İsmail Özcan
İsmail Özcan, Kastamonu’da doğdu. 1970 yılında İlahiyat fakültesinden mezun oldu ve öğretmen olarak göreve başladı. İstanbul’un resmi ve özel ortaöğretim kurumlarında 41 yıl fiilen öğretmenlik yaptıktan sonra emekli oldu. İsmail Özcan’ın din, dil ve edebiyatla ilgili 15’ten fazla yayımlanmış kitabı bulunmaktadır. 19852000 yılları arasında 8 yıl Milliyet’e, 5 yıl Posta’ya, 3 yıl da Sabah’a Ramazan yazıları yazdı. 199’de Milliyet’e 400 sayfalık bir İslam Ansiklopedisi, Sabah ve Günaydın gazetelerine de bir düzine kitap ilaveleri hazırladı. Şimdilerde çeşitli ulusal gazetelere ara ara yazılar yazmakta ve kitap çalışmalarına devam etmektedir.
12 Mart 2016, İstiklal Marşı’mızın TBBM Genel Kurulu’nda 12 Mart 1921’de defalarca okunup büyük takdir ve heyecanla ayakta alkışlanarak kabul edilişinin 95. yılı. Beş yıl sonra bir asır geçmiş olacak. 2016 aynı zamanda 1936 yılında vefat eden bu marşın şairi Mehmet Akif Ersoy’un vefatının da 80. yılı. Birbiriyle yakından ilgili bu iki vesileyle kısaca İstiklal Marşı ve Mehmet Akif üzerinde duracağız.
Kurtuluş Savaşı’nın ortalarında (1921 yılı başlarında) Erkân-ı Harbiye Reisliği (Genel Kurmay Başkanlığı), Milli Eğitim Bakanlığı’na müracaat ederek, bütün medeni milletlerin olduğu gibi bizim de halka ve askere heyecan verecek bir milli marşımızın olmasını, bunun için gerekli girişimde bulunulmasını istiyor. Milli Eğitim Bakanlığı hemen işe girişerek marşın güftesi için geniş katılımlı bir yarışma düzenliyor. Bu yarışma sonunda marş olarak bestelenmek üzere birinci seçilecek şiire 500 lira ödül verileceğini ilan ediyor. Yarışmaya 700’den fazla şiir katılıyor. Ödül karşılığı istiklal marşı yazılmasını doğru bulmayan Mehmet Akif yarışmaya iştirak etmiyor. Fakat yarışmaya katılan 700 şiir içinde maksadı karşılayan bir şiir bulunamıyor. İlgililer Mehmet Akif’ten de talebe uygun bir şiir yazmasını istiyorlar; eğer yazdığı şiir marş için uygun bulunursa kendisine ödül verilmeyeceğini ifade ediyorlar. Bunun üzerine Akif, 10 kıtadan ibaret olan ve ilk iki kıtası bestelenerek bugünkü İstiklal Marşımızı oluşturan şiiri yazıyor. Bu şiir seçici kurul tarafından oy birliği ile istiklal marşı olmaya aday gösteriliyor. Başta belirttiğimiz gibi 95 yıl önce 12 Mart 1921 günü Meclis Genel Kurulu’nda defalarca okunarak orada da oy birliği ile İstiklal Marşı olarak kabul ediliyor.
Bağımsızlık aşkı
İstiklal Marşımız, ait olduğu milletin, yani biz Türklerin ezeli ve tarihi karakteri olan özgürlük ve bağımsızlık aşkını, mertlik ve kahramanlığını, âlicenaplığını, yine bu karaktere dahil olan daha birçok erdemi ve ayrıcalığı çok büyük bir ehliyetle ifade eden eşsiz bir eserdir.
İstiklal Marşımızın güftesindeki bu başarının iki temel sebebi vardır:
1- Onun şairinin, söz konusu marşın yazılmasına vesile olan ve Türk milleti için hayat memat mücadelesi olan İstiklal Savaşı’nın heyecanını sahada bizzat yaşaması, o mücadelenin başarısı için başından sonuna kadar fikren ve fiilen her fedakârlıkta bulunmasıdır.
2- Yine bu şairin, Türk milletinin tarihini, kabiliyetlerini, erdemlerini, İslam imanının bunlara katkısını çok iyi bilmesi; bunların çok iyi değerlendirmesini yapabilecek bir kültüre ve entelektüel donanıma sahip bir mütefekkir olmasıdır.
Millet adına bildiri
Dünyadaki çok az istiklal marşı, Türk İstiklal Marşı kadar tarihi ve konjonktürel tecrübeye, derin bir kültürel ve manevi bilince ve inanca dayanılarak yazılmıştır. Bu yüzden Türk İstiklal Marşı, çok farklı, çok ayrıcalıklı, milli hasletlerimizi çok iyi sergileyen benzersiz bir marştır. Adeta Türk milleti adına yazılmış evrensel bir bildiridir, milli bir anddır.
Bu güftenin şairi Mehmet Akif Ersoy çok yönlü bir şahsiyettir. Hem bir ilim hem bir edebiyat adamıdır. Arapça, Farsça ve Fransızcaya hakkıyla vakıftır. Derin bir İslam ve Kur’an bilgisine sahiptir. Şiir, en fazla önem ve eser verdiği sanat dalıdır. Aruz vezni üzerindeki egemenliği divan şairlerinden bile fazladır. Aruzla yazılmış manzum bir eser olan “Safahat”ı verdiği eserlerin zirvesi ve edebiyatımızın da anıt kitaplarından biridir. Orhan Şaik Gökyay, Safahat’ın nasıl engin bir bilginin, birikimin ürünü olduğunu anlatmak için şöyle diyor: “Mehmet Akif’in ilmi, öğrenimini yaptığı baytarlıkla sınırlı kalmıyor. Safahat’ı okudukça görüyoruz ki, o İslami ilimleri ne kadar derinlere inerek biliyorsa müspet ilimlere de o derece vukuf sahibidir.”
Gözlemlere dayalı Akif; bir ilim, bir edebiyat adamı olduğu kadar bir eylem, bir aksiyon adamıdır. Safahat’ın birçok bölümü gezilere, gözlemlere dayanılarak yazılmıştır. Akif, yaşadığı dönemin şartlarının elverdiği ölçüde resmî, gayrı resmî maksatlarla İslam ülkelerini ve Batı dünyasını dolaşmış, gördüklerinden önemli dersler çıkarmıştır. Kurtuluş savaşında Anadolu’da verdiği ateşli vaaz ve hitabelerle halkı istiklal mücadelesine destek vermeye teşvik etmiştir. Hiçbir zaman oturduğu yerden ahkâm kesen biri olmamıştır. Onun lügatinde miskinlik, uyuşukluk yoktur. Safahat; miskinliğe, uyuşukluğa, kaderciliğe savaş açan dinamizm membaı bir eserdir. Müslümanların ve İslam dünyasının geriliği, sefaleti, Avrupa karşısındaki ezikliği dramatik bir anlatımla bu eserde gözler önüne serilir. Kurtuluşun da çok çalışmakla; tembelliği, cehaleti kesin bir yenilgiye uğratmakla mümkün olabileceği ifade edilir. Safahat’ta,
Oturup dil dökecek ye de gidip dökmeli ter,
Bin çalış gayen için, bir kazan ömründe yeter!
Âlemde ziya kalmasa halk etmelisin halk,
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam kalk!
gibi dinamizmi teşvik eden sayısız mısra yer alır. Bu yüksek İslami hassasiyetlerinden dolayı kendisine “İslamcı şair” de denmektedir. Yine bu noktaya atıfla Yahya Kemal, “Akif, İslam imanının, ben ise İslam medeniyetinin şairiyim” demiştir.
Mütevazı bir kişilik
Mehmet Akif, alçakgönüllülük simgesi bir insandır. 63 yıllık hayata birçok hizmeti, birçok başarıyı sığdırmıştır; ama hiçbir hizmeti, hiçbir başarısıyla övünmemiştir. Safahat gibi anıt bir esere, İstiklal Marşı gibi milletimizin bağımsızlık aşkını en iyi terennüm eden bir şiire, aruz vezni üzerinde benzersiz egemenliğe sahip olmasına rağmen hiçbir zaman benlik ve gurura kapılmamıştır. Onun hayatında her biri bir insan için ebedi şeref ve paye sayılabilecek birçok başarı sıralanabilir. Ama o onlardan bir tanesi için bile tevazudan ayrılmamıştır.
Her insan gibi Mehmet Akif’in de eksikleri, kusurları olabilir. Fakat onun dürüstlüğü, samimiyeti, tokgözlülüğü, fedakârlığı tartışmasızdır. Akif, dürüstlük abidesi bir insandır. Her türlü dürüstlük testinden yüz akıyla çıkabilecek az sayıdaki tarihi şahsiyetlerden biridir. Mithat Cemal Kuntay, Akif hakkında yazılmış en seviyeli biyografilerden biri olan “Mehmet Akif” adlı eserinde onun bu yönüne tanıklık ediyor:
“Mehmet Akif, hayatını baştan sona yalana başvurmadan anlatabilecek ender insanlardan biridir.”