Yeni kamu yönetimi anlayışına alternatif olarak, vatandaşa yardım ve rekabetin artırılması yaklaşımı geliştirilmiştir. Ülkemizde yapılan ise, gelişmiş ülkelerde başarıya ulaşan anlayışları izlemek olmuştur
Yeni sağ hükümetler döneminde reformlar büyük ölçüde Yeni Kamu İşletmeciliği ve Yeni İşletmecilik bağlamında gerçekleşmiştir.
“Yeni kamu yönetimi piyasa mekanizmasına, müşteri odaklı hizmete dayanır, süreç yerine sonuç odaklıdır ve kamu sektörüne, kamu hizmetlerinin özel sektöre gördürülmesi ile rekabeti getirmeye çalışır. Yeni kamu yönetiminin amacı, kamu yönetimini işletme yönetimi ilkelerine yaklaştırmak, kamu yönetimi ile işletme yönetimi arasındaki farklılığı azaltmak ve kamu yönetimini “işletme benzeri” bir yönetim haline getirmektir.
Bilindiği gibi yeni kamu yönetimi anlayışı; rekabeti, piyasa sisteminden daha çok yararlanmayı, sonuç odaklılığı, vatandaş merkezli yaklaşımı ve özel sektörde uygulanan yönetim tekniklerinin kamuda da uygulanmasını benimsemiştir.
Ortak çıkar vurgusu
Bazı düşünürler (Janet Denhardt ve Robert Denhardt) yeni kamu yönetimi anlayışına alternatif olarak “Yeni kamu hizmeti” (New Public Service) yaklaşımını geliştirmişlerdir. Bu yaklaşım, demokratik katılımı ve vatandaşlığı, kamu hizmetinin özü olarak görmektedir. Bu düşünürlere göre kamu görevlisinin temel görevi, toplumu kontrol etmek ve yönlendirmekten daha çok, vatandaşlara yardım etmek ve onların ortak çıkarlarını korumaktır, denilmektedir.
İşte “Yeni yönetim anlayışının temelinde, katılımcılık, hesap verilebilirlik, saydamlık, açıklık, stratejik yönetim, risk yönetimi, iç kontrol, performans yönetimi, vatandaş/müşteri odaklılık, bilgiye dayalı yönetim gibi temel kavramlar yer almaktadır.”
“20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren etkisini güçlü bir şekilde hissettiren küreselleşme ve bilgi teknolojisindeki gelişmeler, birçok alanda önemli dönüşümlerin yaşanmasına neden olmaktadır.”
“Eleştirilerin taleplere dönüşmeye başladığı noktadan itibaren vergileri toplayan ve bunu istediği şekilde harcayan, toplumun taleplerini değil, kendi üretebildiğini sunan, etkinlik, verimlilik ve kalite gibi kavramları öncelemeyen bir kamu yönetimi anlayışı yerine, özel sektörün kullandığı ve başarılı sonuçlar elde ettiği uygulamaları tanıyan, toplumsal alanda daha çok sorumluluk alma adına hesap verebilirlik, güven ve yönetime katılma gibi değerlerle toplumu yönetim sürecinin bir ortağı gibi gören kamu yönetimi anlayışı egemen olmaya başlamıştır.
İşte bu yaklaşım, artık, kamu mal ve hizmeti üreten işletmelerde uygulanmaya başlamıştır.
David OSBORNE ve Ted GAEBLER, 1992 yılında yayınladıkları “Kamu Yönetiminin Yeniden İcadı” adlı kitaplarında “yeni kamu yönetimi hizmet sunumunda rekabeti arttırmalıdır. Denetim daha çok kamuoyu ve halk tarafından yapılmalıdır. Performansa dayalı bir yönetim anlayışı oluşturulmalıdır. Kamu kurumları stratejik yönetim anlayışına sahip olmalıdır. Böylece amaç ve hedefler ana belirleyici olmalıdır. Kamu kurumları özel sektör tekniklerini kullanmalı ve vatandaşı müşteri gibi görmelidir. Böylece sunduğu hizmetlerde müşterilerin beğenisini kazanma yoluna gitmelidir. Kamu kurumları özel şirket gibi çalışmayı düşünmeli ve mümkün olduğu kadar kamu hizmetlerini kazanç yoluyla finanse etmelidir. Kamu ekonomisi piyasa ekonomisi gibi çalıştırılmalıdır” önerilerinde bulunmuşlardır.
Performans yönetimi
Bunlarla birlikte, yeni kamu yönetimi anlayışını ileri süren ve savunan Osborne ve Gabler, 1993 yılında yayımladıkları Reinventing Government başlıklı kitaplarıyla, devleti yönetenlerin kamuyu, işletmeci bir yaklaşımla yönetmesi ile ilgili olarak şu önerilerde bulunmuşlardır.
1-Devlet, mal ve hizmet üreten firmalar arasında rekabeti geliştirmeli,
2-Devlet, yönetimde bürokrasinin yaptığı kontrolü, topluma aktarmak suretiyle vatandaşları yetkilendirmeli,
3-Devlet, kendi kurumlarının performansını, dikkatleri girdilerden çıktılara (sonuçlara) yönlendirmek suretiyle ölçmeli,
4-Kamu kurumlarını, onların hedefleri, misyonları yönlendirmeli, onların kuralları ve düzenlemeleri yönlendirmemelidir.
5-Kamu kurumları, çevrelerini müşteriler olarak yeniden tanımlamalı ve onlara seçenekler sunmalıdır.
6-Kamu kurumları, problemleri ortaya çıkmadan önce önlemelidir. Problem ortaya çıktıktan sonra düzeltici hizmet sunmak, iyi bir yaklaşım değildir.
7-Kamu kurumları, enerjilerini, sadece para harcamak için değil, para kazanmak için de kullanmalıdır.
8-Kamu kurumları, katılmalı yönetimi kapsayacak şekilde otoritelerini desantralize etmelidir.
9-Devlet, bürokratik mekanizmalar yerine piyasa mekanizmalarını tercih etmelidir.
10- Devlet toplumsal sorunları çözmek için kamu, özel ve gönüllü sektörler arasında katalizör görevi yapmalıdır.
11-Kamu yöneticileri, kaynak tüketen kişiler değil, kaynak üreten girişimci ruha sahip insanlar olmalıdır.
Bu önerilerden de çıkarılabileceği üzere; devlet, kamu yönetimi mekanizması ile mal üretimi ve hizmet sunumu yaparken öncelikle özel sektör ile yarışabilmek için rekabeti teşvik etmelidir.
Devletin küçülmesi
Kamu yöneticilerinin ve kamu yönetimi işleyişinin denetiminde, dikey kontrolden ziyade denetim, daha çok kamuoyu ve halk tarafından gerçekleştirilmelidir.
Kamu görevlilerinin performansı ön plana çıkarılmalı ve tüm kamu birimlerinin stratejik hedefleri bulunmalıdır.
Kamuya mal ve hizmet üreten kamu kuruluşları özel sektör tekniklerinden yararlanmalıdır.
Tüketici mal satılacak veya hizmetten yararlanacak kişi olarak değil, müşteri ve insan olarak görülmelidir.
Devletin küçülmesi yoluna gidilmeli, katılımcı ve desantralize bir yönetim anlayışı benimsenmelidir.
Nitekim, Janet DENHARDT ve Robert DENHARDT bu son öneriyi 2000’li yıllarda daha bir vurgulayarak yeni kamu hizmeti anlayışına yönelik olarak demokratik vatandaşlık, demokratik topluluk, sivil toplum ve örgütsel insanlık önerisinde de bulunmuştur.
Kamu yönetimi biliminde yaşanan bu dönüşüm, bütün gelişmiş ülkelerde kabul görüp uygulanırken ülkemizde ise ancak 2000’li yıllarda hayata geçirilmesi adımları atılabilmiştir.
Yeni kamu yönetimi ve kamu işletmeciliği anlayışları ülkemiz siyasi aktörleri tarafından icat edilmiş değildir.
Dünyada zaten 1980 yılından beri var olagelmiştir.
Ülkemizde yapılan ise, gelişmiş ülkelerde uygulanan ve başarılı sonuçları alınmış bulunan bu anlayışları izlemek, takip etmek, bilmek ve uygulamaya koyabilmek iradesini göstermektir.
Ancak, bunun anlaşılamamış olması ayrı bir sorundur.
Saydamlık ve etik
Sosyal ve siyasi boyutu olan bu sorundan ziyade, bizim vurgulamakta fayda gördüğümüz hususlardan en önemlisi, işte yukarıda aktarmaya çalıştığımız bu dönüşüm sonucu kamu yönetimine toplumun yönetilmesi değil, toplumun yönetmesi anlamı yüklenilmeye başlanmış olduğudur.
Yine, kamunun yönetiminin idare etme anlayışından üstün olduğunun altı çizilirken, özel kesim yönetiminin, kamu kesimi yönetiminden daha başarılı olduğu bir diğer saptanan husus olmaktadır.
İyi bir yönetim yapılanmasının, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede pratik değerinin tartışılmayacak kadar baskın olduğu gerçeği hatırlatılırken, asıl bilinmesinde fayda gördüğümüz nokta ise yönetimin kendine özgü bir bilgi sistematiği bulunduğu ve bununda evrensel olduğudur.
İşte bu vurgularla birlikte, stratejik yönetim anlayışı, performans ve toplam kalite yönetimi, girdi ve prosedür odaklı olmaktan, çıktı ve sonuç odaklılığa yönelme, piyasa mekanizmalarını önemseme gibi uygulamalar yeni kamu yönetimi ve kamu işletmeciliği anlayışlarının kazandırmış olduğu yöntemlerdir.
Kaldı ki, bu anlayışlar ile birlikte yönetişin, yönetime katılım, hesap verilebilirlik, saydamlık, etik ilke ve değerleri gibi temel ilkeler kamunun yönetiminde günlük hayatta da yer bulmakta ve zaman zaman toplum tarafından yönetime hatırlatılmaktadır.
Doç. Dr. Selami DEMİRKOL (**)
21.03.1963 tarihinde Elazığ, Çevrimtaş’ta doğmuştur. Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’ni bitirdiktan sonra 1985 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden 1987 yılında Yüksek Lisansı tamamladı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 1995 yılında Kamu Yönetimi doktor ünvanını aldı. 2014 yılında Kamu Yönetimi alanında Doçent oldu. Gaziantep Vergi Mahkemesi Üyeliği ile İstanbul ve Sakarya İdare Mahkemesi Üyeliği, Sakarya ve İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Üyeliği, İstanbul İdare Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuş, 25.06.2012 tarihinde Danıştay Üyeliğine seçilmiştir. Hali hazırda Danıştay Üyesi olarak görev yapmaktadır. Yayımlanmış 5 adet kitap ve 75 civarında makale çalışması bulunan Demirkol evli ve iki çocuk babasıdır.