Ece Vahapoğlu

Yüksek lisansını Fransa’nın bence en güzel bölgesi bulduğum Nice’de yapmış şanslı biri olarak, keyifle geçen bir senemin haricinde de tatil için tercih ettiğim rafine bir bölgedir Cote d’Azur, yani Fransız Rivierası. İstanbul’dan Nice’e üç saatte uçar, trenle veya araba kiralayarak tüm sahili gezebilirsiniz.

Geçenlerde İstanbul Raffles Hotel’de keyifli bir turizm sohbeti için bölgeyi tanıtmakla sorumlu turizm müdürleri ve Fransa’nın ünlü şeflerinden Dominique Frerard ile bir araya geldim.

Provence - Alpes - Côte d’Azur Bölgesi Turizm Komitesi Müdürü Bruno James, Saint - Tropez Turizm Müdürü Claude Maniscalco ve Marsilya Turizm & Kongreler Bürosu Müdürü Maxime Tissot’le bölgeyi enine boyuna konuştuk.

Provence - Alpes - Côte d’Azur Bölgesi

St. Tropez ve Marsilya’nın da içinde yer aldığı kıyı şeridini kapsıyor. Paris’ten sonra Fransa’nın en büyük ikinci turistik bölgesi ve yılda 30 milyon turist ağırlıyor. 2013 Avrupa Kültür Başkenti ve Fransa’nın birinci gezi limanı olan Marsilya - Provence, Avrupa Futbol Şampiyonası Euro 2016’ya ev sahipliği yapacak.

Benim için Marsilya önceki senelerde çok cazip bir yer değildi; ancak kültür başkenti olmasıyla birlikte köklü değişiklikler yapılmış,

Taa Kızıldeniz’e gidip o meşhur sularda dalmayıp ülkeme döndüğümde yanıbaşımdaki İstanbul Akvaryum’da dalış yaptım. Birbirinden renkli, çeşit çeşit balıkları ve deniz canlılarını yakından görmek, yeryüzünden uzaklaşıp su altındaki hayatı hissetmek, beni bu dalış eğitimini almaya ve bir ilke de imza atmaya sürükledi.

Show TV magazin ekibi, benimle Türkiye’nin ilk su altı röportajını gerçekleştirdi. Tabii maskelerle ve basınçla sohbet etmek kolay olmuyor. Hatta tanka dalabilmek için iki saat eğitim aldım. Yüzümü kapatan maskedeki mikrofona kısa cevaplar verebildim. Heyecanımı, ürkekliğimi ve mutluluğumu paylaştım.

Köpek balıklarıyla yüzdüm!

Dünyanın en büyük tematik akvaryumu olan Florya sahilindeki İstanbul Akvaryum’da Karadeniz, Çanakkale gibi ortamlar olduğu gibi Pasifik ve Atlantik Okyanusu deneyimi de yaşanabiliyor. Dalış yaptığım ana tank 20 derecelik su ısısıyla Atlantik Okyanusu’ydu. İçinde köpek balıkları da olan! Rehber dalgıç, ellerimi çok oynatmamamı; balıkların yem verdiğimi düşüneceklerini hatırlattı. Birkaç çeşit köpek balığı gördüm; hatta birine yaklaştığımızda balığı işaret edip yaklaşmaya çalıştım. Ne heyecan!

150 türde bin 500 çeşit canlının yaşadığı dalış

Yıl boyunca çeşitli yarışlarda koşuyorum. Yürüyüş etkinliklerine ev sahipliği yapıyorum. Yine sporla dolu bir haftanın ardından arkadaşlarımla İstanbul’dan yola çıkıp saatlerce otomobil ve feribot seyahati yaparak Bozcaada’daki New Balance Koşusu’na katıldım.
New Balance, hareketin sınırlarını genişletmek için beş yıldır baharın yüzünü gösterdiği Bozcaada’da koşu düzenliyor. Bu yıl da Türkiye’nin dört bir yanından 3 bine yakın kişinin katıldığı geleneksel New Balance Bozcaada Yarı Maratonu ve 10 K Koşusu, “Bir adım bir kişiyi harekete geçirir. Bir kişi toplumu harekete geçirebilir. Bir toplum dünyayı harekete geçirebilir ” felsefesiyle yola çıktı.
Ben de dik yokuşlarıyla meşhur bu zor parkurda 10 km. koştum. “Gerçek koşucular düz parkurların yanı sıra böyle inişli çıkışlı zorlu parkurlarda da koşmalıdır” sözünü o kadar çok duydum ki tatlı bir mecburiyetle gittim adaya. Ama etkinliğin tamamından çok zevk aldım!

Genelde yarışlar sabah saatlerinde başlar; ama güneşli ve rüzgarlı Bozcaada’da yarış öğle sıcağı akabinde saat 14.00’da başladı. Kısa şort ve kolsuz atletlerle ter döktüğümüz zorlu ama bir o kadar keyifli ve heyecanlı yarış! 21 km. yarı maraton ve 10 km. koşanlar

Dijital bağlantılı yaşamı erişilebilir kılmayı hedefleyen Vodafone Türkiye, bir ilke imza atarak 14 Mayıs’ta Haliç Kongre Merkezi’nde ‘Dijital Dönüşüm Zirvesi’ düzenliyor. Zirvede mimariden modaya, spordan müziğe dünyayı dijitalleştiren lider isimler buluşacak. Ayrıca ünlü tasarımcı Arzu Kaprol, Türkiye’nin ilk dijital defilesine ev sahipliği yapacak. Bu dijital zirveden önce Ulus 29’da Arzu Kaprol ve Vodafone yöneticileriyle buluştuk; Kaprol’un hazırladığı özel tasarım ceketi gördük.
Arzu Kaprol’un hazırladığı ceket, ‘akıllı’ özelliklerle donatılmış.
Ceketin yakası ve kapüşonu, hava durumuna göre otomatik kapanıyor, boyu hava koşullarına göre uzayıp kısalabiliyor.
Ceket, üzerinde yer alan mikro güneş panelleri sayesinde bedeni ısıtıyor veya soğutuyor.
Üzerinde Vodafone SIM kartla beraber bir panik butonu da bulunan ceket, butona basıldığında, kullanıcının daha önce seçtiği üç kişiye mesaj gönderiyor. Ceket şimdilik satışta değil. Ama gelecek, hayal edebileceğimizin ötesine geçiyor! Giyilebilir teknolojiler, akıllı saatlerden gözlüklere, çiplerle donatılmış kıyafetlere kadar zengin bir dünya sunuyor.

Pazarları rahat ol

Spor yapmanın

Orta Doğu’daki bu Arap ülkesine gitmek aklımdaydı; eskiyle yeninin karıştığı ülkenin Kızıldeniz sahili, Ölü Deniz’in meşhur bakım çamurları ve özellikle Petra antik kenti beni büyüleyecek gibi hissediyordum. Haklıymışım. Ürdün beni şaşırttı!
Genelde çöl topraklarından oluşan Ürdün’ün güneyinde ülkenin denizle tek bağlantısı olan Kızıldeniz sahilindeki Akabe’de hava, yıl boyunca mükemmel! Akabe, kristal yeşili suları, kumlu sahilleri ve zengin deniz yaşamıyla yılın 12 ayı deniz altı canlı yaşamını keşfetme imkanı sağlayan bir yer. Ürdün’ün en önemli deniz turizmi mekanı olunca Türk Hava Yolları da başkent Amman’ın yanı sıra Akabe’ye de direkt uçuş koydu. Sadece 2.5 saat uçarak kendinizi denize atabilirsiniz.

İlk durak Akabe
Dört günlük Ürdün gezimizde modern binalı Amman’ı es geçip seyahatimizi üçe böldük. Uçağımızın indiği sahil şehri Akabe, ülkenin ortasındaki antik kent Petra ve dünyanın en alçak noktası olan Ölü Deniz! Otel otel dolaşmamak için de gittiğimiz her destinasyonda en güzel noktada bulunan zaten güvendiğim Mövenpick Otelleri’ni seçtik.
Ürdün’ün resmi dili Arapça ama İngilizce en çok konuşulan ikinci dil. Yüzde 93’lük yüksek okuma yazma oranıyla bölgede

Bundan tam bir yıl önce, ilk kez koştuğum 10 km. yarışta, kendi yaş kategorimde 1’inci ve tüm kadınlar kategorisinde 4’üncü olmuştum. Şaşkınlığım, mutluluğum ve gurur hislerim karışmış; yeni bir döneme geçtiğimin farkına varmıştım.
O yarıştan sonra hep koştum, çalıştım, antrenman yaptım ve yarışlara girdim. İstanbul’da, Adana’da, Ankara’da, İzmir’de, Göbeklitepe’de, Atina’da, Nepal’de, Malezya’da, Paris’te, Floransa’da, Afrika’da…
O zaman Haliç’te koşulan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Spor A.Ş. tarafından Vodafone’un isim sponsorluğunda düzenlenen Vodafone İstanbul Yarı Maratonu bu kez Yenikapı’dan başladı. Ben de koşu kariyerimin yıldönümü için yeniden 10 km. koştum. Bu sene koşu mesafesi 10 bin 550 metre olup parkura ‘Çeyrek Maraton’ denildi.
Artık teknik bilgisi olan, yarışlara katılan, onlarca koşu ayakkabısı denemiş, sıcak ve soğuk havalara göre uygun kıyafetler giymiş ve doğru beslenmiş bir koşucu olarak, yerli ve yabancı binlerce sporseverin katılımıyla Tarihi Yarımada’da heyecanla koştum ve kendi yaş kategorimde 6’ncı oldum. Yarışa, Kenya’dan, Etiyopya’dan ve ABD’den dünyanın en iyi elit atletleri de davet edildi. Rakım

Her fırsatta “Sağlık için su için” diyen biri olarak, seminerlerimde ve sosyal medyada, “Cam şişede içmek mi daha sağlıklı, pet şişe de olur mu?” sorusu bana sıkça sorulur.
Kamuoyunda da sık tartışılan bir konudur. Pet şişenin geri dönüşümü zordur. Cam daha sağlıklıdır; ama ağırdır ve üretimi, taşıması, maliyeti ve kırılma riski daha fazladır.
Geçen gün Adana’da Agiad İş ve Meslek Ödülleri’ni sunarken ‘Yılın İnovasyon Ödülü’nü kazanan şalgam suyu lideri Doğanay Gıda’nın yeni ambalaj icadı beni çok etkiledi. Çünkü içecek sektörüne yepyeni bir soluk getiren, ‘Cam mı? Pet mi?’ karışıklığına çözüm getiren ‘Campet’ adında müthiş bir teknolojiyi tanıdım.
Almanya’da hafif ve kolay şekillendirilen pet şişelerin içi 1 mikron kalınlığında gözle görülemeyen esnek bir cam ile kaplandı. En kaba tabiriyle, pet şişenin içine gaz-bulut halindeki camın sıvanması yöntemiyle elde edilen Campet, pet şişenin kırılmazlık ve hafiflik avantajlarından vazgeçilmeden sağlıklı ürün tüketilmesine imkan tanıyor. Şişenin içindeki sıvı sadece cama temas ettiğinden lezzetinde bozulma olmuyor.
İki ambalajın da olumlu özellikleri birleştirilerek üretilen Campet’ten, renklendirici ve koruyucu

‘Koşmak’ kelimesi zihnimizde hemen hızı çağrıştırıyor; belki terlemek, yorulmak, nabız atışlarının artması, nefes nefese kalmak, doğayla bütünleşmek, hedefe ilerlemek, başarı ipini göğüslemek… Bunlar tabii benim imgelerim… Herkesin hayal dünyası, düşünce yapısı farklıdır.
‘Koşmak’ sizde neleri çağrıştırıyor?
Mesela, illa bir ‘hedef’ olması şart mı? Yoksa sadece ‘özgürce koşmak’ yeterli mi?
Hedefler de çeşitlidir; hayal dünyasının sınırı kadardır. Hatta ‘sadece benim için iyi’ hedef yerine, genelin iyiliği için hayırlı niyetlerimiz olmalıdır diye düşünüyorum.
Kişisel hedeflerden arındığımız, egoları bıraktığımız, tek kendimiz için değil, ‘herkes için iyi’ olanı dilediğimiz zaman bu dünya daha güzel bir yer haline gelecek. ‘Mutluluk’ oyununu hep birlikte ‘neşe’ içinde oynayacağız.

Yetişmeyecek iş yok!