Prof. Dr. Faruk Şen
Bölgemize baktığımız zaman Türkiye’nin iç ve dış politik sorunlarının Referandum’un çok daha ötesinde olduğunu görüyoruz. Suriye’de güçlenen bir Esad var ve her geçen gün kendi hegemonyası altındaki toprakların oranını artırıyor. Esad’ın PYD ilişkisi, dış ilişkisi; Rusya ile olan değişken ilişkiler var. IŞİD bazen Esad’ın da işine geldi. Niçin işine geldi; Özgür Suriye Ordusu’na karşı kullandı. PYD’ye baktığınız zaman Esad bugün için Rusya ile neredeyse aynı fikirde ve Kuzey Suriye’de aynı Barzani’nin kurduğu Kürt Devletine benzer bir ülkenin kurulmasına, ister-istemez ‘Evet’ diyor. Bu evet demenin de en önemli nedeni Rusya’nın bu konudaki baskısı...
Bizden ne götürecek?
Rusya’nın geçtiğimiz günlerde Moskova’da yaptığı Kürt Liderler Zirvesi, bunun temelini atıyor. Türkiye’nin şuna da hazır olması lazım: Irak’ın kuzeyindeki Kürt Devleti ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürt Devleti oluşması gerçekleşebilir. Peki, böyle bir kurgu bize ne getirecek; bizden ne götürecek. Bunu tartışmamız lazım. Çünkü PYD olayında, yalnızca Suriye’nin değil, ABD ve Rusya’nın da birleştiğini görüyoruz. İkisinin de ortak çıkarı, yeni bir devlet kurulmasından yana görünüyor. Diğer yandan bu devletin kurulması İsrail’in de işine geliyor.
Şimdi gelelim, gelişmelerdeki İran’ın konumuna... İran’ın bizimle ilişkisi nasıl ve ABD’nin bunları sıkıştırmasından sonra acaba Güvenlik Konseyi’nin 4 daimi üyesi ve Almanya’nın onlarla ilişkileri yeterli olacak mı? Bunları da beklememiz gerekiyor. Gayet açık bir şekilde şunu görüyoruz ki, İran’la ABD köprüleri büyük ölçüde attı. Bu, Çin’le attığı köprülere de benzemiyor.
ABD, İngiltere’nin ayrılmasından sonra 27 ülke kalan AB ile bu TTIP yani Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’na karşı bir tutum sergiliyor. ABD, Avrupa Birliği’ni cezalandırmak istiyor. Bu yapı Gümrük Birliği’ni kursaydı, dünya ticaretinin yüzde 76’sına yön verecekti ve en fazla zarar görecekler de Rusya, Çin, Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye gibi ülkeler olacaktı. Şimdi Avrupa Birliği’ni Trump ciddi bir şekilde cezalandırıyor. Niçin cezalandırıyor? Merkel başta olmak üzere seçim kampanyasında herkes yanlış kişiyi destekledi de bu yüzden cezalandırıyor. Bütün enerjilerini Hilary Clinton’a yönelttiler. Seçimden ise hakikaten kendi ekonomisini koruyan, kendi düşman resmini yaratmış bir Trump ortaya çıktı. Trump’ın Türkiye’ye bakışını tam bilmiyoruz. İlk önce CIA Başkanını yolluyor ve benim Cumhurbaşkanımla konuşuyor. Acaba bu doğru mu? CIA’in muhatabı Cumhurbaşkanı mı yoksa Hakan Fidan mı? Arkasından Genel Kurmay Başkanı geliyor. O da ilginçtir: Normalde Genelkurmay Başkanı, Hulusi Akar ile konuşması için Ankara’ya gelmesi lazım... İncirlik Havaüssü’nde biz artık belirli paylaşımları yapmışız ve bırakın Amerika Birleşik Devletleri’ni, Almanlar’a bile orada korkunç hak tanımış durumdayız. Almanlar orada 4 tane pist yapıyor, yeni kışla yapıyor. Türkiye burada devler arasında yavaş yavaş daha sorunlu bir konuma da gelmemesi lazım... Son gelişmeler, bize bunu gösteriyor.
Ak mı kara mı görelim
Şimdi geleceğe bakarsak, esasında en önemli olaylardan biri Trump-Erdoğan görüşmesi... Bunun en kısa zamanda gerçekleşmesi lazım ki, saçınız ak mı kara mı görelim. Zira Trump çok değişken bir lider. Bakın: Putin ile ilkönce dostluk ilişkileriyle hareket etti, şimdi Obama’nın istemediği kadar Kırım’ın tekrar Ukrayna ile birleşmesini istiyor.
Tüm bu gelişmelerin gölgesinde, bizdeki gündemin sadece Referandum olmaması gerekiyor. Dış ülkelerle olan ilişkilerimizi ve ekonomik sorunlarımızı da göz önüne almalıyız. Türkiye’nin ekonomisine baktığınız zaman 2016’nın ikinci yarısından sonra belirli sorunlar oluşuyor. İhracatta büyük bir gerilememiz var. Turizm gelirleri dibe vurdu ve işsizlik ilk kez yüzde 12’yi aştı. Halk, yarınlarına güvenceyle bakma savaşının ortasında kalmıştır. Öte yandan da 16 Nisan’a kadar Türkiye’de karar mekanizması yavaşlamış bir görünümdedir.
Bakıyorsunuz iş dünyası, yatırımları için 16 Nisan’ı bekliyor. Sanki 16 Nisan’a kadar yaşam durmuş gibi bu konuda bir karar vermiyor. Bu son derece yanlış bir tutum... Sonuç ve karar ne olursa olsun bunun 16 Nisan’dan fazla etkilenmemesi lazım... İkincisi, politik konuda Türkiye’nin bugüne kadar bu kadar çatışma ortamına hiç girmediği gerçeği var. Şimdi bakıyorsunuz, tüm liderlerin konuşmasında büyük bir suçlayıcılık var. Tüm bu gelişmeleri yaparken, sanki biz, 79 milyonluk Türkiye olarak dış dünyadan arınmış, sadece kendi liginde oynayan takım gibiyiz... Çevremizdeki olaylar korkutucu ve anlamakta zorlanacağımız kadar çelişkilerle dolu…
Prof. Dr. Faruk Şen
Faruk Şen 1948 yılında Ankara’da doğdu. Ortaöğrenimine İstanbul Alman Lisesi’nde devam eden Şen, Almanya’nın WWU Münster Üniversitesi’nde işletme ekonomisi okuduktan sonra aynı üniversitede doktorasını yaptı. 1980’de Bannberg Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1981-85 arasında Duisburg Üniversitesi’nde çalışan Faruk Şen, 1985’te Almanya’nın eski başkenti olan Bonn’da Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni kurdu. 1991’de Essen Üniversitesi’nde profesör oldu. 2008’in sonuna kadar Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni yöneten ve 180 araştırmaya imza atan Şen 2009’da Türkiye -Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın kurucusu olarak çalışmalarına devam etti. Bugüne kadar Almanca, İngilizce, Fransızca ve Türkçe dillerinde birçok makale ve kitabı olan Şen ayrıca Brandday.net adlı internet gazetesinin imtiyaz sahibi.