Artık sosyal medyada daha az zaman harcıyorum. Her gün bombardıman şeklini alan çeşitli olumsuz durumları ve olayları gereğinden çok hassasiyet gösterip, konuları içselleştirmiyorum. Böylelikle gerçek manada sosyal yaşamıma ve kendime kaliteli zaman kazandırıyorum.
Nasıl esir oluyoruz?
Sosyal medyada bir paylaşım yaptığımızda, esir olmanın ilk adımını atıyoruz. Sırf merak duygumuz yüzünden, yaptığımız paylaşımın ne kadar beğeni ve yorum aldığını takip eder hale geliyoruz. Sonrası ise malum…
Kaldı ki ne medya araçları ne de sosyal medya mecraları doğru bilgi kaynağı değiller. Ortamda bir tek kişinin manasız bir konuda bir şeyler yazması üzerine, paylaşımın hızla yayılması karşısında ne yapacağını bilemez, çaresiz insanlar haline geliyoruz. Tam anlamıyla bir deli bir kuyuya taş atıyor, çıkar, çıkarabilirsen durumu.
Gün içinde radyo, TV, gazete, dergi, internet, mobil uygulamalar ve sosyal medya üzerinden yapılan on binlerce haber ile paylaşımlarda; her an taraflı ve bilgi kirliliği ile süslenmiş gereksiz bilgilere maruz kalıyoruz. Sosyal medyada yazdığımız, paylaştığımız her şey; yapılan araştırmalara göre genellikle olumsuz haber ve olaylar üzerinden gelişiyor ve bunlar diğer içeriklere göre çok daha fazla ilgi çekiyor. Tüm bu paylaşımlara maruz kalan empat insanlar ise; sonu gelmez biçimde gereksiz yere yoruluyor, üzülüyor ve hatta hasta oluyor. Sosyal medya kullanımı insanlarla ilişkilerimizden tutun da; aile, eş, sevgili, vb. herkesle iletişimimizi önemli ölçüde olumsuz yönde etkiliyor.
Uzmanlar bu konuda ne diyor?
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dijital bağımlılığın “İnternet kullanımının ve teknolojinin beyindeki ödül ceza sistemini bozması ve bağımlılık yapmasıyla çok yakından alakalı” olduğunu söylüyor. “Beyindeki ödül ceza sistemi haz duygusu ile alakalı. Haz alma duygusunun temel maddesi de dopamin ve dopamini artıran şeyler. Bu bağımlılığa ise, ödül yetmezliği sendromu deniyor. İnternet ve sosyal medya da insanlarda tıpkı bu madde gibi ödül yetmezliği yapıyor. İnternetin ve özellikle sosyal medya’ nın olmadığı bir ortamda kişi krize giriyorsa ve eğer günlük işlerini aksatıyorsa, bağımlılık başlamış demektir” diyor.
Diğer bir yandan bakılırsa; sosyal medya ortamındaki yazılarımız ve paylaşımlarımız kendi çevremizle sınırlı kaldığından; hayatımıza daha farklı bir değer ve anlam yüklemiyor, mevcut olumsuz durumu değiştirmiyor. Ayrıca, kendimize benzeyen bakış açısına ve düşünceye sahip kişilerin dışında kalan hiç kimseye bir bilgi vermiyor, ya da aydınlanma yaratmıyor. Sadece sanal olarak toplu bir rahatlama seansı ve ortamı yaratıyor, hepsi bu! Olumsuzlukları, sorunları çözmüyor ve özetle bize bir fayda sağlamıyor. Sosyal medya araçları birçoğumuz tarafından maalesef amaçları dışında, çok sınırlı biçimde gereksizce kullanılıyor ki bu da başka bir yazı konusu zaten.
Esaretten nasıl kurtuldum?
En trajik olanı ise; sosyal medyada yayılan asılsız haberlerin TV haberlerine bile sıçrayarak konu olması. İşte bunu fark ettiğimde; sırf bu yüzden televizyonu ve ana haberleri bile izlemeyi 2-3 yıldan bu yana günlük yaşamımda rafa kaldırdım. Tüm bu suni sanallığın beni ara-sıra ile sınırlı şekilde zehirlemelerine izin veriyorum. Aslına bakarsanız esaretten kurtulma yöntemim çok basit. Ucuz olanı önceden okumak ve izlememek…
Hayatım nasıl değişti?
Zamanımdan çalan kirliliği minimuma indirerek günlük hayatıma devam ediyor, işlerime, yapacaklarıma ve kendime daha fazla zaman ayırıyorum. Artık kendi hayatım içinde çok daha fazla üretkenim. Bununla da oldukça mutlu oluyorum. Olumsuzlukları fazlaca kafaya takmadan sosyal mecrada sadece keyif için bulunuyorum. Eskisi gibi buralara hem girmeye fazla zaman ayırmıyorum, hem de zaten günlük iş ve uğraşlarımdan pekte fazla vaktim kalmıyor.
"Sosyal medyanın esiri değil, sahibiyim." Keyfime göre sosyal mecrada kısa süreli girip eğleniyor, bir kaç kaliteli paylaşımla, yorum ve beğeni ile sınırlı kalıyor ve çıkıyorum. Son aylarda buna çok dikkat ediyorum ve kesinlikle eskisine göre çok daha huzurluyum. Aklımı kendi hayatıma ve yaşantıma vererek, ne kadar doğru bir karar aldığıma her gün biraz daha şahit oluyorum. Hayatımı yaşıyorum, nefes alıyorum, deneyimliyorum, hissediyorum.
Siz de yaşamınızdan akıp giden günlerinizin değerini bilin. Hayatı kaçırmayın, hayatınızı yaşayın. Belki denemek istersiniz, bugün başlamak sizin elinizde…
F. Nur ŞEN
Milliyet Pembe Nar Köşe Yazarı, Gazeteci