Klasik Watchmen çizgi romanı, gerçek dünya olaylarına kostümlü kahramanlar aracılığıyla metaforik göndermeler yapan, emsalsiz bir eserdir. Alt metin okumaları, 80’lerin sosyopolitik değişimlerini temel alır. Nükleer savaş paranoyası, Amerikan emperyalizmi, Nixon döneminin düzenbazlıkları; yaratıcısı Alan Moore’un kahramanlarının, sistem karşıtlığı ile birleşince muhteşem bir süper kahraman destanı olmuştur. 1985 yılında geçen ‘Watchmen’de, hikâyenin başlangıcı 1940’lara uzanıyordu. Amerikan halkı içerisinde kötülere karşı dövüşen kahramanlar çıkmaya başlamıştı.
Kadının yükselişi...
Farklı güçleri olan insanlar bir araya gelerek ‘Watchmen’i oluşturmuşlardı. Zamanla toplum karşısında imajları olumsuz şekilde etkilenmeye başlayan kahramanlar, 1977 senesinde hükümet tarafından kanun dışı olarak değerlendirilmeye başlanır. Yaşanan olumsuz şeyler, kahramanların emekliliği tercih etmesine neden olur. Öykünün ana karakterlerini mekanizmanın farklı dişlileri olarak düşünebiliriz. Siyasi görüşleri, değer yargıları ve güçlü-zayıf yönleri birbirine hiç benzemeyen karakterler arasındaki köklü geçmişler, ortaya güçlü bir ilişki ağı çıkarmayı başarmıştı.
‘Lost’, ’Leftovers’ gibi dizilerin yaratıcısı Damon Lindelof, öyküyü, yeni bir kimlik kazandırarak 9 bölümlük bir TV dizisine dönüştürdü. 80’ler sonrası dönemde olan olayları yeni bir bakış açısıyla ele alan hikâyenin temeli ırkçılık üzerine kuruldu. İlk bölüm, siyahların katledildiği Oklohama, Tulsa olaylarıyla açılır. Buradan günümüze geçer, Robert Redford adında bir başkanın yönettiği ABD vardır. Yedinci Süvari adlı ırkçı bir grubun eylemlerine karşı duran zenci kadın polis Angeline Akbar (Regina Miller) ve FBI ajanı Laurie Blake (Jean Smart) vardır. Akbar, geceleri süper kahraman kıyafetine bürünerek Sister Night olarak ırkçıları avlar. Serinin güçlü kadın karakterleri arasında, ilaç endüstrisinde dâhiyane işler yapan Lady Trieu (Hong Chau) var.
Süper kahramanlar dünyasında, kadın yükselişi Watchmen’de devam ediyor. Altıncı bölümle birlikte dizi şaha kalkıyor. Eski dostlar Dr. Manhattan ve Ozymandias daha fazla devreye giriyor. Başlangıçta Watchmen takipçilerini biraz hayal kırıklığına uğratacak alternatif tarih olarak başlayan dizi, ilerledikçe hikâyeyi sevdirmeyi başarıyor. Sürprizler ve mükemmel yan öyküler ortaya çıkıyor. Bakalım, 2. sezon kararı HBO tarafından verilecek mi?
Atiye’nin macerası başladı
Atiye dizisi daha şimdiden gönüllerin şampiyonu oldu. Netflix, 27 Aralık’ta yayımlamaya başladı ve 3 günlük izlenme oranlarına bakarak yaptığı ileriye doğru projeksiyonla, yılın en çok izlenen dizisi olarak ilan etti. Matematiksel doğruluk oranını bilemem de reklam olarak etkili oldu.
Atiye, kötü bir dizi mi? Hayır değil. Birçok yerli sinema filminden daha kaliteli. Görüntü yönetimi ve ses kuşağı çok kaliteli. Çok katmanlı bir hikâye olması, lehte ve aleyhte faktörleri birlikte getirmiş. Aile draması, doğaüstü güç, paralel evren, reenkarnasyon, mistisizm, Göbeklitepe derken izleyenin odak noktasını zorluyor. Sadece aile hikâyesi olarak bile, uzatılarak birçok dizide ana tema olabilirmiş. Gerilim dozu gayet iyi, her an bir şey olacak beklentisi var. Final, her soruyu yanıtlamıyor. İkinci sezon gelirse diye kapı aralık bırakılmış sanki.
Rol dağılımı gayet iyi. Beren Saat’in başlangıçtaki durgunluğu gittikçe açılıyor. Bu durum karakterine getirdiği yorumsa, iyi bir seçim olmamış. Mehmet Günsur da iyi. En çok öykünün kötüleri puan topluyor: Metin Akdülger ve Tim Seyfi. Ben en çok kör anneannede sıradışı karakterlerin oyuncusu, Meral Çetinkaya’yı beğendim.