8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlama mesajlarına çok tepkiliyim. Zaten 8 Mart bir kutlama değil, anma günüdür. Bu günü de ticari diğer günlere benzetip, anlamsızca çarpıtmanın hiç gereği yok. Geri kalan günlerde kadın dövülebilir, ezilebilir, hırpalanabilir, tecavüz edilebilir öyle mi? Kadın kim ki? Evde otursun, çocuk baksın, çalışmasın üretmesin, düşünmesin, konuşmasın, gülmesin…
Neden mi Tepkiliyim?
Her gün ülkemizde sektirmeksizin en az 2-3 kadın şiddete, tacize, tecavüze ve hatta cinayete maruz kalıyor. Tek bir gün ile kadının toplumdaki yerini, süslü sözlerle geçiştirerek tüm bu sorunlarını yine görmezden gelip, pembe yalanların ardına sığınmamız isteniyor. Erkek egemen zihniyet böyle istiyor diye safça kutlama mesajlarıyla yüreklerimizi mi soğutalım bugün? Ne dersiniz?
Kadınlar sosyal hayattan uzaklaştırılarak, cehaletin pençesine kurban ediliyor. Çünkü kadın bilinçlenirse, toplum bilinçlenir, gelecek bilinçlenir. Diledikleri biçimde toplumu yönlendiremeyecekleri korkusuna kapılan kimi çevreler, bu yüzden büyük endişe taşıyor da onun için. Tam da bu yüzden kadınlardan korkuyorlar da onun için. Korku arttıkça kadına karşı yapılan şiddet de artıyor farkında mısınız?
Artık sosyal medyada daha az zaman harcıyorum. Her gün bombardıman şeklini alan çeşitli olumsuz durumları ve olayları gereğinden çok hassasiyet gösterip, konuları içselleştirmiyorum. Böylelikle gerçek manada sosyal yaşamıma ve kendime kaliteli zaman kazandırıyorum.
Nasıl esir oluyoruz?
Sosyal medyada bir paylaşım yaptığımızda, esir olmanın ilk adımını atıyoruz. Sırf merak duygumuz yüzünden, yaptığımız paylaşımın ne kadar beğeni ve yorum aldığını takip eder hale geliyoruz. Sonrası ise malum…
Kaldı ki ne medya araçları ne de sosyal medya mecraları doğru bilgi kaynağı değiller. Ortamda bir tek kişinin manasız bir konuda bir şeyler yazması üzerine, paylaşımın hızla yayılması karşısında ne yapacağını bilemez, çaresiz insanlar haline geliyoruz. Tam anlamıyla bir deli bir kuyuya taş atıyor, çıkar, çıkarabilirsen durumu.
Gün içinde radyo, TV, gazete, dergi, internet, mobil uygulamalar ve sosyal medya üzerinden yapılan on binlerce haber ile paylaşımlarda; her an taraflı ve bilgi kirliliği ile süslenmiş gereksiz bilgilere maruz kalıyoruz. Sosyal medyada yazdığımız, paylaştığımız her şey; yapılan araştırmalara göre genellikle olumsuz haber ve olaylar üzerinden gelişiyor ve bunlar
Hiç fark ettiniz mi? Son yıllarda ne kadar gereksizce telefon ekranlarının bağımlısı olup çıktık. Bundan yirmi yıl öncesinde şehir hatları vapurlarında yanında ya da karşında gazete okuyan kişinin gazetesine yan gözle bakılır, haberler okunurdu. Hatta: “Dur, sayfayı geçme!” diyecek kadar işi abartanlara rastlandığı bile olurdu. Şimdilerde ise, çoğu kişi bunun benzerini birbirinin telefon ekranlarına kitlenerek yapıyor.
Ekran bağımlısı mısınız?
Kendinizi ekran bağımlılığı konusunda bir yoklayın isterseniz. Anlamsız biçimde hepimizde farkında olmadığımız şekilde bir ekran bağımlılığı oluştu. Boyutu ne olursa olsun bir ekran gördüğünüzde, o ekrana kitlenmekten kendinizi alamıyorsunuz değil mi? O halde siz de bir ekran bağımlısısınız. Tıpkı, diğer keyif veren madde bağımlılığı gibi, bu bağımlılıkta gündelik yaşamımızı ve psikolojimizi olumsuz yönde etkiliyor.
Televizyon, tablet, cep telefonu gibi, sürekli ekrana bakma gerektiren cihazları uzun müddet kullanmak ve ihtiyaç olmadığı halde bu ekranları kullanmadan duramama haline gelmişseniz yardım almaya da ihtiyacınız var demektir. Çağın getirdiği bu psikolojik ve davranış bozukluğu durumu, öncelikle çocuklar olmak üzere her
Özellikle genç kuşak arasında Elektronik Müzik diğer müziklerden çok farklı bir yerde konumlandırılıyor ve büyük beğeni topluyor. Ritmi fazlasıyla yoğun hissedilen, kulakları çınlatan, içinizdeki neşeyi, mutluluğu ön plana çıkaran bir müzik türü olarak nitelendiriliyor. Tabii bu müzik türü, ülkemizde yoğun ilgi gören bir tarz değil. Özellikle Türkiye'de kimi kulüplerde çalınan bazı müzikler ile karşılaştırılmaması gereken bu tür müzik, diğer ülkelerde el üstünde tutuluyor.
Ünlü DJ’lerin büyük çoğunluğu Hollanda, Belçika gibi ülkelerde ünlenmişler. Dünya çapındaki DJ’lerin hemen hepsi, bu nedenle tarz açısından birbirleriyle etkileşim içerisinde bulunuyor. Diğer müzik türlerine oranla, bir yıl içerisinde en çok üretilen müzik türü de haliyle Elektronik Müzik kategorisinde bulunuyor. Türkiye ve dünyada Elektronik Müzik hakkında detaylı bilgi almak için genç ve başarılı DJ Görkem Sala ile konuştum. Elektronik Müzik hakkında genel bilgileri öğrendikten sonra, dinlemek istediğiniz alt türleri (progressiv house, electro house vb.) gibi tarzları beğeninize göre tercih etmek elbette size kalmış.
Bu Sadece Bir Başlangıç…
“Kendi Kitlem Var”
Bildiğim kadarıyla Edm tarzı
İçerik Nedir?
Sözlük anlamı:Herhangi bir konuya ait düşünce ve fikrin yazılı+görsel anlatımıyla yaratılan öz düşünce.
Doğrudan hedef kitlesini etkileyecek biçimde birbirleriyle ilgili cümle ve görsellerin, nicelik ve nitelik bakımından belirli bir konu çerçevesinde dikkat çekici biçimde bir araya getirilip, bir bütün olarak sunulmasına içerik adı verilir.
İçerik, sadece metinden ibaret değildir. Görsel veya işitsel tüm nesneler, logolar, simgeler, grafikler gibi bütünlük ve kompozisyon oluşturan tüm ögeler içerik çatısı altında toplanırlar.
Bir web sayfası, reklam panoları, akıllı telefonlar, videolar, TV ekranları, bilgilendirme SMS’leri, sosyal medya araçlarındaki marka içerik paylaşımları gibi günlük hayatımızda her an karşımıza çıkan, bu ve benzer ögelerin tümü aslında birer içerik örneğidir.
İçerik Editörü Kimdir, Neler Yapar?
Dijital ortamlarda, dijital pazarlamaya ve sunuma uygun benzersiz içerikler üretirken, aynı zamanda bu içeriklere uygun görsel seçimlerini ve metin düzenlemelerini yapabilen kişiye içerik editörü denir.
Dışı çok süslü duran ama, içi bomboş kafaların cehaleti ile kuşatılmış durumdayız.
Bir restorana gittiğinizde çalışan veya yan masadaki insanlara gösterdiğiniz davranışlarınız; yemek yerken ve sonrasında, masanızı, tabağınızı nasıl bıraktığınız bile sizin karakterinizi, hangi insanlık düzeyinde biri olduğunuzu ele veriyor.
Son yıllarda toplumsal olarak büyük bir düzeysizlik ve cehaletin pençesinde kıvranıyoruz. İş, arkadaş ilişkileri, sosyal ve hatta akraba ortamlarında bile sıkça rastlanabilen türde sonradan görme, çıkara dayalı çirkin, çarpık ilişki ve davranışlar; aslında hiç insan olamamış ama, "mış" gibi davrananlar, gittikçe yayılan bir mikrobun kanıtı gibiler.
Özgüveni yerlerde sürünen, sosyal yaşamın içinde kendini ifade edemeyenler, patlamaya hazır hırslarıyla büyük birer bomba gibi aramızda dolaşıyorlar. Böylesi tiplerin, ancak dar çevrelerince kabul gören davranışlar sergilediklerini az çok tahmin edebiliriz elbette.
Bu tip insanların her şeye ben sahip olmalıyım duygusuyla sergilediği açgözlülük; sahip olmadığı veya asla sahip olamayacağı vizyona erişememesi, kendinde olmayanda bile kendinde hak görmek dürtüsü, normal davranış biçimi olarak boy gösteriyor.
Siz de kış mevsiminden ve soğuktan hoşlanmayanlardan mısınız? Soğuk kış günlerinden, şehrin kalabalığından usandınız mı? Yaz mevsimini mi özlüyorsunuz? O zaman bavullarınızı hazırlayın, sıcak bir tatile çıkıyoruz.
Kışın ortasında kızgın kumlardan serin sulara atlayacağınız, sıcacık güneşin altında uzanıp, bronzlaşacağınız birbirinden harika destinasyonları sizler için sıraladım. İçinizi ısıtacak egzotik tatil önerilerim ile en sıcak noktalar sizleri bekliyor.
Cayo Coco Adası, Küba
Küba Cayo Coco Adası miller boyu bozulmamış beyaz kumlu plajları, sessiz atmosferi, sakin ve berrak suları ile tam bir kaçış destinasyonu. Cayo Coco Adası, Küba’nın Atlantik Okyanusu’na bakan kuzey kıyılarındaki Sabana-Camaguey takımadaları arasında yer alıyor. Kitle turizmi tarafından henüz keşfedilmemiş olması adayı oldukça çekici kılıyor. Küba, Türk vatandaşlarına vize uyguluyor ama alması uzun sürmüyor. Aktarmalı uçuşlarla yaklaşık 16-18 saatte Küba’ya, oradan da deniz yolu ile Coyo Coco’ya ulaşılıyor. Dünyanın en pastoral adası sub-tropikal iklime sahip ve Aralık-Nisan arası gidilecek en uygun zaman aralığı. Palmiye ağaçlarının gölgesinde uzanan pudra inceliğindeki kumlu sahilleri ve
Dünyada eşzamanlı olarak küresel boyutta müthiş bir değişim yaşanıyor. Bunu son yıllarda yaşamın her alanında sıkça rastladığımız birbirinden saçma ve inandığımız değerlerin dışında haberlerden görmek, anlamak mümkün.
Savaşlar bile bildiğimiz, kitaplardan okuyup öğrendiğimiz savaşlar gibi değil. Ama sonuçları hep aynı. Eskiden topla, tüfekle, askeri zekâ ve ahlaki kurallar çerçevesinde mertçe göğüs göğse yapılanları yok artık. Savaşların yarattığı yıkımlardaki sonuçlar içinse küçük bir fark göze çarpıyor. Bu da küresel kapitalist sömürge güçlerinin böl, parçala yok et sisteminin tıkır tıkır işlemesini işaret ediyor.
Özellikle enerji kaynaklarının olduğu bölgelerden son 100 yıldır bilinçli biçimde eğitimsiz bırakılarak, yoksun ve yoksullaştırılmış halkları, geçmişin kavimler göçünü andırır biçimde topraklarından savaş nedeniyle sürülüyorlar. Yaşanan göçlere, yitip giden insanlığa hemen yanı başımızda şahit oluyoruz. Sahile vuran Aylan bebek örneğiyle birçok hayatın karanlıklara gömüldüğünü, sıcak evlerimizde TV’lerimizin başında kayıtsızca gözlemliyoruz. Ya da Yemen'deki 8 yaşında bir kız "bebeğin" çocuk bile demiyorum! İnsan üzerinde sarsıcı etki bıraktığı haberinde; zorla