Seçici Konuşmamazlık
“Anne, ona söyler misin, benimle oynasın!”
Fatma Betül, 6 yaşındaydı. Tam bir ay olmuştu okula başlayalı. Aslında arkadaşlarıyla oynamayı çok istiyordu ama konuşamıyordu. Onun sesini anne-babasından başka hiç kimse duymamıştı.
Arkadaşlarının yanına gitmeye ve konuşmaya da cesareti yoktu çünkü sadece anne-babasının yanında konuşabiliyordu ve annesinin yanından hiç ayrılamıyordu. Annesi bir aydır sınıfta, onun yanında bekliyordu. Yine okulda bir gün, annesinin kulağına eğildi ve kendisi gibi sessiz duran bir arkadaşı için,
“Anne ona söyler misin, benimle oynasın!” dedi.
Annesi onu tarif ederken, “Çift karakterli gibi” diyordu. Evde koltuk tepelerinde dolaşan, çok konuşan, hiç susmayan Fatma Betül, okulda korkak, güvensiz, sürekli ağlayan, hiç konuşmayan bir çocuktu. Fatma Betül, ‘seçici konuşmamazlık’ yaşıyordu. Anneanne ve teyzesiyle bile konuşamıyordu. Annesi onu herkesten kıskanarak büyütmüştü. Kimseye bırakmamış, kızını kimseyle paylaşamamıştı ama şimdi çocuğunun ondan ayrılmasını istiyordu.
4-5 yaş itibarıyla aile dışındaki sosyal ortamlarda aşırı utangaç duran, sessiz kalan ve konuşmayan çocuklar seçici konuşmamazlık (selective mutism) tanısı alırlar. Çocuğun
Çocukları hayatın gerçekliğinden koparmayın!
Berk, 5 yaşında, hiperaktif bir çocuk. Sadece bilgisayarda şiddet içerikli oyunlar oynarken oturabiliyor. Bütün gün bilgisayarda adamları öldürmekle meşgul. 8 yaşında, bilgisayarın başından kalkamayan Elif ise annesi kendisini çağırdığında hayalindeki odasını döşemekle meşgul olduğunu söylüyor. Okuldan bir hışımla eve gelen ergen kızımız Lale doğruca bilgisayarına koşarken, “Anne bir dakika çiftliğimi düzeltmem gerek, yoksa çiftliğim gelişmiyor” diyor aceleyle. Anne ise, “Hangi hayvan? Hangi çiftlik?” diye soruyor. Gerçek hayatta hayvanlardan korkan Lale, sanal âlemde hayvanlarını beslemeden uyuyamıyor. 17 yaşındaki genç kızımız sevilmek istiyor ve ailesinde karşılayamadığı bu sevgi ihtiyacını dışarda gidermeye çalışıyor. Babasından korktuğu için de çareyi sanal âlemde arıyor. Odasını kilitleyip kimliğini değiştirerek, bulduğu sanal bir sevgili ile sabahlara kadar chatleşiyor. Fantezilerini gerçek gibi yaşarken, sanal âlemde sevildiğini sanıyor.
Ne var bu sanal âlemde? Neden çocuklar bu âlemin bu kadar çok içindeler? Onlar yeni nesil çocuklar mı? Yoksa biz yeni nesil anne babalar mıyız? Yeni nesil anne babaların da işlerine geliyor bu
İşte büyük hata: “Yaramazlık yaparsan doktor amca iğne yapar!”
Çocuklarımız istediğimiz gibi davranmadığında, en basit yolla hemen onları korkutmaya başlarız. 6 yaşındaki minik de iğneden çok korkuyordu. Aslında çok sık doktora gitmiş ve her seferinde de iğne olmak zorunda kalmıştı. Daha sonra da alerjik astım teşhisi almıştı. Bu iğne olma sürecinde çok ağladığı ve iğne olmak istemediği için bazen annesi onu bırakıp gitmekle korkutuyor, “Eğer iğne olurken bağırır, zorluk çıkarırsan seni bırakır giderim, annen olmam, baban da gider!” diyor, bazen de “Bugün iğne olmayacaksın!” şeklinde yalan söyleyip kandırarak hastaneye götürüyordu. Çocuk yine de iğne olmamakta direniyordu. Annenin tüm tehdit ve korkutmalarına ve hatta ufak cimciklemelerine rağmen... Hastaneye gittiğinde, anne, baba, doktor ve hemşire büyük bir mücadele ile ona iğne yapmaya çalışıyorlardı. Kaygılı yapısı olan 6 yaşındaki minikte annenin yanlış tutumlarıyla ne yazık ki doktor ve iğne fobisi gelişmişti.
İğne ve doktor korkusunun temelinde çocuğun canının acıyacağı ya da kendisine zarar geleceği endişesi yatar.
Çocuğunuzda hastane, doktor, iğne fobisi oluşmaması için bunlara dikkat edin:
• Çocuklarınızı, “Doktora
Çoğu ebeveynin, onları doğursa da evlat da edinse, hemen ortaya çıkan, çocuklarını koruma arzusu vardır. Aylar ve yıllar geçtikçe de korurlar. Çocuklarımızın her türlü ihtiyacı ile ilgileniriz. Vücudunda kızarıklıklar ortaya çıkarsa, ateşi yükselirse doktora görünürüz. Bir çocuk okulda ya da arkadaşlarıyla problemler yaşamaya başladıysa, işbirliği yapmaz hale geldiyse ve nedeni anlaşılamayan patlamaları varsa örneğin, durum bu kadar da somut değildir ve bir uzmana gidip gitmemeyi düşünmeye başlarız. Soyut semptomların görünüşü, ebeveyni kafası karışık ve güvensiz bırakan bulanık, yabancı bir arazi ise ne yapmalı? Yaklaşık 5 çocuktan biri duygusal ya da davranışsal bozukluktan etkilenmiştir. Bir şeyin yolunda gitmediğini fark edebilirsiniz ama ne olduğu ya da ne yapılacağı bir gizem olarak kalır. Sebebin ne olabileceğini çözmeye ya da hislerinizin size bir terslik olduğunu söylediği şeye bir isim bulmaya çalışarak ne yapacağınızı bilmez bir haldesinizdir.
Ebeveyn radarınız nasıl?
Bir doktor, akraba ya da arkadaş bunun bir evre olduğunu söyleyebilir ama siz o ‘evrenin’ çok uzun sürdüğünü ya da davranışın çok yıkıcı olduğunu veya kırık notlarının siz ya da okul ne derse desin
Nefes almak, son zamanlarda dikkatleri çok çekiyor, hatta kulağa klişe gibi gelmeye başladı. Ancak işe yarıyor. Öncelikle, sadece nefes almayı hatırlamak bile, midemizi düğümleyen işlere ya da düşüncelere ara verdirtir. Bazen birkaç saniyelik istemli nefes almak, bizi başka ve daha yararlı bir düşünce yapısına sokmaya yeter. Yetmese bile aklımızdaki karışıklıktan kısa bir mola almak da aslında güzeldir.
Stresli olduğumuzda sempatik sinir sistemimiz devreye girer, kan basıncımızı yükseltir, nefes alışımızı hızlandırır ve stres hormonu salgılamamızı sağlar. Yavaş, derin nefesler ise parasempatik sinir sistemimizi aktive eder ve bu semptomlara son verir.
Nefes almak aynı zamanda ücretsizdir, kolaydır ve her zaman yapılması mümkündür. Her zaman düşündüklerimizi ve hissettiklerimizi durdurup onlara hâkim olmak için fırsatımız vardır.
Anne ve babalara üç kolay nefes egzersizi ve yardım edebileceği durumlar:
1. Çok duygusal hissettiğiniz zaman.
Her türlü bilinçli nefes alma, duygulardan oluşan bir fırtınaya yakalandığınızda yardımcı olacaktır. Kulağa ne kadar kolay gelse de buradaki asıl numara, duygularınızdan bunaldığınızı fark edip, nefes almayı hatırlamaktır. Eğer belirli bir egzersiz
Sosyal medya hayat deneyimlerimizin genişliğini tamamen değiştirdi. Seyahat etmeyi göz önüne alırsak, artık diğer insanların hayatımızı, maceralarımızı nasıl algıladığı hakkında onları gerçekten yaşamaktan daha çok düşünüyoruz. İşte Dr. Marlynn Wei’ye göre sosyal medya çılgınlığının faturası:
Anı kaybettirir!
Sosyal medyada ne yapıyorsunuz? Anlarınızı paylaşıyorsunuz, neşeli anlarınızı, arkadaşlık anlarınızı, komik ve güzel olanları. İronik olarak, sosyal medyaya girerek anı kaybettiniz. Sanal olarak bağlanma arayışınızda, gerçeklikle ve o gerçekliğin içindeki insanlarla bağlantınızı kaybettiniz. Mutluluk deneyiminizi, gülüşünüzü sosyal medya için düzeltmeye çalışma sürecinizde kaybettiniz. ‘Like’lar ve yorumlar aracılığıyla pozitif desteğe olan bağınız, sizi gerçek ilişkilerinizden koparıyor.
Bağımlılık yapar ve bencilleştirir!
Komik olarak, sizi diğerlerine bağlamak için olan bir araç sizi izole edilmiş ve dış görünüşünüze, aldığınız cevaplara ve verdiğiniz izlenimlere takıntılı hale getiriyor. Kendine odaklanma, anksiyete ve depresyonla ilişkilendirilir. Seyahat etmek gibi deneyimlerinizden zevk almak yerine cihazınız baş zevk kaynağınız haline geliyor. Sizi daha az bağlanmış ve
Son araştırmalar diyor ki, bir ergenin davranışlarını değiştirmek istiyor iseniz pozitif ödüle odaklanın.
Ebeveynlik yapmak zor ve ergenlere, gençlere ebeveynlik yapmak daha da zor ama yeni bir araştırma, ergenlerin notlarını yüksek tutmalarını isteyen ebeveynlerin iyi davranışı ödüllendirmeye daha çok ve kötüyü cezalandırmaya yönelik tehditlerine daha az odaklanırlarsa, bunu gerçekleştirmede daha başarılı olabileceklerini ileri sürüyor.
PLOS Computational Biology’de (PLOS İşlemsel Biyoloji) yayınlanan bir rapora göre, Britanyalı araştırmacılar, ergenlerin pozitif teşviklere iyi odaklandıklarını ama cezalardan kaçınmak için motive kalmaları konusunda zorluklar yaşadıklarını buldular. Londra Üniversitesi Akademisi’ndeki Kognitif Nörobilim Enstitüsü’ndeki bir araştırmacı ve çalışmanın başyazarı olan Stefano Palminteri’ye göre, araştırma, gençlerin ve yetişkinlerin farklı yöntemlerle öğrendiğini gösteriyor. “Bazı durumlarda ergenler de pozitif geri bildirimin negatif geri bildirimden daha etkili olabileceğini” öne sürüyor!
Virginia Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Joseph Allen, bu yeni araştırmaya müdahil değil ama gençlerin ceza ile tehdit edilmekten çok bir ödül sunulduğunda,
‘Bumerang’ babaların kızlarda depresyon riskini nasıl azalttığı üzerine bir araştırma
Babalar, çocuklarının sağlıklı gelişimlerine sayısız yolla katkı sağlarlar. Yeni bir araştırmanın gösterdiğine göre, kızının hayatına dalıp çıkan bir baba bile (buna Batılılar bumerang baba diyorlar) hiç babasının olmamasından iyidir.
"Bir bumerang babanın varlığı, kızlarda depresif bir bozukluk geliştirme ihtimalinin ikiye katlandığı ergenlik boyunca depresyon riskini azaltabilir." diyor Houston Üniversitesi’nden aile araştırmacısı Daphne Hernandez. Hernandez ve iş arkadaşları bunun neden olduğunu incelememekle birlikte, düşürdüğü yorumunda bulunuyor.
Evlilik ve Aile Dergisi’nde (Journal of Marriage and Family) yakın zamanda yayınlanan araştırmanın yazarlarından biri olan Hernandez, “Babaları mevcut, eksik (namevcut) ya da tembeller olarak kategorize etme eğilimimiz vardır” diyor. “Ama kız babaları için ‘her zaman muhakkak eksik olmayan ama her zaman ille de var olmayan kişiler’ olarak bir orta alan vardır.”
Araştırmacılar, 1979 Ulusal Boylamsal Gençlik Anketi’nde kaydedilen verilerden, 3366 anne ve 1992’den önce doğmuş 3731 erkek ve kız çocuğu hakkındaki bilgileri analiz ettiler. Bilgiler,