaman, Kırıkkale, Karabük.
HEP aynı nağme... İzmir’e turist gelmiyor. Gelmez tabii. Gelse gidecek, görecek ne var ki?
Yetti gari.
Bırakın sızlanmayı ve şikâyeti.
Alın işte...
Ege Turizm Derneği’nin hazırladığı koca bir kitap size:
İzmir Ekoturizm Güzergâhları.
Bir değil, üç değil, beş değil... Tam 160 gezilecek yer, izlenecek yol var içinde.
EKONOMİNİN “ince işlerinden” anlamam. “Disponibilite” neymiş, “subprime piyasalarda” durum nasılmış?
Bana ne!
Ben çarşıya, pazara ve sokaktaki insanın durumuna bakarım.
Orada işler yolundaysa, ekonomi iyidir.
Değilse, değildir.
Gerisi...
Hikâyedir.