Rıza TÜRMEN
Büyükelçi, Yargıç ve gazeteci. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Yüksek lisansını Kanada Montreal Mcgill Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde; doktorasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde yaptı. Singapur, İsviçre ve Avrupa Konseyi nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. 1998’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargıçlığına seçildi ve 10 yıl süreyle bu görevi yürüttü. Milliyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Şu anda CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu üyesi.
Suriye’de kimyasal silah kullanılması sonucu 1430 masum insanın ölmesi, bu ülkeye karşı bir silahlı müdahaleyi gündeme getirdi. Uluslararası hukukta bu tür müdahalelere “insancıl müdahale “ deniyor. İnsancıl müdahale şöyle tanımlanıyor:
“Bir ya da birden çok devletin, kendi vatandaşları dışındaki bireylerin insan haklarının yaygın ve ciddi bir biçimde ihlalini önlemek ya da durdurmak amacıyla, ihlal eden devletin izni olmaksızın, o devletin sınırları içinde kuvvet kullanılması ya da kuvvet kullanma tehdidine başvurulması”.
İnsancıl müdahale amacıyla güç kullanılması uluslararası hukuka ne denli uygun? Birleşmiş Milletler (BM) Yasası’nın 2’ci maddesinin 4’cü fıkrası devletlerin güç kullanmasını açık bir biçimde yasaklar. Buna göre, “Bütün üye devletler uluslararası ilişkilerinde, bir devletin toprak bütünlüğünü ya da siyasal bağımsızlığını ihlal edecek ya da BM’nin amaçlarına uygun olmayan başka şekilde kuvvet kullanmaktan ya da kuvvet kullanma tehdidine başvurmaktan kaçınmak zorundadırlar.”
İki istisna dayanak mı?
Yasada kuvvet kullanma yasağının iki istisnası var: 51’inci maddedeki meşru savunma ve 7’ci bölümdeki Güvenlik Konseyi’nin ‘barışa karşı bir tehdidi ‘ saptaması durumunda kuvvet kullanma yetkisi.
Meşru savunma amacıyla kuvvet kullanılması, ancak bir saldırı durumunda söz konusu olabilir. O nedenle bir devletin kendi vatandaşlarının insan haklarının ihlal etmesi nedeniyle yapılacak bir müdahaleyi meşru savunma hakkına dayandırmak olanaksız.
Buna karşılık, yasanın 7’ci bölümü Güvenlik Konseyi’ne barışa karşı bir tehdidi saptamak konusunda geniş bir takdir yetkisi vermekte. Somali, Rwanda, Haiti’ye ve en son Libya’ya yapılan insancıl müdahaleler Güvenlik Konseyi’nin barışa karşı bir tehdit bulunduğu yolundaki kararlarına dayanır.
Konsey beklenmedi
Bu örnekler, Güvenlik Konseyi’nin barışa karşı bir tehdidin varlığını saptadığı durumlarda insancıl müdahale amacıyla kuvvet kullanılmasına izin vermeye yetkili olduğunu gösteriyor. Sorun, Güvenlik Konseyi’nin izni olmaksızın yapılan insancıl müdahalelerin hukuksal durumu. Buna en iyi örnek 1999 yılında NATO’nun, Güvenlik Konseyi’nin izni olmaksızın Kosova’da gerçekleştirdiği hava operasyonu. Sayın Başbakan da Suriye’ye karşı yapılacak müdahale için Kosova operasyonunu model olarak gösteriyor.
Uluslararası hukukun iki kaynağı var: İkili ya da çok taraflı antlaşmalar ve yazılı olmayan teamüli hukuk. Çok taraflı bir antlaşma olan BM Yasası uyarınca, yukarıda da belirtildiği gibi, bir devlete karşı kuvvete başvurulması, ancak Güvenlik Konseyi’nin 7’ci bölüm çerçevesinde aldığı kararla ya da meşru savunma durumlarında BM Yasası’na uygun oluyor. Kosova operasyonunda bu iki koşul da bulunmamaktaydı. Bombalama başlamadan önce kabul edilen en son kararda (Karar 1203 24.101988), Konsey’in sorunu görüşmeye devam ettiği belirtiliyor.
Öte yandan, Yugoslavya’nın NATO devletlerine saldıracağı konusunda hiçbir belirti bulunmadığından meşru savunma hakkının kullanılması da söz konusu değil. Dolayısıyla BM Yasası’nın Kosova’daki müdahaleye hukuksal dayanak oluşturmadığı açık.
O zaman bu müdahalenin uluslararası teamüli hukuk kurallarına dayanıp dayanmadığına bakmamız gerekir. Örneğin, Korfu Kanalı davasında, İngiltere, Arnavutluk’un karasuları içindeki müdahalesini, başka hiçbir devletin bu tehdide (kanaldaki mayınlar) karşı koymaya hazır olmadığı gerekçesiyle haklı göstermek istemişti. Uluslararası Adalet Divanı bu gerekçeyi kabul etmedi. “Uluslararası örgütlerin eksiklikleri ne olursa olsun, müdahale hakkının uluslararası hukukta yeri yoktur” dedi.
Teamüli hukuk kuralının oluşması için, uluslararası toplumda genel bir kabul görmesi, jus cogens statüsünü kazanması ve uygulamanın bu yönde olması gerekli. Uygulamaya baktığımızda Kosova’dan önce izinsiz insancıl müdahalenin tek örneğini 1991’de Kuzey Irak’da uçuşa yasak bölge ilan edilmesinde görüyoruz.
Öte yandan, Güvenlik Konseyi izni olmaksızın devletlerin egemenlik haklarının ihlal edilmesi, özellikle bağlantısız BM üyeleri arasında büyük bir kaygı doğuruyor. Afrika, Asya, Latin Amerika ülkeleri, Güvenlik Konseyi kararı olmadan kuvvet kullanmanın meşrulaşmasının, büyük devletlerce küçük devletlere karşı keyfi bir biçimde kuvvet kullanılmasının yolunu açmasından kaygılanıyorlar. Nasıl ki, Kosova müdahalesini izleyen Genel Kurul toplantısında, NATO operasyonunu kınayan bir karar kabul edildi. 107 olumlu oya karşı 7 olumsuz oyla (48 çekimser) 54/172 sayılı kararda şöyle deniyor: “Genel Kurul... daha önce kabul edilen kararlara karşın sınır ötesi zorlayıcı önlemlerin uygulanmasının sürdürülmesinden büyük bir kaygı duyar... ve bir devlete karşı siyasal ya da ekonomik baskı aracı olarak izinsiz sınır ötesi zorlayıcı önlemlere başvurulmasını reddeder.”
‘İstisna emsal değildir’
Kosova operasyonuna katılan devletlerin de müdahaleye hukuksal gerekçe bulmakta güçlük çektikleri görülüyor. Örneğin, İngiltere Başbakanı Tony Blair, 1999 Nisan ayında yaptığı bir konuşmada, Güvenlik Konseyi kararı olmadan yapılan bir insancıl müdahalenin ancak, geniş çaplı bir insancıl felaketi önlemek için başka bir yolun bulunmaması nedeniyle haklı gösterilebileceğini ve istisnai bir nitelik taşıması gerektiğini belirtir. Fransız ve Alman Dışişleri Bakanları da konuşmalarında, Kosova müdahalesinin istisnai bir nitelik taşıdığını ve emsal oluşturmaması gerektiğini vurguladılar.
Güvenlik Konseyi’nin izni olsa bile, başka bir devlete karşı insancıl amaçla kuvvet kullanılması, ancak elde edilmek istenen amaçla başvurulan araç arasında orantı bulunduğu takdirde meşru olabilir. Bir ülkedeki iktidarı devirmek gibi insancıl olmaktan çok siyasal amaçla kuvvet kullanılması her koşul altında hukuka aykırı bir nitelik taşır.
Güvenlik Konseyi izni olmaksızın yapılan insancıl müdahale uluslararası hukuk sisteminin iki temel değeri arasında bir çelişki yaratıyor. Bir yanda devletlerin egemenliği ve devletlerarası ilişkilerde kuvvete başvurulamaması ilkesi var. Öte yandan, insan haklarının korunması ilkesi. İnsan haklarının korunması amacıyla Güvenlik Konseyi’nin izni olmaksızın kuvvete başvurulması moral açıdan doğru olsa bile hukuka uygun değil. Bu çelişki ancak hukuk yoluyla ortadan kaldırılabilir. Bu amaçla yeni bir uluslararası sözleşme yapılması en doğru yol olur. Ancak, bu gerçekleşene dek, izinsiz müdahalelerin hukuka aykırı niteliği değişmeyecek.