PROF.DR. ÖZCAN KÖKNEL
16 Nisan 2017 tarihinde referanduma sunulan Anayasa taslağının gerekçesi “ Güçlü Türkiye” yaratmaktır. Bu amaca ulaşmak için, taslak evet-hayır oylamasına sunulmuştur.
Tasarıda, on sekiz yaşında gençlerin TBMM’ne milletvekili olarak seçilmesi maddesi yer alıyor. Bu madde tartışılırken, “Gençlik Sorunları” na çözüm yollarının, yöntemlerinin tartışma konusu olacağını umduk.
Ancak gençlere siyasal partilerin grup toplantılarında dinleyici olarak yer verildi. Alkışla, sloganla konuşmacıyı destekleme gösterileri sürdürüldü. Evet-hayır sloganlarıyla günlük politikaya katkıları sağlandı.
Güçlü bir Türkiye için, Anayasa ve yasalar kadar önemli olan güçlü, güvenli genç kuşakların gelişmesini yetişmesini sağlayacak ortamı oluşturmak gerekmektedir.
Gençlik çağı 12-25 yaş dilimleri arasında yer alır. Çocuklar ailenin, gençler toplumun aynasıdır. Bu aynaya bakan bilgili, ilgili kişiler “Gençlik Sorunları” nın nedenlerini, çözüm yollarını, yöntemlerini irdeleyen binlerce araştırma, çalışma yapmış, yüzlerce kitap yayınlamıştır. Bu araştırmalarda gençlerin, bedensel, ruhsal gelişmesi; zekâ, çoğulcu zekâ düzeyi, duygu durumu; dikkat, algı, bellek, düşünce gibi bilişsel işlevleri, benliği, kimliği, kişiliği, aile toplum ilişkisi saptanmıştır. Bunların etkisiyle oluşan davranış, tutum, eylem gözlenmiştir.
Gençlik arayış çağıdır
Küreselleşme, popüler kültür, dijital sistem, cep telefonları, sosyal medya, iletişim ağı gibi etkenlerin oluşturduğu “Çağ Ötesi” kültürün etkisi izlenmiştir. Özellikle popüler kültürün olumsuz etkisi vurgulanmıştır. Gençlik arayış çağıdır. Arayışın anahtar kavramları, bencillik, merak, taklit, teşvik, özenti, özgürlük, sorumsuzluk, başkaldırma, bağımlılık, güvensizlik, güçsüzlük, yetersizlik, özdeşleşme, toplumdan kaçma, ilişki kurma, denem, düşlem, arkadaş ilişkisi olarak toplanabilir.
Araştırmalarda başta aile olmak üzere, birincil ve ikincil toplumsal kurumlardan, kuruluşlardan kaynaklanan ortak toplumsal kültürün neden olduğu sorunlar ve çözüm yolları irdelenmiştir. Bu bağlamda, köy, kent, toplumsal rol, alt kültür etkisinin farklı sorunlar yarattığı görülmüştür. Köyde, kırsal yörelerde, küçük ya da büyük kentlerde, gecekonduda, evde, apartmanda, sitede yaşayan gençler. Çiftçi, işçi, memur, asker, öğrenci, çalışan, çalışmayan, işsiz, boşta gezen, fakir, zengin gençler. Alışkanlık, bağımlılık, etnik köken, mezhep, tarikat, terör alt kültürlerinin baskısı altında olan ya da alt kültür militanı olan gençler.
Bu araştırmaların, çalışmaların ışığı altında, 1963 yılında, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile birlikte hazırlanan “Ruh Sağlığı Planı” Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanmıştır. Günümüzde “Ruh Sağlığı” planı, programı yoktur. Oysa ruh sağlığı toplumun, özellikle gençlerin, güçlü, güvenli olmasını sağlayan altyapıdır.
Bakanlığın programı
Milli Eğitim Bakanlığı yıllar boyu, eğitim-öğretim planları, programları hazırlar. Bunların bir kısmı bir süre uygulanmış. Kimi uygulamalar, öğretmenlerde, öğrencilerde, ailelerde, toplum kesiminde endişe, kaygı, hatta korku yaratmıştır. Bunların son örnekleri, temel eğitimin on iki yıla çıkması, Fatih projesi, sınav sistemi, 2012 yılında yasalaşan öğrenme kurumlarına uymaya 4+4+4 yasasıdır. 1965 yılında, araştırmaların ışığı altında, ilk kez “Gençlik Sorunları” beş yıllık hükümet programına alınmıştır. Bu girişimler sürdürülmemiş; “Gençlik Sorunları” na çözüm getirmemiştir.
Güçlü, güvenli bir ülke olmak için bu kavramları benimseyen, özümseyen genç kuşaklar gereklidir. Bu kuşaklar, eşit, özgür, insan haklarına saygılı; hukukun üstünlüğüne, bağımsızlık, tarafsızlık ilkelerine uyan laik, demokratik, parlamenter yönetimlerde yetişir. Bu sistem içinde bu güne kadar yapılan araştırmaların olumlu uygulamaların ışığı altında, 1960’lı yıllarda olduğu gibi önce “Ruh Sağlığı”, “Gençlik Sorunları”, “Eğitim-Öğretim” programları, planları oluşturmak; TBMM’ de tartışmak, yasalaştırmak, uygulamak, bu durumu sürdürmek gereklidir.
Bu konuda ilk adımı Milli Eğitim Bakanlığı atmıştır. 2016 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı, öneriye açtığı müfredat programı araştırmalar ve önerilerin ışığı altında uygulamaya yansıtılmalıdır.
PROF.DR. ÖZCAN KÖKNEL