Hepatit B, Hepatit B Virüsü’nün (HBV) yaptığı karaciğer iltihabıdır. Hastaların bir kısmında sarılıkla karakterize akut hepatit gelişir. Çoğu hastaysa, ilk infeksiyonu sessiz veya sarılık olmaksızın, gribal infeksiyon gibi geçirir. Normalde akut infeksiyon sonrası altı ay içinde vücuttan atılır ve HBV antikorları ortaya çıkar. Bu, tam iyileşmeyi gösterir. HBV infeksiyonu altı aydan uzun sürerse, ‘kronik Hepatit B virüsü infeksiyonu’ adını alır. Erişkinlerde akut B Hepatiti yüzde 95 iyileşmeyle sonuçlanır. Kronikleşme riski, yüzde 5 veya daha azdır. Bu kronikleşme, ilk infeksiyonu sessiz geçirenlerde daha sıktır.
Virüs inaktif olabilir
Kronik infeksiyon, klinik seyri açısından ikiye ayrılır. Çoğu kişide virüs vücutta olmasına rağmen, çoğalma yeteneği çok sınırlıdır ve karaciğer hasarı yapamayacak düzeydedir. Bu kişilerdeki durum, ‘inaktif taşıyıcılık’ veya ‘inaktif kronik HBV infeksiyonu’ olarak adlandırılır. İnaktif taşıyıcılık, inatçı ve genelde ömür boyu süren, selim bir haldir.
Has
Tıpta hipotansiyon denen düşük tansiyon, henüz su yüzüne çıkmamış bir sağlık sorununun habercisi olabilir. Ancak bununla ilgili problem yaşamadan, sağlıklı şekilde hayatına devam eden kişiler de var. Durumun belirtileri vücut için bir sorun yaratıp, yaratmadığını anlamak adına takip edilmelidir.
Belirtileri nelerdir?
*Baş dönmesi, bayılma.
*Bulanık görme, göz kararması.
*Mide bulantısı.
*Sersemlik ve yorgunluk.
*Konsantrasyon eksikliği.
Baş ağrısı, toplumda en sık görülen şikayetlerin başında gelir. Baş ağrısı şikayeti olanların oranı toplumda yüzde 90’lara ulaşır. Tüm baş ağrılarının yüzde 90’ını ise migren ve gerilim tipi baş ağrıları oluşturur.
Doğrudan doğruya baş ağrısı tablosuyla ortaya çıkan, başka bir hastalıkla ilişkisi olmayan baş ağrıları primer baş ağrılarıdır. Bunlar migren, gerilim tipi ve küme baş ağrılarıdır. Sekonder baş ağrıları ise yüzde 10 oranında görülen, nedeni belli bir hastalığa bağlı olarak, beyin damar hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları, beyin tümörleri, göz hastalıkları, sinüzit, menenjit gibi hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkan baş ağrılarıdır.
Migrenin özellikleri nedir?
*Genelde ağrı başın tek tarafındadır.
*Ağrı zonklayıcı özellikte, orta veya şiddetlidir.
*Bulantı, kusma olur.
*Krizler (atak) halinde gelir.
Hipertansiyon; basitçe yüksek kan basıncı demektir. Kanı kalpten dokulara taşıyan damarların kan basıncı, hastaya ait özellikler (yaş, cinsiyet, ırk gibi) ve fiziksel durumdan (istirahat, efor gibi) etkilenir. Bugün kabul edilen kan basıncı değeri istirahat halindeki normal bir yetişkinde 120/80 mmHg’dır(milimetre civa). Herhangi bir kişide kan basıncı uyku sırasında düşük, sinirli ya da heyecanlıyken yüksektir. Kanı kalpten dokulara taşıyan damar kan basıncı devamlı olarak 140/90 mmHg üzerinde seyrediyorsa hipertansiyondan bahsedilir. Hipertansiyon tedavi edilmezse beyin dolaşımı, kalp, damar ve böbrek hastalıklarında ve ölüm oranlarında artışa sebep olur. Tedaviyle artan kan basıncı düşürülebilir, kalp ve kalp dolaşım sistemindeki hastalık riski azaltılabilir.
Hipertansiyon, kendi başına öldürücü değildir; fakat tedavi edilmediğinde öldürücü olabilir. Kalp yetmezliğine neden olabilir. Hastalarda pıhtılaşma kolaylaşır. Koroner arter hastalığına da büyük katkıda bulunur ki.
Sınıflandırması nasıldır?
Nedenine göre esansiyel (primer) ve sekonder diye iki
Sağlıklı bir yaşamın sırrı, vücudumuza iyi bakmamız ve yaşımıza göre gerekli kontrolleri yaptırmamıza bağlıdır. Bunu asla ihmal etmemeli, ertelememeliyiz. Kontrollerimizi her zaman düzenli olarak yaptırmamız yaşam kalitemizi düşürmemek adına çok önemli. Bunun için atılacak ilk adım, gereken tetkiklerimizi düzenli olarak yapabilecek ve bizi takip edecek bir doktor bulmamızdır.
Çocukluk ve gençlik yıllarında yaptıracağımız bu kontroller aşıları, hormonlarımızı, vitaminleri, gerek ruhsal gerekse bedensel gelişmelerin kontrollerini kapsar. Sağlıklı bir çocukluk ve ergenlik döneminden sonra, orta yaş dönemi başlangıcı 35’li yaşlardan itibaren daha dikkatli ve detaylı kontroller yaptırmamız gerekir.
Sorun olmasını beklemeyin
Herhangi bir sağlık sorununa bağlı olmaksızın belirli aralıklarla yapılan kontrollere check-up denir. Check-up’ın tanımının içeriğinin anlaşılması benim için büyük önem taşır. Çünkü yapılan en büyük ve en yaygın hata bazı şikâyetlerimiz varken, “Bir check-up yaptırayım da ne varsa çıksın”
Halk arasında damar sertliği olarak bilinen ateroskleroz, atardamarların esnekliğini kaybedip kalınlaşması ve sertleşmesi ile oluşur. Kalp damarlarının tıkanması kalp kriziyle, ayak damarlarının tıkanması kangrenle ve hatta ayakların kesilmesiyle, şah damarlarının tıkanıklığı ise felçle sonuçlanabilir. Damar sertliği oluştuktan sonra damar duvarından damarın iç kısmına doğru tıkayıcı plaklar oluşur ve komplikasyonlara yol açar.
*Yaş, önemli bir faktördür. Erkekler daha fazla eğilimlidirler. Menopoz öncesi kadınlarda damar sertliği ve komplikasyonları nadir görülür. Östrojenin menopoz sonrası azalması damar sertliği riskini arttırır.
*İyi kolesterolün (HDL) düşük, kötü kolesterolün (LDL) yüksek olması damar sertliğine ve buna bağlı birçok rahatsızlığa yol açar.
*Tansiyonun yüksek olması her yaşta önemli bir risk faktörüdür.
*Sigara, özellikle erkeklerde risk faktörüdür. Son zamanlarda damar sertliğinin kadınlarda sıklığının artışından büyük ölçüde sorumlu olduğu düşünülmektedir.
Karaciğer hücrelerinde anormal seviyede yağ birikmesine karaciğer yağlanması ya da ‘hepatosteatoz’ denir. Yaygın şekilde karşılaşılır ve son derece ciddiye alınması gereken bir konudur.
Nedenleri nelerdir?
Pek çok nedeni olabilir. En sık karşılaşılan nedenler aşırı alkol tüketimi, obezite ve kötü beslenme alışkanlıklarıdır. Alkole bağlı olmayan (NASH) karaciğer yağlanması ise ayrı bir başlık altında ele alınır. Yağlı karaciğer tek başına büyük bir tehlike oluşturmaz ve bir hastalık olarak kabul edilmez. Halsizlik gibi bazı belirtiler yağlanmayı hemen fark edecek şekilde keskin değildir.
Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi karaciğerdeki yağlanma kötüleşip iltihaplanma da tabloya eklenirse, bu durum sağlık açısından büyük riskler oluşturmaya başlar. Karaciğerde yağlanması olanların en az yüzde 80’inde hiçbir ciddi sağlık sorunu gelişmediğini bilmekteyiz. Ancak olguların yüzde 10-20’sinde hastalığın ciddi formu olan NASH(alkole bağlı olmayan steatohepatit) gelişebilir. Ultrasonunda yağlı karaciğeri olan ve karaciğer testlerinde yükseklik saptananlarda NASH görülme
Osteoporoz; vücudumuzdaki tüm kemikleri (iskeletimizi) etkileyen sistemik bir hastalıktır. Kemiklerimizin sertliklerinin azalıp, kalitelerinin bozulmaları sonucu daha zayıf ve kırılabilir hale gelmeleridir. En sık görülen kemik hastalığıdır. Dünya nüfusunun yaşlanması, önemli artışa neden olmuştur. En iyi osteoporoz tedavisi ise risklere karşı korunmaktır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda hastalıkların tanı ve tedavisinde yaşanan olumlu gelişmeler, yaşam sürelerini uzatsa da, yaşla birlikte artan pek çok hastalık gibi osteoporozu da sağlık gündeminin ilk sıralarına oturtuyor.
Kemik kaybı hangi yaşta başlar?
Kemikler aslında yapım ve yıkım faaliyetleriyle sürekli yenilenen canlı dokular. Bu süreç, kadınlarda 30 yaşına kadar dengeli bir şekilde devam ederken, bu yaştan itibaren denge, yıkımın lehine değişiyor. Doruk kemik kütlesinin oluştuğu 30 yaşından sonra kadınlarda, yıllık yüzde 0.5’lik bir oranda geri dönüşümsüz kemik kaybı başlıyor. Bu kayıp, özellikle menopozdan itibaren daha da hızlanıyor.
Daha çok hangi kemikleri etkiler?
Osteoporoz en fazla,