Daha önceki yazılarımda bağımlılıktan bir tür beyin hastalığı gibidir diye bahsetmiştim. Çünkü bağımlılık gelişirken beyinde bir takım bölgelerde bazı nörokimyasal değişiklikler de olur. Bize keyif veren mutlu eden bir uyaranla karşılaştığımız zaman örneğin bunlar hoşumuza giden bir müzik, çok sevdiğimiz çikolatalı güzel bir pasta ya da bir kahve veya bir eylem olabilir. Böyle bir durumda beynin ödül merkezindeki (ventral tegmental alan) nöronlar bize haz veren ve iyi hissettirecek dopamini salgılar. Buraya kadar bir sorun yok.
Keyif aldığımız bir müziği dinlerken beynimizden salgılanan dopaminle de bu keyfi pekiştirmemizin hiçbir zararı yok. Ancak aynı durum bağımlılık yapabilecek bir madde ya da olay ile karşılaşıldığı zaman bu olay ve sonuçları ile de farklı seyrediyor. Zaten mesele de burada başlıyor Beyinde dürtüleri yönetme, muhakeme etme, karar verme gibi faaliyetlerinden sorumlu (frontal korteks) ve korku, öfke gibi duygusal tepkilerden sorumlu (amigdale) merkezlerin de bağımlılık ile ilgili davranışlar üzerine bir takım etkileri var.
Bağımlılık
1957 yılından beri ticari üretimin içinde olan Bisfenol A (BPA) bazı plastiklerin ve epoksi reçinelerinin yapımında kullanılıyor. 2015 yılında tahmini olarak 4 milyon ton üretilen BPA, dünya çapında en çok üretilen kimyasal maddelerden biri. BPA, hormon-benzeri bir etki ile östrojeni taklit etme özelliğine sahip. 2008 yılından beri bazı hükümetler bu maddenin güvenliğini araştırmaya başladılar. Bu araştırmaların sonucunda FDA, bebek biberonlarında ve bebek maması kaplarındaki BPA ruhsatını kaldırdı. Avrupa Birliği ve Kanada BPA’nın biberonlarda kullanılmasını tamamen yasakladı.
Hayvanlarda yapılan birçok çalışmada düşük miktarda BPA uygulaması ile toksik yani zehir etkisi yaptığı gösterilmesi üzerine 2010 yılında Amerikan gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından yayınlanan raporda BPA’nın özellikle anne karnında ve çocukluk çağında zararlı etkileri olabileceği bildirildi. Kanada, Eylül 2010’da BPA’nın toksik bir madde olduğunu açıklayan ilk ülke oldu. Daha sonra dünyada birçok ülke özellikle
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2005 yılından bu yana her yıl 14 Haziran Dünya Kan Bağışçıları Günü olarak kutlanmaktadır. Bu vesile ile kan bağışının önemine dikkat çekilerek insanları bu yönde teşvik etmeye yönelik bilgilendirmeler yapılır. Dilerseniz önce kan neden bu kadar önemli ne işe yarıyor ona bir göz atalım. Kan en önemli yaşam kaynağıdır. Akciğerden aldığı oksijeni dokulara ve dokularda üretilen karbondioksiti de akciğere taşır. Gerekli besin ve hormonları, hücrelere taşırken, onlardan çıkan atık maddeleri de atmak için akciğer, karaciğer ve böbrek gibi organlara taşır. Ayrıca vücut ısı dengesini sağlar, asit-baz dengesini korur.
İhtiyaç duyulan anlar
Kan bağışına ihtiyaç duyulan en sık sebep kanamaya bağlı ani kayıplardır. Kaza ya da herhangi bir sebeple olan yaralanmalar özellikle damar kesileri kan nakline ihtiyaç gösterecek kadar kayba sebep olabilir. Başta kalp ameliyatları olmak üzere bazı operasyonlarda da kan nakline ihtiyaç duyulabilir. Hatta bu sebeple ameliyat hazırlıkları yapılırken sizinle aynı kan
İsveç’in Stockholm kentinde 1972 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’ndan bu yana, her yıl 5 Haziran tarihinde, çevrenin korunması konusunda dünya çapında farkındalık yaratılması ve eylemde bulunulması amacıyla 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kutlanıyor. Nasıl ki sağlığını korumak, hasta olmamak için gerekli tedbirleri almak ya da hasta oluna doktora gidip tedaviyi başlatmak her yetişkinin kendi sorumluluğunda ise çevreyi korumak da bu dünyada yaşayan her bireyin sorumluluğuna girer. Hatta mecburiyetine tabidir. Zira kendi sağlığınızla ilgilenmezseniz kaybeden sadece siz olursunuz. Ancak çevreyi kirlettiğinizde ve gereken hassasiyeti göstermediğinizde zarar verdiğiniz kişi sadece siz değilsiniz. Aynı çevrede yaşayan diğer kişiler hatta gelecek nesil de bundan olumsuz yönde etkilenir.
Çevremizi, yaşadığımız dünyayı korumak son zamanlarda gittikçe daha da fazla önem kazanmaya başladı. Kuraklık, kıtlık, su kaynaklarının ve enerji kaynaklarının tükenmesi bu gidişle kaçınılmaz son olacak. Hızla artan nüfus ve
Yarın dünya tütüne ‘Hayır’ diyecekYarın 31 Mayıs dünya tütüne hayır deme günü. Alın size tütüne hayır demek için en sık kullanılan ürünü sigaranın yaptıklarını içeren bir dolu sebep. Sigara kansere yol açar.
Sigaranın yapısında 69 tane kanserojen kimyasal madde vardır. Sigara dumanında da ayrıca 43 çeşit kanserojen madde bulunmaktadır. Dolayısıyla hiç sigara içmiyorsanız bile sigara içilen yerde bulunuyorsanız içmiş gibi zararını görürsünüz. Sigara başta akciğer olmak üzere vücutta birçok kansere yol açar. Sigaradaki kanserojen maddelerin DNA’nın yapısını olumsuz yönde etkilediği birçok bilimsel çalışmada gösterilmiş. Bu kanserojen maddelerden benzopiran P53 genini bozarak kansere yol açtığı biliniyor. Nedir P 53 geni derseniz, kısaca şöyle tarif edeyim. Hücre içinde genetik bilgileri taşıyan DNA kendisini kopyalarken bir takım hatalar yapabilir. Bu hatalar ile oluşan hücreler kanserleşme potansiyeli taşır. Bu riskle biz her gün karşı karşıya
Dün, 22 Mayıs Avrupa Sağlık otoriteleri (European Association for the Study of Obesity (EASO)) tarafından “Avrupa Obezite Günü” olarak tanımlanmış . Bu vesile ile şişmanlıktan başlayıp obeziteye kadar giden ve çeşitli sağlık problemlerine de yol açabilen kilo problemini ele alalım. Bu problemi doğru bir şekilde nasıl çözebiliriz, formülü nedir biraz bundan bahsedelim.
Sağlıklı zayıflamada izlenecek yol, uzman desteği alınarak ve kişiye özel, haftalık yapılan vücut analiz ölçümü değerlendirilmesine göre yazılan beslenme programlarını içermelidir. Yaş, cinsiyet, yaşam tarzı ve kişinin davranış şekli en önemli noktaları oluşturmaktadır.
Şişmanlığın oluşumunda hem genetik hem de çevresel ortamın etkileri baş göstermektedir. Anne ve babası şişman olan çocukların %25’i şişmandır.
Alınan kalorinin miktarı, bunun ne kadarını yakıyor olduğumuz, bazal metabolizma hızı, yani dinlenme esnasında hiçbir kas hareketi yapmadan vücudun sadece yaşamaya yetecek kadar, organların çalışması için gerekli enerji seviyesi kilo artışı ile yakın
Geçen haftaki yazımda halen dünyada konuşulan gizemli hepatit hastalığından bahsetmiştim. 16 yaş altı çocuklarda görülen bu hastalık giderek artan şekilde devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklaması göre sebebi hala büyük ihtimalle bir adenovirüs ancak hala kesin nedeni tam olarak belirlenemedi. Sarılık, ishal, kusma ve karın ağrısı ile seyreden ancak ölüme de yol açabilen bu hastalık dilerim başımıza covid-19 salgını gibi bir dert açmadan çabuk bir şekilde ortadan kaybolur.
Karaciğeri tehlike altına alan bu hepatit türünün yanı sıra gelin nedeni belirlenmiş ve farklı hepatit virüsleri tarafından ortaya çıkan, kronikleşerek karaciğeri bozabilen diğer hepatitlerden biraz bahsedelim.
Kronik hepatit 6 aydan uzun süren karaciğer iltihabıdır. En büyük sebebi hepatit B, hepatit C ve hepatit D‘dir. Uzun süre sinsi ve bariz bir belirti vermeden seyredebilir. Karaciğer yetmezliğiyle, sirozla ve karaciğer kanseri ile sonuçlanabilir. Çoğu zaman hepatit ancak bu aşamada klinik bulgular verebilir. Esas teşhis
İlk olarak 5 Nisan’da İskoçya’dan bildirilen 10 vakayla başlayan gizemli hepatit vakalarının sayısının hızla artması, Kovid-19 salgınının da başlangıçta akciğeri tutan ve başlangıçta anlaşılması zor bir şekilde ilerleyen tehlikeli bir akciğer hastalığı olarak başladığını hatırlatıp ister istemez insanı biraz ürkütüyor.
Şimdiye kadar yaklaşık 20 ülkede en az 228 hepatit vakası tespit edildi. Daha çok 10 yaş altı çocuklarda görülen ve kaynağı bilinmeyen hepatit vakaları sarılık, ishal, kusma ve karın ağrısı gibi belirtilerle başlayan masum bir hepatit gibi görülse de bazı vakaların ağır karaciğer iltihabı geçirmeleri nedeniyle karaciğer nakli yapılarak tedavi edildiği bildirilmiş. Hatta hasta olan çocuklardan bazıları da maalesef ağır hepatit vakası olarak kaybedilmiş. Bu hepatit vakalarında bizim bildiğimiz klasik hepatit virüslerine rastlanılmamış. Sebebi tam tespit edilemeyen bu hastalığa basit solunum yolu enfeksiyonuna yol açan adenovirüslerin sebep olma ihtimali üzerinde duruluyor. Ancak çevresel nedenler gibi diğer olası faktörler de