Faruk Şen
1948’de Ankara’da doğan Faruk Şen, Almanya’nın WWU Münster Üniversitesi’nde işletme ekonomisi okuduktan sonra aynı üniversitede doktora yaptı. Faruk Şen, 1985’te Bonn’da Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni kurdu. 1991’de Essen Üniversitesi’nde profesör oldu. 2008’in sonuna kadar Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni yöneten Şen 2009’da Türkiye - Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın kurucusu olarak çalışmalarına devam etti. TAVAK Vakfı’nın yönetim kurulu başkanlığını sürdüren Faruk Şen, REMA kuruluşunun da sahibi.
Türkiye baktığınız zaman 78 milyonluk nüfusuyla dünyanın en dinamik ülkelerinden biri konumunda, her ne kadar enerji alanlarında kendi kaynakları olmasa bile Türkiye sorunlar ile başa çıkmasını bilen bir ülke. Dış dünyaya yönelik gelişmelerde adım atması gereken belirli konular ülkenin konumunu daha da geliştirir.
Bunlar:
1- AB politikasına akılcı yaklaşım
2- Dış politikada yumuşama ve aktifleşme
3- Dünya Türklerine sağlıklı bakış
4-Dış ekonomik ilişkilerde atılması gereken adımlar
1. AB ile olan ilişkilerimizde AB; Türkiye’yi her zaman bir bekletme, kandırma politikası izlemiştir. Her ne kadar son zamanlarda Angela Merkel Türkiye’ ye büyük ölçüde ilgi gösterse de kendi iç politikasında “Türkiye’nin AB üyeliği, hiçbir zaman gündemde değildir” görüşünü savunmuştur. 7 Mart ve 28 Mart tarihlerinde Brüksel’ de yapılan toplantılarda; AB ülkeleri, AB yetkilileri Türkiye’nin sırtını sıvazlamışlar, geri kabul anlaşmasını genişleterek Suriyeli mültecileri de kapsayacak bir alana getirmişler. Ülkenin ağzına bonbon olarak; 3 milyar veya 6 milyar euro’ luk yardım paraları konusunda vaatlerde bulunmuşlar fakat bunların hiçbiri bugüne kadar yerine gelmemiştir. En önemlisi vize konusunda AB bunun gerçekleşmesinin güç olduğunu dile getirmektedirler. Türkiye’nin akılcı bir AB politikası izlemesi lazım. Ne isteyeceğini bilen bir ülke konumuna gelmeliyiz, baktığınız zaman Türkiye’nin hedefi en geç 2023’te Cumhuriyetimizin 100. Yılında tam üyeliğe erişmemize yönelikti. Bunun için AB’nin 2017 yılında hazırlayacağı 2020-2026 yıllar arasında geçerli olacak olan 7 yıllık bütçede Türkiye’ ye ciddi bir pay ayrılması lazım. Brüksel’ de bu konuda en ufak bir hareketlenme yok. Bu demektir ki Türkiye 2020-2026 yıllarında da AB’ ye üye olamayacaktır. Maalesef yetkililer bu konudaki gelişmeleri görmemekte ve hala Türkiye’ ye vizenin kalkabileceğini düşünmektedirler. Her ne kadar bu konuda sesimiz daha cılız çıksa da, ciddi bir AB politikamızın olmadığı ortaya çıkmaktadır.
2. Dış politika ve dış ülkelerle ilişkiler; Türkiye 2000’li yılların başında çok akılcı bir Afrika politikası uygulamış, 2002’ de tüm ihracatımızda payı % 1.5 olan Afrika ülkeleri 2012’ de % 30’ a kadar yükselmişti. Son olarak Cumhurbaşkanı Latin Amerika gezisi ile bu yeni bölgeler, yeni ihracat alanları yeni politik etkenlikler ortaya çıkarmak istemektedirler. Türkiye’nin dış politikada özellikle komşuları ile olan ilişkilerinde ciddi bir yumuşama politikasına yayması şarttır. İran ile olan ilişkilerin objektif ve ciddi olması, Irak ve Suriye’ ye yönelik atılacak objektif adımların yanında, Ermenistan ile akılcı bir politika ve Rusya ile ilişkilerin yumuşatılması, Türkiye’ ye büyük katkılar sunacaktır. Bunun dışında Türkiye-Kıbrıs politikasında etken bir konuma gelmemiz lazımdır. Tüm inisiyatif Mustafa Akıncı’da olmaktadır. Mustafa Akıncı da KKTC Cumhurbaşkanı olarak ilk defa 1,5 saat Alman Dışişleri bakanlığıyla konuştuğu için büyük mutluluk içinde bulunmakta ve Türkçenin AB’nin resmi dili olmasının, Kıbrıslı Rumların bize bir hediyesi olduğunu düşünmektedir. Bütün bunlar; Türkiye’nin dış politika da daha akılcı adımlar atması, İslam işbirliği konferansı örgütünde etken bir konumda olmasını da gerçekleştirmesine bağlı. Etken politika demek; İslam İş Birliği Örgütünün Kıbrıs’ a yönelik yepyeni bir politika oluşturması anlamına da gelmektedir.
3. Dünyada ülke dışında dünya Türklerinin Türkiye ile ilişkileri; Türkiye, Çin ve Hindistan dışında en fazla göçmen yaşatan ülkedir. Çin ve Hindistan nüfusunun % 3 ü göçmen olarak başka ülkelerde yaşamaktayken, 78 milyonluk Türkiye’nin 6.8 milyonluk insanı, göçmen niteliğinde kendi ülke sınırları dışında yaşamakta, bu da neredeyse nüfusun % 9’unu oluşturmaktadır. Bu kavramda, Türkiye bu insanlardan çok daha iyi yararlanabilir, iyi bir köprü kurabilir. Bu açıdan İsrail ve Ermenistan’ın kendi ülke dışında yaşayan göçmenleriyle oluşturduğu diyalogdan birçok şey öğrenebiliriz. Bunların yapılması AB’ de yaşayan 5 milyon 400 bin Türk kökenli göçmenin dışında, başka ülkelerde yaşayan 1 milyon 400 bin Türkünde Türkiye ile olan ilişkilerini daha da güçlendirmesi gerekir.
4. Dış ülkelerle ticari ilişkiler; Türkiye maalesef son iki yıldır ihracatta ciddi bir atılım yapamamıştır. Bu Türkiye için büyük bir kayıptır. İhracatımızın gerek dolar bazında, gerekte tonaj bazında düşmesi, Türkiye’ de ki ticaret odalarının TOBB, DEİK veya TİM gibi kuruluşların daha aktif hale gelmesiyle çözümlenecek konulardır. Bu konularda Türkiye ciddi ataklar yapmalı, yeni pazarlar kazanmalıdır. Dış ekonomik ilişkilerde Türkiye, çok başarılı olduğu turizm sektöründe de gerek Türkiye’ de ki bazı terör olayları, gerek Rusya ile olan ilişkilerimiz bize yeni kayıplar getirmektedir. Bu kayıpların telafisi 2020 yılına kadar sürecek gibi görünmektedir. Bu konuda da atak bir politika izlememiz şarttır.
Sonuç:
Genel olarak bakarsak, dinamik büyüme fırsatına sahip olan, dünyanın her yerinde insanları bulunan yalnız AB ülkeleri arasında 160 bin kadar Türk girişimciye sahip olan Türkiye, AB konusunda da dış politikada da çok başarılı olmayı hak etmektedir.