Avukat Canan Arın
İstanbul Sözleşmesi, tam adı ile “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, bütün dünyada yaygın olan kadına şiddeti önleme konusunda en gelişmiş insan hakları sözleşmesidir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Fransızcanın cins ayrımına dayalı bir dil olmasından “Erkek Hakları Sözleşmesi”dir. Bunu kadınlara uygulayan Olympe de Gouges, başı giyotinle vurularak öldürülmüştü.
Tarihi, kadınlar açısından tanımlamak istersek “kadınların insan olarak kabul edilme mücadelesidir” diyebiliriz.
İşte İstanbul Sözleşmesi bu mücadelenin kazanılması yolundaki en önemli sözleşmedir.
İmzacı devletlere kadını şiddetten koruma yükümlülüğünü verir.
Sözleşmeye göre şiddet “ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir ve bir insan hakları ihlâli ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır” (md. 3/a)
Birçoklarının karşı çıktığı toplumsal cinsiyet kavramı ise sözleşmede şöyle tanımlanmıştır “toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler anlamına gelir” (md.3/c)
Bir tanıma daha yer verelim: “kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet” doğrudan kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya orantısız bir şekilde kadınları etkileyen şiddet anlamına gelir” (md.3/d)
Kadınları şiddetten koruma yöntemlerini ise kısaca şöyle sıralayabiliriz:
KADIN SIĞINAKLARI
Türkiye’de şiddet mağduru kadın ve çocuklar için nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyelerin kadın sığınağı açması yasal bir zorunluluk olduğu halde ülke genelinde nüfusu 100 binin üzerindeki 201 belediyeden sadece 31’i bu sorumluluğunu yerine getirmiş durumda. Bu kurumların kapasitesi ise 723 kişiyle sınırlı. İstanbul’daki kadın sığınaklarının kapasitesi 367 kişi, yani çok yetersiz.
Aslında sığınak fikri 1972 yılında Londra’nın Chiswick semtinde ortaya çıkmıştır. Belirli saatlerde belirli bir yerde toplanıp ahbaplık eden kadınların sık sık gözleri patlamış, ağızları burunları morarmış olarak oraya geldiklerinde durumu ya kapıya çarptıklarını ya da merdivenden yuvarlandıkları şeklinde açıklamaya çalışmaları sırasında nihayet bir gün birisi eşinden fiziksel şiddet gördüğünü söyleyince herkes rahatlamış ve şiddetten uzak bir mekân yaratmak amacı ile böyle evler kurmaya başlamışlar. Aynı yıllarda Kanada’da da benzer olaylar cereyan etmiş ve orada da şiddetten uzak bir mekâna sahip olmak amacı ile kadın sığınakları kurulmaya başlanmış.
KORUMA EMRİ
Kadını şiddetten koruma yollarından bir diğeri, “koruma emri” veya “uzak durma emri” yani 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun.” Yasanın özünün ailenin korunması ile hiçbir ilgisi olmadığı halde, yasanın adı “ailenin korunması” oysa amaç aile denen yer içinde şiddete maruz kalanın korunmasıdır. Bu kanunda kadının şiddetten nasıl korunacağı yazılıdır.
Ayrıca acil yardım hatları, parasız sağlık ve hukuki destek hizmetleri sayılabilir.
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni hiçbir zaman tam uygulamamıştır.
Kadını şiddetten koruma yükümlülüğünü zaten tam yerine getirmeyen AKP hükümeti veya iktidarın başı bir gece yarısı, ilk imzacısı olmakla övündüğü sözleşmeden hukuka aykırı bir biçimde tek kişinin iradesi ile çekildiğini bildirmiştir.
Bu sözleşme Türk aile yapısını bozuyormuş? Bozulan bu Türk aile yapısı her gün en az bir kadını öldürmek, reşit olmayan kız çocuklarına tecavüz etmek, Türk Medeni Kanun’un 124 maddesi evlilik yaşını kadın ve erkekler için 17 yaşın doldurulması olarak belirlediği halde bu cinsel istismarları “evlilik” olarak tavsif edip çocuk istismarını meşru kılmak mıdır?
İmzacı devletlere, kadınlara şiddetin önlenmesi, kadınların şiddetten korunması, şiddet söz konusu olduğunda şiddet uygulayanın tavizsiz cezalandırılması ve şiddeti önleyecek politikalar oluşturulması yükümlülüğünü getiren sözleşmeye neden karşı çıkılır:
Bu sözleşmeye karşı olanlar her gün en az bir kadının öldürülmesinden çok mu memnunlar? Kadınlar bu vahşi, insanlık dışı, sadece erkek oldukları için kadına üstün olduğu sanrısındaki adamlarla neden evlensin ki? Yanılıp bunalıp evlendi ise o evliliği neden sürdürsün? İşte bu hükümet kadına maddi ve manevi maliyeti ne olursa olsun kadının o şiddet ortamında yaşamasını istiyor.
Bundan sonra sıra 6284 sayılı yasaya, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiyesi Sözleşmesine ve hatta Medeni Kanun’a gelecek.
Bir tek kişinin gece verdiği karar üzerine sabah milyonlarca kadın ve kız çocuğunun hayatı karartılacak.
Bu nedenle Danıştay, Anayasa Mahkemesi üyelerini göreve davet ediyorum. Emir demiri kesmesin. Lütfen ama lütfen hukuka uygun kararlar verin ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yokluğunu tespit edin.
Ey milletvekilleri, harekete geçin.
Sözleşmeden çekinildiğinin yayımlandığı gün ALTI kadın öldürüldü. Bu insanların kanı sizlerin ellerine bulaşmıştır. Cinayetlerden çok mu memnun oluyorsunuz? Öldürülenler, birer rakam değil birer İNSAN.
Evet, sözleşmeyi uygulamıyordunuz ama en azından ona atıf yapma, uygulanmasını talep hakkımız vardı.
Halen bu hakkımız devam ediyor. Sözleşmeden henüz çekinilmedi ve sözleşme hâlâ yürürlükte.
Onu koruyalım. Zaten, bu ülkede kadın dayanışması ve direnci demokrasiyi yeniden kuracaktır.
Kadınlara güvenim tam Yaşasın kadın dayanışması.
Unutmayın “İstanbul sözleşmesi yaşatır”