Bodrum büyük bir yarımada; her koyu kendine özgü ve her zevke hitap ediyor. Bazılarında oluşmuş ‘Bodrum önyargısını’ bir kenara kaldıracak olursak, burası sadece geceleri eğlenilen bir içki ve eğlence merkezi değil; doğasıyla, deniziyle muhteşem bir yer!
Dünyanın pek çok yerini gezdim; tabii ki kartpostallardaki gibi güzel yerler de gördüm. Hatta kültürel yapıları ve doğal güzelliklerini korudukları için bazı ülkelerin turizm politikalarını da canı gönülden doğru buluyorum.
Bodrum gibi ülkemizdeki güzide yerler de bence potansiyelini tam kullanmıyor. Bu kadar güzel koyları, doğası, mavi bayraklı denizleri, kaliteli yemek mekanları ve restoranları varken aralara betonarme binalar, yok edilmiş yeşil alanlar girmiyor değil.
Yıllardır yazları Bodrum’a giderim; küçükken ailecek otelde kalırdık. Sonra teyzemin Yalıkavak’taki çok odalı evi hepimizi misafir etti ve şimdi benim de üç senedir Türkbükü’nde küçük bir yazlık evim var.
Cennetten bir köşe
Burası bana, istediğim zaman beş dakika içinde Türkbükü’nün popüler ve gürültülü yerlerine gidebilme, istemediğim zaman sakin ve huzurlu şekilde, kuş seslerinin içinde yazımı yazma şansı veriyor.
Yani, gönlünüz ne istiyorsa onu yaşayabileceğiniz
Dünyanın en evrensel cümlesi olsa da dilden çıkması her zaman kolay olmayan ‘Seni seviyorum’… Filmlerden gördüğümüz, bazen sevgiliye, eşe veya aile ferdine söyleyebildiğimiz iki kelimeden oluşan bir sevgi cümlesi…
Kalpten söylenen ‘Seni seviyorum’un gücünü bilseniz her fırsatta bunu söylemek istersiniz. Dünyadaki her sorunu çözecek tek bir kavram var; o da ‘sevgi’. Seversen kızamazsın, kıramazsın, yargılamazsın, eleştirmezsin; sevdiğini olduğu gibi kabul edersin.
Son günlerde elimden düşürmediğim ‘Zero Limit’ yani ‘Sıfır Sınırı’ kitabı antik bir Havai öğretisini anlatırken ‘Seni Seviyorum’ demenin gücünü açıklıyor.
Huzurun başladığı yer dışarıdaki şartlar değil; bizzat kendi içimiz! Hislerimizin sorumlusu sadece biziz.
Bu yüzden herhangi bir sorunla karşılaştığımızda, birine kızdığımızda hemen durup içimize dönüyoruz, saf halimizle bağlantıya geçiyoruz ve zihnimizden sihirli dört cümlecik söylüyoruz:
‘Lütfen beni affet’
‘Özür dilerim’
‘Seni seviyorum'
Yaz mevsimiyle birlikte Bodrum’a geçip şehirden uzaklaşsam da sporumu aksatmıyorum. Kapalı salonlardan açık havaya çıkıyorum. Haftada birkaç sabah çok erkenden Türkbükü’nde 10 km. koşuyorum. Her gün güneşlenip kitap okuyorum ve yüzüyorum.
Yazlığımın salonunda yere mat serip, müzik açıp fitness yapıyorum. Vücudumu esnetmek için de yogaya başvuruyorum.
İşte tam bu arayışta müthiş bir yenilik buldum: SUP Yoga! Zihnimi sakinleştirmek, doğanın enerjisiyle bütünleşmek, kaslarımı uzatmak için yoga yaparken artık suyun üstünde dengede kalarak yoga yapıyorum.
Yoga hem felsefe hem spor
HİS Federasyonu’ndaki resmi görevim ve özel ilgim nedeniyle, yogayı tam bilmeden yanlış yöne çekenlere zihin aydınlığı diliyor ve ilk fırsatta bir yoga seansı denemelerini öneriyorum.
Yoga, omurga duruşundan, kasların uzamasına, eklemlerin rahatlamasından gövde merkezinin dayanıklılığını artırmaya kadar yardımcı ve dinamik sporlara destek bir spor dalı. Yavaş yapıldığı ve nefes önemli olduğundan zihinsel ve ruhsal rahatlamaya da olumlu etkisi var.
Hem Ramazan ayı hem yaz tatili aynı zamana denk gelince okulları tatile giren çocuklu ailelerin yazlık mekanlara gidişi başladı. İnsanların tüm yılın hem bedensel hem zihinsel yorgunluğunu oruç tutarak veya tatile çıkarak ya da her ikisini yaparak üzerlerinden atmak isteyişi, sanki temmuzu belirsiz bir süreçte tutuyor gibi.
Türkiye’mizin Bodrum, Çeşme gibi gözde tatil yöreleri bir dolup bir sakinlik yaşıyor. Ben de bu hafta itibarıyla yazlık havasına girip Türkbükü’ndeki evime geçiyorum. Bu ay için isteğim; bol bol spor yapmak, koşmak, yüzmek, güneşte uzanıp kitap okumak, sevdiklerimle keyifli yemeklere gitmek ve sonbaharda çıkaracağım yeni kitabımın yazımını bitirmek… Bunu duyanlar bana, “Hani tatil?” diyorlar ama benim için tatil, şehrin günlük rutininden kaçmak anlamına geliyor. Spor zaten hayatımın vazgeçilmez bir parçası! Öğrenme sevdamı tetikleyen okumak ve yazmak da ruhumu besliyor.
Peki, İstanbul’da kalsaydım nereye gitmek isterdim? İşte bir önerim...
Bu ara seyahat kısmetim Yunanistan’dan yana açıldı. Geçen hafta Atina üzerinden Girit Adası’na Avrupa Atletizm Şampiyonası’nı izlemeye gitmiştim. Hafta sonu da İstanbul’dan direkt uçuş hattı açan BoraJet’le Rodos’taydım.
Yunanistan hemen komşumuz olsa da, bir saatlik uçuşla Atina yerine adalara gitmeye kalktığınızda eğer direkt bir uçuş yoksa aslında en az yarım gününüzü alan bir seyahat yapmak zorunda kalıyorsunuz. Mesela, Girit’e Atina aktarmalı uçarken havalimanında bir iki saat beklemiştim.
Türklerin deniz yoluyla feribot veya özel teknelerle gittiği favori adalardan Mikonos’a zaten direkt uçuşlar epeydir var; Kos, Kalimnos ve Rodos’a da Bodrum ve Marmaris’ten feribot seferleri düzenleniyor.
Borajetle direkt Rodos
Yunanistan’ın 12 adasından Girit, Levis ve Midilli’den sonra dördüncü büyük adası olan Rodos’a artık Borajet Havayolları haftada üç kez direkt uçmaya başladı.
Her salı, perşembe ve pazar İstanbul Sabiha Gökçen’den Rodos’a karşılıklı seferler yapılıyor.
Yıllardır sporu sevmem ve koşu sevdam nedeniyle hem Türkiye’nin hem de dünyanın çeşitli şehirlerinde yarışlara katılıp koşuyorum. Geçen yıl Atina Maratonu’nda iyi dereceyle koşarak, Türkiye’nin adını resmi sonuç listesinin ilk sayfasına yazdırmıştım.
O zaman tanıştığım Yunan spor organizatörleri beni takip etti ve geçen hafta sonu Girit Adası’nda gerçekleşen Avrupa Atletizm Takımlar Şampiyonası’na resmi davetli olarak çağırdı.
Üstelik Türk Milli Takımı’mızın tanıtım elçisi olmamı istediler.
Akdeniz’in beşinci, komşu Yunanistan’ın en büyük ve en yüksek nüfusa sahip adası Girit’i de görme fırsatı buldum. Bu seyahat, ülkemizin başarılı sporcularıyla bir arada olmak ve keyifli bir Ege adasını öğrenmek açısından yararlı oldu.
Girit’e Türk Hava Yolları veya başka bir Türk havayolu henüz direkt uçmuyor. Aegean Havayolları ile ortak uçuşla önce Atina’ya, oradan da yine bir saatlik uçuşla Girit’e geçiliyor. İşte bu göreceli uzaklıktan dolayı ada diğer Yunan Adaları gibi biz Türklerce ziyaret edilmiyor. Bodrum veya Marmaris’ten feribotlarla diğer adalara kolaylıkla geçilirken Girit tüm heybetiyle biraz uzak kalıyor. Mikonos’tan sonra Rodos’a da direkt uçuş başlatan Borajet belki Girit’i
Sporla tatili birleştirmeyi seviyorum... ‘Journal of Sport Tourism Dergisi’nde yayımlanan anket çalışmasına göre; katılımcıların yüzde 22’si tatillerinde sportif aktivitelere yer vermeyi ortalamanın üzerinde bir yoğunlukta istiyormuş. Aktiviteleri tercih etmeyenlerin oranıysa yüzde 33.5 düzeyinde.
Cinsiyet farkı!
Cinsiyetler ve yaş gruplarına ayrıldığında; 17’den 40 yaşına çıktıkça hem erkeklerde hem de kadınlarda spor turizmine ilginin azaldığı görüldü. 17 - 22 yaş grubunda yüzde 80 - 85 olan ilgi düzeyi, 22 - 40’larda yüzde 50’lere düştü.
Ancak 40 - 45 yaş grubunda erkeklerde ani bir tercih yükselişi (yüzde 100’lere çıkıyor!), kadınlardaysa tersine azalış (yüzde 30’lara düşüyor) gözlenmiş.
Erkekler ve kadınların bu farklı tercihleri üzerine pek çok eğlenceli yorum yapılabilir.
Zorlu bir mücadele
Yaz - kış fark etmez; tatil yörelerinde spor aktivitelerinde beni görebilirsiniz. Bodrum Marina Yat Kulübü tarafından Vodafone Red ve HTC sponsorluğunda düzenlenen ‘Vodafone Red Famous Cup Yelken Yarışları’nın 10’uncusu geçen hafta sonu Bodrum’da ünlü isimlerin katılımıyla düzenlendi. Etkinliğe medya ve sanat dünyasından bizler de katılıp profesyonel sporcularla yarıştık. Öyle göstermelik
Büyük spor etkinliklerinin heyecanını, tanıtıma ve turizme katkısını seviyorum. İstanbul Boğazı geçen hafta muhteşem bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Dünyadan ve Türkiye’den 61 tekne, Boğaz da kıyasıya yarıştı. Bu kez ben de yarıştım!
Bu yıl 14’üncüsü düzenlenen Turkcell Platinum Bosphorus Cup’ın ana sponsoru KÖY Zekeriyaköy Projesi’nin teknesinde başarılı yelkencilerle yer aldım. KÖY Sailing Team’de 10 erkeğin arasında tek kadın bendim!
Sportif erkeğin enerjisini her zaman kasıntı tiplerden daha iyi bulmuşumdur. Kendileriyle ve doğayla barışık olurlar. Bizim ekip de yelken sporuna gönül vermiş, teknedeki tek kadına da saygılı ve destekleyiciydi. Yeri geldiğinde de gayet doğal ve esprili...
Rota doğa
Rüzgar pek bizden yana değildi ama beş saat, denizde rotamızı doğaya çevirerek, Boğaz’ın rüzgarıyla ve akıntısıyla gitmek keyifliydi. Ekip ruhu müthiş bir his. Boğaz’da görsel şölen vardı; kıyıdakiler bizim kırmızı yelkenli KÖY teknesini fotoğraflıyordu.
Zekeriyaköy’de, ödüllü İngiliz mimari grup Hopkins Architects’in tasarladığı KÖY projesi neden yelken yarışlarına sponsor olmuştu? Çünkü, bulunduğu bölgeyle organik ilişkide, doğa ve çevreyle iç içe bir yaşam alanı. Yemyeşil, bisiklet