Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından 28 Temmuz günü bütün dünyada ve Türkiye’de bu hastalığa dikkat çekmek adına “Dünya Hepatit Günü” olarak belirlenmiştir
Hepatit değişik nedenlerle olabilir. Bu yazımda mikrobik olan ve bulaşabilen viral hepatitlerden bahsedeceğim. Viral hepatitler A, B, C diye adlandırılan değişik virüslerle olan karaciğer iltihabı şeklinde seyreder ve sebebi olan virüsün adıyla da adlandırılır. Ciltte ve göz aklarında sararmayla seyreden bu hastalık halk arasında sarılık olarak ifade edilir. Bu sarı rengin sebebi kanda biluribin denilen maddenin yüksekliğidir. Bilirubin, vücudun eski kırmızı kan hücrelerini yenilerken ortaya çıkan sarı bir maddedir. Karaciğer kandaki bilirubini alarak filtreler ve safra yoluyla atar. Eğer karaciğerde bir hasar ya da viral hepatit gibi bir hastalık varsa bu görevini tam olarak yerine getiremez. Böylece bilirubin atılamaz, birikir sarılık ortaya çıkar.
Çocukluk çağında görülür
A hepatiti sıklıkla çocukluk çağında
Kitap okumak boş vaktimizi değerlendirmek için tavsiye edilecek basit bir uğraş olmaktan çok daha fazlasıdır.
Okuduklarımız sayesinde öğrendiklerimizle kendimizi geliştirip, bilgi dağarcığımızı artırdığımız gerçeği bir yana; kitap okumanın zekaya, hafıza ve algı gücüne de inanılmaz katkısı olur. Biz okurken bir yandan beyin hücreleri (nöronlar) arasındaki bağlantılar (sinapslar) artar. Beyinde hücreler arası bilgi bu bağlantılar sayesinde taşınır. Eğer beyin hücresinin bağlantısı yoksa bir işlevi de yok demektir. Yani işe yaramadan bir yer kaplar. Bağlantılar sayesinde bilgi iletişiminde bulunan hücreler ise belli kümeleri oluşturur. Beyinde farklı bölgeler farklı işlevi üstlenir. İşitme, görme, yürüme, okuma, yazma, öğrenme, korkma, sevme, nefret gibi zihinsel, duygusal ve fiziksel birçok çeşitte işlevi olan bu organ zaman içinde geliştirilmeye müsaittir.
Beynin ”İşleyen demir ışıldar” misali kullandıkça artan bir fonksiyonu vardır. Kitap okumak da bunu güzel bir şekilde sağlar. Ancak kitap okurken neden ve nasıl okuduğunuz da
Az yemek tabii kilo verdirir ancak şok diyetler metabolizmamızı da şoka sokarak normal çalışmasını bozar. Vücut kıtlık var diye düşünerek metabolizmasını yavaşlatır.
Kısa sürede çok kilo vermek düşüncesi tıpkı kolay ve uygunsuz yoldan çok para kazanmak gibi sonrasında bedeli ağır olan mantık dışı bir yaklaşımdır. Hayatımızı sürdürebilmemiz, beyin başta olmak üzere hayati organlarımızın çalışması için enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerjiyi de yediklerimizden ve depo ettiklerimizden karşılarız. Kıtlık algısına düşen bünyemiz bu kaynağı iktisatlı kullanmak adına yediklerimizi yakma olayını yavaşlatıp depolama yoluna gider. Böylece kestirme zannettiğimiz yoldan giderken su içsem yarıyor durumuna düşeriz.
Bir haber kanalının canlı yayınında benden şok diyetlerden konuşmamı istediklerinde gerçekten ne kadar isabetli bir konuya değindiğimizi düşünüp sizinle de bu bilgiyi paylaşmak istedim. Özellikle içinde bulunduğumuz sıcak yaz günlerinde yapılan şok diyetler sağlığımızı da tehdit eder.
Genellikle çok düşük kalori ve tek taraflı beslenme tarzında yapılan bu diyetler kan şekerinde ve tansiyonda ani düşüş, baş dönmesi, göz kararması ve bayılmaya kadar varan klinik sonuçlara yol açabilir.
Bir boğaz infeksiyonu veya bronşit sebebiyle aldığımız antibiyotiğin kalp EKG’sinde bir takım değişikliklere yol açarak çok tehlikeli ritim bozukluklarına zemin hazırlayacağı hiç aklınıza gelir mi?
Kalp kendi kendine çalışan kendi halinde bir düzeni ve ritmi olan bir organdır. Bilinç kaybolsa bile hiç durmadan çalışmaya devam eden bu çalışkan organımız maalesef birçok faktörden de etkilenir. Biz üzülürsek, sevinirsek, heyecanlanırsak veya korkarsak hemen o da aynı tepkiyi verir. Telaşeye düşmüş gibi hızlı çalışır. Fazla çay, kahve gibi uyarıcı içecekler yüzünden ritmi hızlanır hatta eğer zemin hazırsa hastalık ortaya çıkar ve daha uzun süren aritmiler görülür. Tüm bu saydıklarım hepimizin bildiği ve kalbimizin doğal olarak verdiği tepkilerdir. Çarpıntının sebebini biliriz ve ona göre kolayca tedbir alırız.
Çayı, kahveyi azaltırız ya da hiç içmeyiz. Bizi üzecek, heyecanlandıracak, korkutacak ortamlardan uzak kalmaya çalışırız veya bunlarla ilgili tedbirleri alırız. Ama bir de çoğumuzun aklına gelmeyen alakasız gibi görünen ancak kalbin çalışmasında yaptığı bir takım değişikliklerle kimi zaman çok tehlikeli sonuçlar da doğurabilen ilaçlar vardır. Bunlara sözüm ona bitkisel takviye
Güneşli hava başlangıçta aydınlık ve enerjiyi çağrıştırsa da ardından gelen aşırı sıcaklar yorgunluk ve halsizlikle beraber sağlığımızı da tehdit eder boyutlara ulaşabilir.
Sıcak havada vücut, ısı dengesini korumak için bir takım tedbirler alır. Bu nedenle ortam ısısı arttıkça terlemeye başlarız. Ciltteki ter buharlaştıkça da bir miktar ısı kaybı olur. Böylece sıcağa tahammülümüz bir miktar kolaylaşır. Ancak bulunduğumuz ortamda nem oranı fazlaysa buharlaşmaya engel olur. Bu nedenle nemli havalarda sıcaklık daha da bunaltıcı hal alır. Sıcak hava aynı zamanda ciltte kırmızılaşmaya da sebep olur. Bunun sebebi ısının artmasına bağlı olarak ciltteki damarların genişlemesidir. Genişleyen damarlara kanı pompalama işi de kalbe ait olduğundan sonuçta kalbin iş yükü artar. Bu nedenle kalp yetersizliği olanlar sıcaktan olumsuz yönde etkilendikleri gibi sıcak ve nemli havadan çok daha fazla etkilenirler.
Kalp yetersizliği belirtileri daha da belirgin hale gelir. Bir diğer önemli konu da terle birlikte kaybettiğimiz sodyum, potasyum, magnezyum gibi minerallerin vücuttaki eksikliğine bağlı etkilerdir. Vücut için son derece önemli bu mineralleri yerine koyamazsak basit baş dönmelerinden
Farklı renklerdeki meyveler farklı antioksidanlar ve vitaminler içeriyor. Bu nedenle çeşitli renklerde ve çeşitte tüketmek önerilir. Ben bugün kırmızı olanlarından bahsedeceğim
Yaz mevsiminin en güzel taraflarından biri de pek çok çeşitteki meyvenin de yetiştiği mevsim olmasıdır. Özellikle de benim en çok sevdiğim meyvelerin bulunduğu mevsim olduğu için fırsatını bulmuşken tüketmeye gayret ederim. Geçen gün manavda gözüme çok güzel görünen kiraz ve çilekleri alıp eve doldurunca bu güzel meyvelerin faydalarından da biraz bahsedeyim diye düşündüm. Aslında tabii tüm meyvelerin ayrı ayrı faydası var. Ama özellikle mevsiminde ve kararında tüketmek kaydıyla.
Çilek
A vitamini, B6, B9 (folik asit), B12 vitaminleri ve C vitaminiyle daha az ölçüde, demir, bakır, magnezyum, kalsiyum, fosfor, potasyum, selenyum, sodyum, manganez ile K ve E vitamini de içerir. Ayrıca yara ve iltihaplanmaların iyileşmesine yardımcı olan, kronik hastalıklara karşı koruma sağlayan ellagic asit ve COX enzimlerini de içerir. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Kansere karşı koruyucudur. Zihnin çalışmasını olumlu yönde etkileyecek şekilde dopamin salınımını artırır, Alzheimer’a yakalanma riskini azaltır. Yüksek
Her ne kadar kalp krizinin tedavisi gün geçtikçe daha da ileriye gitse de aslında biliyoruz ki olay krize kadar gitmeden bu riski anlamak ve önlemek mümkün. Bu haftaki yazımda damar tıkanıklığı sürecini tetikleyen plaklardan biraz bahsedeceğim.
Kalp krizi artık korkulu rüya olmaktan çıktı. Tıptaki ilerlemeler, sürekli gelişen tedavi yöntemleri kriz anında bize başarıyla sonuçlanacak müdahalelerde bulunma şansını veriyor. Tıkalı damar nedeniyle oluşan infarktüse uğramış bir kalbi ilaç tedavisiyle, balon anjiyoplastiyle veya koroner by pass ameliyatıyla tedavi etmek mümkün. Eskiden çok daha fazla korkulan ve kötü sonla seyreden kalp krizleri artık tedavi edilebilir ve korkutucu komplikasyonları önlenebilir bir hal aldı. Ancak hâlâ kalp damar hastalıkları en fazla görülen ölüm sebebi. Buradan da şunu anlıyoruz ki daha yapacak çok iş var.
Her ne kadar kalp krizinin tedavisi gün geçtikçe daha da ileriye gitse de aslında biliyoruz ki olay krize kadar gitmeden bu riski anlamak ve önlemek mümkün. Risk faktörlerini belirlemek ve önlem almak başlı başına bir konu. Artık dünyadaki trend hastalıkları oluşmadan önlemek yönünde ilerliyor.
Bu amaçtan yola çıkarak Harvard, Stanford gibi dünyaca
Dr. Nedret Emiroğlu, Dünya Sağlık Örgütü’nün eylül ayında yapılacak olan Avrupa Bölge Direktörlüğü seçiminde aday olarak gösterildi.
Doktorluk öyle bir meslektir ki hasta ile karşılaşıldığında ülke sınırı, din, dil, ırk farkı ortadan kalkar. Böyle bir zamanda herkes dünya vatandaşıdır. Biz bu fikri mühürlemek üzere tıp fakültesini bitirdiğimizde diploma töreninde doktorluk mesleği için aynı zamanda çalışma belgemiz olan diplomamızı almadan önce Hipokrat Yemini ederiz. Bu yeminde söylediklerimiz mesleğimizin anlamını çok güzel bir şekilde tanımlar.
Hipokrat yemini
“Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı statü, hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, hastalarımı memnun edeceğime, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim küçük sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı ve sevgi göstereceğime dil, din, milliyet, cinsiyet, takım, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” Biz doktorlar acil bir hasta ile karşılaştığımızda önce sağlık durumunu