İran’ın Nükleer Anlaşması sonrası zenginleşip Türkiye’den alışveriş yapacak algısı var. Ancak Türk dış ticareti petrokimya gibi enerji yoğun sektörlerde zararlı çıkabilir.
İran’ın Batılı devletler ile yaptığı anlaşma ile uluslararası sisteme entegrasyonu tüm dünyada geniş yankı uyandırdı. Bir kapı komşumuz olarak İran’ın tekrar piyasalara dönüyor olması bizim için çok daha büyük önem arz ediyor. BP’nin istatistiklerine göre İran 34 trilyon metreküp doğalgaz rezervi ile dünyadaki en büyük gaz kaynağına sahip ülke konumunda bulunuyor. Petrol rezervleri bakımından ise dünyada Venezuela, Suudi Arabistan ve Kanada’nın ardından dördüncü sırada yer alıyor. Uygulanan ambargo ve yaptırımlar nedeniyle İran sahip olduğu bu kaynakları bu zamana kadar çok fazla ticarileştirme imkanı bulamadı. 1970’li yılların ortalarında günlük 6 milyon varil petrol üreten İran’ın bugün günlük üretimi 2,8 milyon varile kadar indi. Yine doğalgazda zengin rezervlere rağmen İran’ın net doğalgaz ihracatı neredeyse sıfıra yakın bir seviyede bulunuyor.
İran Gazı Türkiye Üzerinden Avrupa’ya Ulaştırılabilir
İran’a yönelik yaptırımların kademeli olarak kalkması İran’ın sahip olduğu petrol ve doğalgaz yataklarını geliştirmesine ve ihracat kapasitesini artırmasına imkan tanıyacak. Bu durum doğal olarak ülkede uzun soluklu bir ekonomik büyüme ortamının oluşmasını sağlayacak ve satın alma gücü yükselecek. Başta Irak olmak üzere geçtiğimiz on yılda sınır ülkelerine yaptığı ihracatı önemli miktarda artıran Türkiye için İran’daki pozitif ekonomik gelişmelerin yeni fırsatlar oluşturması beklenebilir. İran’a yapılan ihracatın artması yanında Türk firmaları için özellikle hizmet sektöründe iş imkanlarının oluşması muhtemel. Yine İran gazının Avrupa pazarına taşınmasında Türkiye’nin hem bir transit ülke hem de TANAP aracılığı ile gazı bizzat taşıyan ülke konumunda olması mümkün görünüyor.
Enerji Yoğun Sektörler Tehdit Altında
Peki, bütün bu fırsatların yanında Türkiye için riskler yok mu? İran sahip olduğu zengin enerji kaynakları sayesinde önümüzdeki dönemde başta petrokimya olmak üzere çimento, demir-çelik gibi enerji yoğun sektörlerde önemli yatırımlar planlıyor. Bu durum Türkiye’nin bu alanlarda rekabet gücünün önemli ölçüde zayıflamasına neden olabilir. Burada özellikle petrokimya sektörüne dikkat çekmekte fayda var. Kimyasal madde ve ürünler yaklaşık 26 milyar dolar dış ticaret açığı ile petrol ve doğalgazdan sonra Türkiye’nin açık verdiği en büyük ikinci kalem konumunda bulunuyor. Bu açığın da yaklaşık 19 milyar doları petrokimya ürünlerinden oluşuyor. Mevcut durumda petrokimya sektöründe zaten önemli bir oyuncu durumunda olan İran’ın bu sektörde daha da güçlenmesi Türkiye’nin rekabet etmesini zorlaştıracak ve ithalata daha bağımlı olmasına neden olacak. Yüksek katma değerli üretim nedeniyle gelişmiş ülkeler tarafından stratejik bir sektör olarak görülen ve desteklenen petrokimya sektörünü bu anlamda tekrar gündeme almakta fayda var. Dolayısıyla İran’da oluşacak fırsatlar konusunda çalışma yaparken diğer bir taraftan oluşabilecek risklerle ilgili gerekli tedbirleri de düşünmek gerekiyor.