Prof. Dr. Cengiz Kuday - Baskın taarruz
18 Mayıs gecesi Yarbay Hasan Askeri komutasındaki askerler, daha evvelki satırlarda bahsettiğim gibi, siperlere yerleştirilmişti. Kurmay Yarbay Hasan Askeri komutasındaki 2. Tümen İstanbul’dan yola çıkarak 16 Mayıs’ta Akbaş İskelesi’nde toplanmış ve taarruz için hazırlanmıştı. Plana göre düşman donanması ateşinden korunmak için taarruz 18 Mayıs’ı 19 Mayıs’a bağlayan gece 03:30‘da baskın şeklinde başlayacaktı. Harekâta kuzeyden itibaren Yarbay Hasan Askeri komutasındaki (İstanbul) tümeni ve 16. Tümen katılacaktı. Taarruzun başarısı düşmanın baskına uğratılmasına ve taze bir kuvvet olarak gelen 2. Tümen’in dar bir cephede tüm kuvvetiyle hücuma geçerek düşmanı yarmasına bağlıydı. 18 Mayıs’ta Türkler düşmana karşı sayıca üstündüler. Dört tümenli Kuzey Grup Komutanı Esat Paşa’nın 50 bini bulan askerlerine karşı General Birdwood’un 18 bin askeri vardı. Türkler genellikle daha hakim sırtlarda, Anzaklar çukurlardaydı. Ama neylersiniz ki sayı ve daha yükseklerde bulunmak pek mana taşımıyordu. Bir defa düşman uçak ve balonlarla Türklerin bu cephede bir faaliyet içinde olduklarını saptamış ve Anzaklar bugün için taarruzu bekler olmuşlardı. Sonra çoğu talebe olan 2. Tümen gece 12:00’de siperlere yerleşirken çok sıkı tembihlere rağmen eğitim ve tecrübe eksikliğinden çok gürültü çıkarmışlardı, (siperler birbirine metreler ile ölçülecek şekilde yakındı.) Anzaklar 3 km. genişlik ve 1 km. derinlikteki araziyi dantel gibi işleyip köşe başlarına makineli tüfekler yerleştirmişler ve ışıldaklar koymuşlardı. Doktorların tavsiyesine göre herkes temiz çamaşırlarını giymiş ve gece 12:00’de siperlere gitmişlerdi. Saldırı cephesi 600 metre ve 2. Tümen’in mevcudu 9 bin kişi ve bir kişiye düşen yer 18 cm. idi. Bunun anlamı şudur: Hücum çok sık saflar halinde yapılacaktı.
Ve hücum zifiri karanlıkta 18 Mayıs’ı 19 Mayıs’a bağlayan gece saat 03:30 da hep birlikte başladı. Ne bir ateş açılmış, ne hücum borusu çalınmış, ne o Türkerin yüzyıllardır bilinen meşhur Allah Allah sesleri duyulmuştu. Sadece öğrenciler önde subaylarının olduğu sırttan aşağı dalgalar halinde ileri atılmışlardı. Kızılca kıyamet o anda kopmuştu. Türkleri bekleyen Yeni Zelandalı ve Avustralyalı askerler tüm silahları ile büyük bir cayırtı koparttılar. Bir anda makineli tüfek ve bomba sesleri birbirine karıştı. Baskın kaybolmuştu. Şimdi öğrenciler hücum borularını bir oyunda inmiş gibi çalıyorlar, Allah Allah sesleriyle koşuyorlardı. Bu arada şiddetli ateş altında korkunç zayiata rağmen düşman siperlerine koşuyorlardı. 2. Tümen bandosu Vatan Marşı’nı çalmaya başladı.
Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı
Bu sancağa teslim etti, Allah’a ısmarladı
Boş oturma çalış dedi, hizmet eyle vatana
Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana
Taarruz iki saat sürdü. Tan yeri ağarırken Türk Taarruzu durdu. Sonuç korkunçtu; Türklerin ölü ve yaralı sayısı 10 bini bulmuştu. O kadar yol kat ederek İstanbul’dan gelen, büyük ümitler bağlanan çoğu öğrenciden oluşan 2. Tümen eriyip gitmişti. 19 Mayıs 1915 günü Çanakkale savaşlarının en kanlı, en kayıplı günlerinden biri olarak tarihe geçecekti.
Nigel Steel ve Peter Hart’ın Gelibolu: Yenilginin Destanı adlı kitabında 124. Sahifesinde, 18 Mayıs’a gelen olaylar şöyle aktarılıyor:
“Siperlerinden Allah Allah diye bağırarak iki dalga halinde, ıslık ve borular çalarak, tıpkı öğrenciler gibi bağırarak çıktılar. Tüfek menziline girdiklerinde ateş açma emri almıştık. Yüzlercesini devirdik. İlk saldırı sona erdiğinde tugayımızın önünde en az 2-3 bin ölü ve yaralı bulacağımızdan emindik.
Karakolların arasında kurulan birbirine yakın ateş sistemleri başarılı oldu ve Türkler 10 bine varan ağır kayba uğradı. Kanlısırt’a Türkler hattı yaracak kadar yaklaşmışlardı.
Öğle vakti muharebeye son verildi. Ancak verilen zayiat 51’i subay olmak üzere 3.420 şehit. 97’si subay olmak üzere 6.064 yaralı ve 486 kayıptır. Ki zayiat genel toplamı yaklaşık 10.000’i bulmuştu. 18-19 Mayıs 1915 hücumu hakkında Liman von Sanders ‘Türkiye’de beş sene’ isimli hatıratında şunları yazar. Mamafih mezkûr taarruzu benim tarafımdan ihtiyar olunmuş bir hata telakki ederim…”
O dönemde İstanbul’da hiçbir gazete 19 Mayıs günü Anzak mevzilerinde gerçekleşen korkunç kıyıma yer vermemekte. Harbiye Nezareti de cepheden her gün artan miktarda gelen yaralının kente gece yarısından sonra, sokakların ıssız olduğu saatlerde sokulmasına özen göstermektedir. Birçok büyük okul binası hastaneye çevrilmiş. Tıbbiye binası da askeri ihtiyat hastanesi haline gelmişti. 2. Tümen’le Çanakkale’ye giden gönüllülerin çoğu geri dönmedi...
Bir nesil gömüldü
Çanakkale savaşı 600 bin yabancı (İngiliz, Fransız sömürgeleri), 400 bin Türk askerinin savaştığı bir cephe, bize 59 bini aşkını cephede olmak üzere 213 bin 882 kayıp ve şehide mal olmuştur.
İngilizler 205 bin, Fransızlar 47 bin kayıp verdiler. En büyük kayıp Türklerindir. Şehitliklere baktığımızda 18-30 yaş arası neslimizi Çanakkale’ye gömdüğümüzü görürüz. Çoğu ilim, irfan sahibi olan gençlerimizi Çanakkale’de feda etmişizdir. Bunu ileride genç Türk Cumhuriyeti çekmiştir.
İstanbul Tıp Fakültesi ve diğer fakültelerde 1915 yılında bazıları hiç, bazıları çok az mezun verdi. O gece 2. Tümen’in içinde çok sayıda asker şehit oldu. Hepsi şehit olan bu ağabeylerimiz arkadan gelen biz kardeşlerine şanslı bir isim ve gurur verdi. Bugün biz küçük kardeşler yüzyıl sonra onların şehit düştükleri yerde her yıl onları anıyoruz.
2 binli yılların sonlarına kadar üniversite ve okul olarak onların şehit oldukları yerde her yıl onları anma törenleri yapıyorduk. Bugün bu törenler artık yapılmıyor. Çok yazık.