Tırnaklar saç ve cilt gibi aynı kök hücreden üretilir. Daha sonra hücreler farklılaşarak ilgili bölümleri oluşturur. Mucizevi bir kodlama sonrası mükemmel bir disiplinle tüm hücrelerimiz bir araya gelerek organlarımızı oluşturur. Tırnaklar kemik ve kıkırdaktan sonra vücudumuzda en sert olan yapılarımızdır.
Beslenmeleri parmakların tırnak diplerinde bulunan, cilt altında “tırnak matriksi” denilen bölümden
olmaktadır. Bu alana zengin bir damarın uç bölgesi olarak da bakılabilir. Tırnak matriksinin bütünlüğü bozulacak olursa (örneğin parmağın kapıya sıkışması veya manikür-pedikür sırasında bu bölgenin zedelenmesi gibi) tırnağımız aylarca, bazen yıllarca bozuk şekilli olarak uzayacak veya uzayamayıp cilde yapışık kalacaktır.
Tırnaklar saç ve cilt gibi cilt hastalıkları uzmanı tarafından rutin olarak değerlendirilmesi gereken bölümlerimizdir. Tırnaklara bakılarak demir eksikliği anemisinin, bazı saç ve cilt hastalıklarının tırnak tutulumu olanlarının, doğumsal bazı durumların, bazı otoimmun (vücudun kendi kendine saldırısıyla olan) hastalıkların, bazı romatizmal hastalıkların tanısı konulabilir. Tırnağın iyileşmesi hastalığa neden olan durumun tedavisiyle mümkündür. Tırnak üzerine sürülen
Cildimiz temelde hücresel döngünün hızıyla doğru orantılı olarak yaşlanır. Gerçek şu ki doğduğumuz zaman cildimiz yaşlanmaya başlar. Bir yaşında bile bir yıllık güneş görmüşlük, çevresel hasarlara maruziyet, beslenme ve uyku düzenine uyum çabası söz konusudur. Cildimiz elbette kendini yeniler, ancak bu yenilenme hızı 25-30 yaşlarından itibaren azalmaya başlar ve yaşlılık belirtileri görülür.
Yüzümüzün üst bölgesi mimik kaslarının kullanımıyla doğru orantılı olarak yaşlanır.
Hangi yaşta olursak olalım göz çevresinde veya alında ya da kaş arasında kırışıklıklarımız olabilir. Ancak bu çizgiler yaş ilerledikçe yerleşmeye ve derinleşmeye başlar. Bu nedenle bu kırışıklıkların olmasını mimiklerimizi kontrol ederek veya botulinum toksin yaptırarak engellemeye çalışmak doğru bir yaklaşımdır.
Yüzümüzün orta bölgesi doku çökmesi ve yumuşamasıyla ilişkili olarak yaşlanmaktadır. Bu bölgede bağdokusunun sıkılığını belirleyen ana madde hyaluronik asit içerikli jölemsi sıvı ve yağ dokumuzdur. Bu kayıpları azaltmak için fazla değişken bir kilo durumunun olmaması gerekir. Kaldı ki kadınların aylık periodları veya hamilelik dönemleri, daha sonra da premenapoz ve menapoz, bu kayıpların en fazla
Metabolizmayı canlandırmak için gıdalardan gereken oranlarda faydalanmak, yani az yağlı yiyerek metabolizmayı daha da yavaşlatmak yerine hayvani yağlardan uzak durup ölçülü oranda bitkisel yağlardan ve balıktaki gibi dengeli Omega 3-6 içerikli (deniz balığı olması şartıyla) doymamış yağlardan faydalanmak doğru olacaktır.
Hızlanmaya başlayan ve canlanan metabolizmaya, egzersiz yaparak ve belli kas gruplarını düzenli olarak çalıştırarak katkıda bulunmak ve bu hızı idame ettirmek uzun soluklu bir kilo kontrolü sağlayacaktır. Az önce saydıklarımla beraber hem cilde hem de sağlıklı bedene kavuşmada faydalı olan bazı antioksidanları ve gıda takviyelerini doktorunuza danışıp periyodik olarak tüketerek ve “kendi neslinin en iyisi ve kronolojik yaşının en sağlıklısı” olmak elimizde.
Oksijen ve sudan sonra, sağlıklı ve formda bir vücut için en önemli unsur yağdır.
Hücre zarlarının ve hücrelerin enerji üretebilmesi ve işlevi için yağlar çok önemlidir.
Özellikle sinir hücrelerinin işlevinde, dolayısıyla beyin işlevlerinde de yağların
çok önemli bir rolü vardır.
Tüketilmesi gereken yağların başında, tekli doymamış yağlar, çoklu doymamış
yağlar ve temel yağ asitleri olarak bilinen Omega-3 ve Omega-6 yağları olmalıdır.
Özellikle ülkemizde sızma zeytinyağları çok iyi, ayrıca organik olan tereyağının da
sağlıklı yağlar arasında olduğunu söyleyebilirim.
Hamilelik döneminde ister istemez kilo alınmaktadır. Ancak hamilelik bir hastalık değildir,
aksine vücut için yeniden yapılanmadır. Bu dönemde kontrollü olarak kilo
almak ilk dikkat edilmesi gereken şeydir. Şayet hamilelik sırasında herhangi bir
sorun varsa ve dinlenmek önerilmişse o zaman yürüyüş bile yapılamadığından daha
fazla kilo almak söz konusu olabilir. Bu durumda ciltte aşırı gerilmeler yüzünden
çatlaklar ve sarkmalar ortaya çıkabilir.
Çatlakların oluşmasında en önemli rol genetik yapıdır. Çünkü fazla kilo almadığı
halde çatlak sorunu olan kadınlar da vardır. Bunu önlemenin en etkili yöntemi cilde
Cildimiz temelde hücresel döngünün hızı ile doğru orantılı olarak yaşlanır. Gerçek şu ki doğduğumuz zaman cildimiz yaşlanmaya başlar. Bir yaşında bile bir yıllık güneş görmüşlük, çevresel hasarlara maruziyet, beslenme ve uyku düzenine uyumluluk söz konusudur. Cildimiz elbette kendini yeniler, bu yenilenme hızı 25-30 yaşlarından itibaren azalmaya başlar ve yaşlılık belirtileri görülür.
Cildimizin yaşlanma belirtilerini geciktirmek için uymamız gereken 8 altın kuralımız vardır:
1. Cildinizi mutlaka düzenli olarak temizleyin, makyajla uyumayın.
2. Cildinizi düzenli olarak uyarın, her gün günde 3 defa parmak darbeleri (mikrodolaşım için), gerektiği ölçüde haftalık peeling ile ölü deriden arındırın.
3. Her gün güneş koruyucu ürün kullanımına dikkat! (nemlendirici özellikli, makyaj altına sürülebilen)
4. Makyaj ürünlerinin doğal, mineral bazlı olmasına özen gösterin.
5. Fondöten ve pudra kulanımını en aza indirgeyin(gözenekler nefes alsın).
6. Bronzlaşmak eşittir yaşlanmak, bu nedenle koruyucusuz güneşlenmeyin, mümkünse solaryum yerine otobronzan sistemleri tercih edin.
Derinin doğal savunma mekanizmasını tetikleyerek oksijen içeriğinin artmasını sağlayan Yeni Nesil Oksijen Terapisi ile cildi iyileştirme konusunda oldukça etkili sonuçlar elde edilebilir.
Yeni Nesil Oksijen Terapisi’nin işleyiş mekanizmasını nasıldır? Ciltteki olumlu etkileri nelerdir?
Kaplıca suları, yüksek karbondioksit içerikleriyle deride oksijen içeriğinin artmasına yardımcı olmakta ve cildi iyileştirmektedir. Benzersiz teknolojisiyle Yeni Nesil Oksijen Terapisi bu iyileştirici etkiden ilham alınarak geliştirilmiştir.
Yeni Nesil Oksijen Terapisi, uygulama yapılan alanda dokuların oksijeninin artması için gereken tetiklemeyi sağlar, bu sayede deri kendini yenileyecek etken maddeleri absorbe edebilir.
Ciltte hafif bir soyulma sağlar bu da cildin yüzeyel katmanlarını temizler. Derinin soyulması ve oksijeninin artması cildin parlaklığının artmasını, beslenmesini, dengelenmesini ve sağlıklı bir görünüme kavuşmasını sağlar.
Etkisini nasıl gösterir?
Sonbahar ve kış aylarında en sevdiğim anti-aging uygulamalarından biri olan IPL'i, güçlendirilmiş soft lazer olması nedeniyle hem oldukça etkili hem de güvenli bulurum. Damarların yeniden yapılandırılması/ağartılması, hiperpigmentasyonların ortadan kaldırılması/ağartılması, deri dokusundaki ince çizgilerin kollajen stimülasyonu ile düzeltilmesi gibi pek çok faydasını kısa sürede görebildiğimiz bu etkili yöntemi gelin birlikte tanıyalım...
IPL, (Intense Pulsed Light) isminden anlaşıldığı gibi yoğun atımlı bir ışıktır. Öyle ki, lazer kadar etkili ancak yan etkisi lazerden çok daha az olan bir tedavi şeklidir. Bu tıbbi teknoloji sayesinde filtrelenmiş olan ışık, kristal safir başlık aracılığıyla cilde uygulanır. Kılcal damarlarda (işlevsiz olan damarları dağlama etkisiyle) iyileşme sağlarken, lekelerde ise benzer ısıtma etkisiyle pigmentleri yeniden organize eder ve lekelerin görünümünü önemli ölçüde azaltır.
3-4 hafta ara ile 3-4 seans uygulama fotohasarlı ciltlerde temel prensiptir. Ancak damar ve leke tedavisinde lokal olarak tedaviye devam edilebilir. Bu tedavinin sonunda, cildin hyaluronik asit seviyesinde artış, yani hücrelerin içinde yaşadığı jöle tabakasında artış,