Dr. Ebru Turhan
Siyaset bilimci ve ekonomist Dr. Ebru Turhan Eylül 2013’ten itibaren Mercator-İPM Araştırmacısı olarak görev almaktadır. Uzmanlık alanları arasında AB genişleme politikalarının oluşumunda çıkarların ve normların rolü; İngiltere, Fransa, Almanya ve Yunanistan’ın Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım süreci üzerine etkileri yer almaktadır. Ayrıca Turhan, Alman siyaseti, ekonomisi ve toplumu ile Türk-Alman ikili ilişkilerini de araştırmaktadır. Turhan, siyaset bilimi alanında doktora derecesini Köln Üniversitesi’nden almıştır. Turhan, Almanya’da siyasi süreçler, ekonomik gelişmeler ve Alman-Türk ikili ilişkileri konusunda geniş kapsamlı araştırmalar gerçekleştirmiştir.
22 Eylül 2013 tarihinde gerçekleştirilen Almanya federal seçimlerinin ardından hükümet kurma arayışları hız kazandı. Şansölye Angela Merkel’in liderliğinde, Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU), Bavyeralı ortağı Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) ile beraber iki Almanya’nın yeniden birleştiği 1990 yılından beri en iyi seçim sonucunu almış olmasına rağmen tek başına mutlak çoğunluğa ulaşamadığından koalisyon ortağı arayışı içine girdi. CDU/CSU, 4 Ekim’de Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) önde gelen temsilcileri ile bir ön görüşme gerçekleştirdi. İki tarafın da koalisyon ön görüşmesini “yapıcı” ve “ciddi” olarak nitelendirmesinden ve 14 Ekim’de bir daha görüşmeye karar vermesinden sonra SPD’nin CDU/CSU’nun koalisyon ortağı olması ve Almanya’da yeni bir “Büyük Koalisyon” kurulması ihtimali büyük ölçüde arttı.
BÜYÜK KOALİSYON
2013 Almanya federal seçimlerinin sonuçları ve kurulacak hükümetin kompozisyonu, Türkiye ve Almanya arasındaki köklü ve çok yönlü ilişkileri de kuşkusuz etkileyecek. CDU/CSU ve SPD arasında kurulacak bir “Büyük Koalisyon”, Türkiye ve Almanya arasındaki ikili ilişkilerin özellikle aşağıda belirtilen dört başlık çerçevesinde etkilenmesine yol açabilir.
1. Almanya’daki Türk Toplumu: Hıristiyan Demokratlar, Almanya’nın işgücü ihtiyacına cevap veren ve ülkenin ekonomik büyümesine katkıda bulunan bir göç politikasını destekliyorlar. CDU/CSU seçim programı, ülkede yüksek nitelikli göçmenleri kucaklayıcı bir “hoşgeldin kültürü” geliştirilmesi gerektiğini vurgularken, çifte vatandaşlık opsiyonunu rafa kaldırıyor. SPD ise, ülkede “hoşgeldin kültürü”nün yanı sıra, demokratik yaşama aktif katılımı destekleyen bir yapının oluşturulması gerektiğini ifade etmekte ve tüm göçmenlerin çifte vatandaşlık hakkına sahip olması gerektiğini vurgulamakta.
Almanya’nın nüfusu giderek yaşlanırken, yüksek nitelikli Türk göçmenlerin de Türkiye’ye geri dönme eğilimleri artıyor. Aynı zamanda, yeni yasama döneminde Sosyal Demokratlar’ın oy tabanlarını geri kazanma düşüncesiyle göçmenlerin çıkarlarına hizmet edecek reformlar gerçekleştirme konusunda ısrarcı olmaları ihtimali var. Dolayısıyla, her ne kadar CDU/CSU çifte vatandaşlığa karşı çıksa da, “Büyük Koalisyon”un kurulması durumunda çifte vatandaşlık kısıtlamalarında bazı gevşemelere gidilebileceği gerçeğini yadsımamak gerekir.
2. Türkiye-Almanya Ekonomik İlişkileri: Şansölye Angela Merkel, Avro krizinin patlak vermesiyle birlikte Almanya’da ekonomik istikrarın korunmasına daha da önem vermeye başladı. Söz konusu ekonomik istikrar, özellikle Alman ekonomisinin ihracat odaklı yapısı ve doğrudan yabancı yatırımların çeşitliğinin ve bölgesel kapsamının arttırılması ile sağlanıyor. Bu bağlamda, Merkel, Şubat 2013’te kalabalık bir Alman iş dünyası heyeti eşliğinde Türkiye’yi ziyaret etti ve bu ziyareti kapsamında Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Alman muadili Alman Sanayiciler Federasyonu (BDI) tarafından ortaklaşa düzenlenen Türk-Alman CEO Forumu’nda bir konuşma yaptı. Merkel, konuşması sırasında özellikle enerji ve altyapı sektörlerinde Türk-Alman ekonomik işbirliğinin daha da geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Öte yandan, CDU gibi SPD de Türkiye’nin gerek Almanya gerek AB için önemli bir ekonomik ortak olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle, Türkiye ve Almanya arasındaki ekonomik ilişkilerin “Büyük Koalisyon” döneminde daha da gelişmesi bekleniyor.
VİZE KOLAYLIĞI
3. Türkiye ve Almanya Arasında Dış Politika Alanında Gerçekleştirilen İşbirliği: Türkiye ve Almanya arasında dış politika alanında gerçekleştirilen işbirliğinin kapsamı ve içeriği, “Büyük Koalisyon”larda geleneksel olarak SPD üyesi bir Federal Dışişleri Bakanı ve Türk muadili tarafından belirleniyor. CDU/CSU ve SPD arasında kurulacak bir koalisyon hükümetinde eski Almanya Federal Dışişleri Bakanı ve Şansölye Yardımcısı Frank-Walter Steinmeier’in yeniden Dışişleri Bakanı olması muhtemel. Dış politikada oldukça tecrübe kazanmış ve bir Türkiye dostu olan Steinmeier’in bu durumda dış politika alanındaki ikili ilişkileri, değişen küresel ve bölgesel dinamikler ışığında ve Mayıs 2013’te kurulan Alman-Türk Stratejik İşbirliği Mekanizması çerçevesinde geliştirmesi olası.
AB’YE KATILIM
Vize kolaylığı konusu, CDU iktidarının bu konuda uygulamış olduğu politikayı muhalefet partisiyken eleştiren SPD’nin seçim programında yer almadı. Öte yandan, bu konu, Türk hükümet temsilcileri, politika ve iş dünyası çevrelerinin giderek artan tepkileri nedeniyle gelecek yasama döneminde Türk-Alman dış politika diyaloğunun önemli bir boyutunu oluşturacak. Bu bağlamda, “Büyük Koalisyon” kurulması durumunda SPD tarafından yönetilecek Alman Dışişleri Bakanlığı’nın bu konuya vereceği tepkinin yakından takip edilmesi gerekiyor.
4. Türkiye’nin AB’ye Katılım Süreci: CDU/CSU ve Hür Demokratik Parti (FDP) arasında kurulan bir önceki koalisyon hükümeti, resmi ve teorik olarak Türkiye’nin AB üyeliği konusunu “ahde vefa” ilkesi çerçevesinde değerlendirdi. Ancak pratikte, Şansölye Merkel, Türkiye’nin AB’ye imtiyazlı ortaklık yolu ile bağlanması için AB çevrelerinde lobi yaparken, FDP’li eski Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle Türkiye’nin AB perspektifini açıkça destekledi.
Geçtiğimiz dönemde Almanya Başbakanlık Ofisi ile Dışişleri Bakanlığı arasında yaşanan görüş uyuşmazlığı, Almanya’nın Türkiye politikasında önemli bir tutarsızlığa neden oldu. Nitekim Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Alman hükümetinde en yetkili iki ağızdan iki farklı doğrultuda açıklamalar yapıldı. Bu tutarsızlığın “Büyük Koalisyon” süresince de devam edeceği düşünülüyor.
SPD’nin seçim programı, Türkiye ile yapılan müzakerelere ivme kazandırılması gerektiğini vurgularken, Hıristiyan Demokratlar seçim programlarında Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduklarını dile getirdiler. Öte yandan SPD, CDU’nun bir önceki koalisyon ortağı FDP’ye göre daha güçlü ve büyük bir koalisyon ortağı olarak muhtemel bir “Büyük Koalisyon”da yer alacak ve hükümet politikalarının şekillendirilmesinde daha büyük bir rol oynayacak. Bu bağlamda, CDU/CSU-SPD koalisyonunun kurulması durumunda, hükümetin Türkiye’nin AB üyeliğine karşı tavrında sınırlı bir yumuşama gerçekleşebilir.
AB-Türkiye müzakerelerinde 3 yıl aradan sonra Haziran ayında açılması beklenen 22 No’lu “Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” faslı Almanya seçimleri nedeniyle ertelenmişti. Seçimlerin ardından bu faslın ivedilikle açılması, Almanya’nın “ahde vefa” ilkesine sadık kalması yolunda atacağı önemli bir adım olarak yorumlanabilir.