Beslenmenin sağlığımız üzerinde önemli etkileri olduğunu her fırsatta tekrar ediyorum. Sağlıklı beslenmenin genel kuralları pek değişmese de yediğimiz, içtiğimiz ne varsa vücudumuza nasıl etki edeceği genlerimize göre değişebiliyor.
Genlerden bahsederken, ‘Genetik geçiş nedir?’ ve ‘Gen nedir?’, bundan da bahsetmekte fayda var.
İlk defa 1895’te Gregor Mendel, yaptığı bir deney sonucu yazdığı makalede azı kalıtımsal özelliklerin aktarılma yasalarını açıklamış.
Gen terimi de ilk kez 1909’da Wilhelm Johannsen tarafından ortaya atılmış. Gen, hücre içinde kromozomlarda bulunan ve bireyin kalıtsal özelliklerinin nesilden nesile aktarılmasını sağlayan kalıtım faktörleridir. Genin, çok uzun spiral (sarmal) şekilli DNA molekülünün kalıtımla ilgili bir bölgesi olduğu kabul edilir. DNA’nın başlıca rolü, bilginin uzun süreli saklanması ve gelecek nesillere aktarılmasıdır. DNA’nın yarısı dişi bireyden yarısı da erkek bireyden gelir. Genelde tek bir molekül değil, birbirine sıkıca sarılı bir çift molekülden oluşur. Bu iki uzun
Glutatyonun bizi serbest radikallerden koruyan önemli bir antioksidan olduğundan geçen yazımda bahsetmiştim. Birçok kronik hastalığın, kronik yangının da sebeplerinden olan serbest radikaller önlem alınmadığı takdirde geri dönüşü zor birçok hastalık ya da sağlık probleminin de ortaya çıkmasına sebep olur. Gelin şimdi glutatyonun faydaları neler bir göz atalım.
Bağışıklık sistemini güçlendirir
Glutatyon güçlü bir antioksidan olarak metabolik işlemler sırasında ortaya çıkan toksinlerin ve serbest radikallerin hücre içindeki mitokondride hasar oluşturmasını engeller. Bağışıklık sistemimizin güçlenmesine, mikroplarla savaşan T hücrelerinin kuvvetlenmesine yardımcı olur. Bazı klinik çalışmalarda, glutatyonun altı aylık kullanımı sonrası bu hücrelerin mikrop öldürme gücünün iki katına çıktığı gösterilmiş. Glutatyon aynı zamanda makrofaj adı verilen bağışıklık hücreleri üzerinden de antibakteriyel etkiye sahiptir.
Bağışıklık sisteminin doğru bir şekilde çalışması için dengeli bir glutatyon
Glutatyon, sistein, glutamin ve glisin adlı aminoasitlerinden oluşan, vücudumuzda karaciğerde üretilen güçlü bir antioksidandır. Diğer tüm antioksidanlar gibi bizi serbest radikallerin verdiği zararlardan korur. Kronik yangı, otoimmün hastalıklar, kanser dahil birçok hastalığa zemin hazırlayan bu tehlikeli moleküllere güçlü bir şekilde karşı koyar.
Metabolizmanın normal işleyişinde serbest radikallerin oluşumu kaçınılmazdır. Az miktardayken pek zararı olmayan bu anarşik yapılar eşlenmemiş elektronlarını eşlemek için eşli elektronu olanlara saldırıp onların yapısını bozmaya çalışır. Bir kötünün yedi mahalleye zararı olur misali dalga dalga ilerleyip önce hücreye sonra sırasıyla dokuya organa ve insana zarar verir. Bir çeşit paslanma gibi tanımlanan bu süreci olumsuz çevre koşulları, stres, yaşam tarzında yapılan yanlışlar daha da hızlandırabilir. İşte antioksidanlar bu anarşik yapıları kontrol altına almayı onları uslandırmayı sağlayarak verebileceği zararlara karşı da bizi korur.
Sebepleri nelerdir?
İlerleyen yaşla birlikte glutatyon üretiminde de
Gece yapay ışığa maruz kalmak diyabet riskini artırıyor mu? Çin’de yaklaşık 98 bin kişi üzerinde yapılmış ve geçtiğimiz hafta Diyabetoloji dergisinde yayınlanmış bir çalışmaya göre bu sorunun cevabı; Evet. Sonuç sürpriz değil ama çalışma bana son derece ilginç geldi. Araştırmacılar, geceleri yapay dış mekan ışıklarının insan vücut saatini değiştirerek kan şekeri kontrolünü bozduğu üzerinde durmuşlar. Buna göre geceleri iyi aydınlatılmış bir mahallede ya da parlak neon ışıklarının olduğu rengarenk aydınlatılan caddelerde dolaşmak, diyabete de davetiye çıkarıyor. Sokak lambaları, araçlar ve vitrinler metabolik sağlık üzerinde zararlı bir etkiye sahip olabiliyor.
Küresel enerji krizine bir çare
Dünyada artan nüfus ile arzın talebi karşılamakta zorlanması, iklim değişikliği, enerji kaynaklarını kullanım politikaları ile beraber zaten bir küresel bir enerji krizi var. Ukrayna’daki savaş Avrupa’da bu krizin daha da coşmasına yol açtı. Ülkeler tasarruf tedbirleri aldı. Örneğin Fransa’da kışın ısınmak için 19 derece
Ofis çalışanlarının ortak şikayetleri çalışma şartlarına ve postür hatalarına bağlı olarak sıklıkla boyun, omuz ve bel bölgesindeki ağrılar olarak karşımıza çıkar. Pandemi boyunca evden çalışırken, masa başında ve bilgisayar karşısında da aynı şikayetleri yaşadık. Aynı durum tablet ya da bilgisayar karşısında ödev yapan öğrenciler, oyun oynayanlar, film vs. izleyenlerde de gözleniyor. Yani genci, yaşlısı, çalışanı, çalışmayanı, çocuk ya da ergen herkesi ilgilendiren bir sorun ile karşı karşıyayız. Bunun temelinde postür yani duruş bozuklukları, doğru oturmayı bilememe, uzun süre yanlış pozisyonda hareketsiz bulunma gibi sebepler yatıyor. En sık olarak da ofis çalışanlarında gözlendiği için ne yapılması gerektiğini ve sebeplerini onların üzerinden konuşacağız. Çalışma koşullarına bağlı olarak gelişen bu durum düzeltilmediği takdirde kas yapısında da mikro düzeyde harabiyet de yapabiliyor.
Sebepleri nelerdir?
*Masa başında uzun süre çalışmak,
*Uzun süre sabit ve hareketsiz şekilde ayakta durmak ya da oturmak,
*Bilgisayar kullanırken yapılan duruş
Çoğunlukla yüksek tansiyondan bahsedildiğini duyarız. Tansiyon yüksekse yani hipertansiyon varsa ne yapmalı, nasıl tedavi etmeli, ne gibi problemlerle karşılaşılabilir, beslenmeyle ilişkisi nedir, hep bunları konuşuruz. Oysa düşük tansiyon da birtakım şikayetlere yol açabilir, bazı problemleri beraberinde getirebilir. Ama pek sözü edilmez. Gelin düşük tansiyon yani hipotansiyonun sebepleri neler, bize neler yapabilir, biz neler yapmalıyız beraber bir göz atalım.
Hipotansiyonun tanımı
Tansiyon damarın içindeki kanın damar duvarına uyguladığı basıncın ölçümüdür. İdeal tansiyon 120/80 mmHg olarak tanımlansa da bu rakamdan hafif sapmalar da normal kabul edilir. 90/60 mmHg’nın altındaki tansiyon ölçümleri ise bize düşük tansiyonu gösterir. Bazen bu tansiyon kişinin her zamanki sahip olduğu tansiyondur. Bünyesi buna alışmıştır. Hiçbir belirti, şikayet vermez. Ancak kişinin her zamanki tansiyonu bundan daha yüksek örneğin 120/80 mmHg ise ve birden 90/60 mmHg’a düşerse o zaman düşük tansiyona ait bir takım şikayetler de
Kanın yapısında bulunan demir vücutta eksik olduğunda yeteri miktarda kan hücresi üretilemez kansızlık yani anemi ortaya çıkar. En sık görülen anemi sebebi de budur.
Hemoglobin kırmızı kan hücreleri ya da alyuvar olarak da adlandırılan eritrositlerin içinde bulunur. Vücudumuza oksijen taşınmasında görevli olan hemoglobinde demir içeren hem molekülü ve globulin proteini bulunur. Eğer demir eksik ise yeterli miktarda hemoglobin üretilemez. Kandaki demir yetersiz kalınca depo demiri kullanılır. Bunun sonucunda ferritin yani depo demiri de azalır. Bu nedenle kansızlık olduğunda kanda demir bakarken depo demiri olan ferritine de bakarız.
Demir minerali kan yapımının yanı sıra bağışıklık, saç, cilt, tırnak sağlığı ve hafıza için de gerekli bir mineraldir.
Belirtileri nelerdir?
*Demir eksikliğinin en belirgin belirtisi yorgunluk ve halsizliktir. Çabuk yorulma ve efor kapasitesinde düşüklük varsa demir eksikliği de var mı diye kontrol etmek gerekir.
*Saç dökülmesi, saçlarda kolay kırılma, cansız görünüm de demir eksikliğinde sık rastlanılan bir
Geçtiğimiz haftaki yazımda bağışıklığımızın düştüğüne işaret gösteren, bizi önceden uyaran aft, uçuk, arpacık oluşumlarına dikkatinizi çekmiştim. Tamam da o zaman bu durumda bağışıklığımızı yükseltmek için ne yapmalıyız diye bir soru aklınıza gelebilir. İşte şimdi de bağışıklığımızı nasıl zinde tutmalıyız ona bir göz atalım.
Sonbahar ve kış, grip vakaları artacak
Pandemi döneminde vazgeçilmezimiz olan maskeleri bıraktığımız şu günlerde damlacıkla bulaşan üst solunum yolu hastalıkları giderek artıyor. Biz bu maskelerle koronavirüsten korunduğumuz gibi diğer virüs ve bakterilerle olan enfeksiyonlardan da korunmuş oluyorduk. Ancak hal böyle olunca daha önceki dönemlerde ufak ufak mikroplarla karşılaşıp onlara direnç geliştiren bağışıklık sistemimiz de idmansız kaldı. Nasıl ki son derece steril, mikropsuz bir ortamda izole bir şekilde yaşayan bir kişi normal hayata çıktığında herhangi biri için hiç belirti verdirmeyecek bir mikropla karşılaştığında bariz hasta oluyorsa maskeler ve dezenfektanlarla oluşan steril bir ortamdan çıkış da benzeri bir