Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Prof. Dr. Özcan Köknel

Küreselleşme (globalleşme) (globalisation) kavramı 1960’lı yıllarda kullanılmaya başlanmış, 1980’li yıllarda kullanım alanı genişlemiş, 1990’lı yıllarda birçok konunun anahtar sözcüğü durumuna gelmiş, 2000’li yıllarda değişik ve yeni açılımlar kazanmıştır; sihirli bir değnek olmuştur.
Günümüzde küreselleşme kavramı, bireysel ve toplumsal alanda yer alan bütün olayların sorunların ya nedeni ya da çözümü olarak görülmektedir. Bireysel olarak küreselleşme, bir algı nesnesi olarak algılandığında, insanın kimliğini, kişiliğini, güdülerini, dürtülerini, duygularını, coşkularını, bilgisini, düşüncesini, amacını, beklentisini, düşünü, düşlemini, tasarımını, davranışını, tutumunu, eylemini etkileyen iletiler sistemidir.
Toplumsal olarak küreselleşme, ekonomi, kültür, politika, siyaset alanlarında, etkin ve yaygın değişim olarak algılanan, geleceğin kapılarını açacak olan bir kavramdır.
Küreselleşme ulusların, ekonomi, politika, siyaset, bilgi, iletişim, teknoloji bakımından birbirine yaklaşmasını, bir bütün olmasını anlatan bir terim olarak kullanılmaktadır.
Türkiye’de, Uzakdoğu, Ortadoğu, Güneydoğu Asya, Güney Amerika ülkelerinde terör saldırıları yıllardır süregelmektedir.
Canlı bomba saldırıları
ABD. de El Kaide 11 Eylül terör saldırısından sonra Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi uyarılarına karşın Afganistan ve Irak’a silahlı girişimde bulunmuştur. Bu tarihten sonra 2001 den 2016 yılına kadar, Madrid, Londra, iki kez Paris, üç kez Ankara iki kez İstanbul; Brüksel, Lahor saldırıları olmuştur. 2015-2016 saldırıları canlı bomba intihar saldırısı olarak gerçekleşmiştir.
Buna karşın Avrupa ülkelerinin terörü ve teröristi desteklediği, onlara hoş görüyle yaklaştığı açık seçik ortaya çıkmıştır. Durum, terör sorunu olan birçok ülke için de böyle olmuş, ülkeler teröre karşı işbirliği yerine öğüt vermekle yetinmiştir.
Başka bir deyişle, başta Türkiye olmak üzere, kimi Ortadoğu ülkesinde “demokrasi tuzağı” ile terör eylemleri desteklenmiştir. Terörü destekleyenler, demokratik haklardan, özgürlüklerden yararlanarak, bunları sömürerek, insan hakları ilkelerini saptırmışlardır.
Einstein, 1932 yılı temmuz ayında, Freud’a bir mektup yazmış, “Neden savaş?” diye sormuştur. Einstein mektubunda, bilimdeki çağdaş gelişmelerin ışığı altında savaşın anlamsızlığını, ülkeler için ölüm-kalım sorunu olduğunu belirtmiş; savaşı önlemek için uluslararası yaptırım ve yargı yetkisi olan bir kuruluşun gereğini vurgulamıştır.
Freud’un görüşü
Freud 1932 yılı eylül ayında bu mektuba cevap vermiş, savaşın insanlar arasında ortaya çıkan sorunlara saldırı ve şiddetle çözüm bulma düşüncesinden kaynaklandığını yazmış, savaşı önlemek için önce insanda ve insanlıkta bu düşüncenin değişmesini, çağdaş uygarlığın savaşa karşı savaş açmasını önermiştir. Zaman Freud’ un görüşünü doğrulamıştır.
Savaşlar önce insanların düşüncelerinde başlar. Bu nedenle insanların, insanlığın düşüncesinde önce barış kavramının savaşı yenmesi gereklidir.
Birçok ruhbilim öğretisi, insanda doğuştan gelen, akıl, bilinç ve bilişsel işlevlerden, düşünceden bağımsız enerji ve güç kaynağı olan yaşama ve yok olma, ölüm içgüdüsü olduğunu kabul etmiştir. Yaşama içgüdüsüne, Yunan mitolojisinden gelen Eros, ölüm içgüdüsüne Tanatos adı verilmiştir. Eros, aşkı, ilgiyi, sevgiyi, mutluluğu, Tanatos, yakmayı, yıkmayı, yok olmayı simgeler.
İnsanın davranışlarının iyi ya da kötü yönde oluşması ruhsal yapıyı etkileyen, biyolojik etkenler yanında, doğup büyüdüğü içinde yaşadığı toplumsal ortamla yakından ilgilidir. Çocukluk ve gençlik çağının değişik dönemleri içinde, toplumsal ortamı önce anne baba; sonra aile, akrabalar, komşular, yakın çevre, eğitim sistemi ve okul, kitle iletişim araçları; daha sonra kültür oluşturur. İnsanın iyi ve kötü davranışları beyaz-siyah gibi birbirine zıt iki ayrı uçta bulunmaz. Benliğin birleştirici, bütünleştirici işlevi insanın davranışlarını iyi ve kötü uçlar arasında geniş bir yelpaze üzerinde yer almasını sağlar.
Çocuğun, gencin doğduğu, büyüdüğü yaşadığı ailede, toplum kesiminde, şiddet içeren mimik, hareket, ses, söz varsa benliğin birleştirici, bütünleştirici işlevleri yakıcı, yıkıcı yok edici yönde gelişir.
Bilindiği gibi insanın düşüncesi ve dili kavramlardan oluşur. Kavramlar, insanın ruhsal yaşantısında, dünyanın, evrenin izdüşümüdür. Ve düşünce süreci içinde genel ve soyut tasarımlardır. İnsanın diğer canlılardan farkı ve üstünlüğü, düşünmesi, düşünceye dayanan tutumu, davranış ve eylemidir. Düşünme, ilgiyi sağlayan duygu durumuyla başlar, bir dizi bilişsel (zihinsel) etkinlik sonucu oluşur. Günlük yaşantıda yapılan bütün davranışlar, eylemler düşünce sürecinde ortaya çıkan kararların sonucudur.
Haşhaşin yöntemleri
Bütün toplumlarda ortak toplumsal kültür içinde başta alkol ve madde alt kültürü dışında, inanç, politika, siyaset içeren alt kültürler vardır. Bireylerin, toplumların, ülkelerin, din, mezhep, tarikat, etnik köken gibi alt kültür kurumlarının yarattığı sistem içinde kimlik araması, algı, düşünce, yorum hatalarına yol açmıştır. Gerçekten kopuk, geçmişe özlem duyan yaşantı biçimi etkinlik kazanmıştır. Bu yaşantı farklı din, mezhep, tarikat alt kültürleri içinde bulunan insanların, toplumların, ülkelerin çatışma, hatta savaş nedeni olmuştur.
Özellikle inanç sistemine, etnik ayrımcılığa dayanan alt kültürler Hasan Sabah’ın (1056-1124) İran’da bir dağ üzerinde kurduğu Haşhaşin devletinde uygulanan yöntemleri kullanırlar. Gençleri kandırmak, yetiştirmek, beynini yıkamak, etkili, yetkili önderin acımasız, baskılı, güçlü etkisi altında gerçekleşir. Genç, grup ruhuna boyun eğer. Amaçlarını benimser, savunur. Toplumsal hızlanma ve riske girme süreçleri, dışlanma korkusu içinde kendine ve başkalarına yönelik her türlü şiddet eylemini gözünü kırpmadan yapar.
Kimi alt kültür, Haşhaşin devletinde de uygulanan başta esrar olmak üzere değişik maddelerden de yararlanır. Bu yöntemlerle yetişen gençler anılmak ya da cenneti hak etmek sözüyle kandırılır. İntihar saldırısı yapan canlı bombaya dönüşür.
Çözüm, insanın, insanlığın ölüm içgüdüsüne dayanan eylemlerden kurtulması için yaşam içgüdüsüne dayalı insanı yetiştirmek için insan sevgisinin de küreselleşmesidir.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Özcan Köknel

Küreselleşen terör

Haberin Devamı

1928 yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini değişik il ve ilçelerde, lise öğrenimini Kabataş Erkek Lisesi’nde yaptı. 1945’te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi. 1952’de mezun olduktan sonra aynı fakültede psikiyatri uzmanlığı eğitimini tamamladı ve öğretim üyesi oldu. 1990-95 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı. 1995’te emekli oldu. 20 kitabı bulunan Köknel’in araştırma, çalışma ve kitaplarıyla ilgili 4 ödülü vardır.