Dolgu uygulamalarında kişiye özel maddeler tercih edilmelidir. Dolgu azalan ve desteklenmesi gerekli olan yerlere doğru açılarla enjekte edilmeli ve gereken dozda verilmelidir. Bu konuda doktorun hastasını iyi yönlendirmesine ihtiyaç vardır. Kişiyi kendi doğal görüntüsünden 5-10 sene önceki haline getirmeye çalışmak hedeflenirse sıkıntı pek yaşanmayacaktır. Ancak miktarı arttırarak özellikle dudaklarda, fazla abartılı veya normalinden daha farklı görünüm kişinin özünden farklı olmasına ve tepki görmesine neden olabilir. Dudakların da dolguya ihtiyacı olabilmektedir. Özellikle belli bir yaştan sonra mimiklere veya sigara gibi alışkanlıklara bağlı olarak dudak üzerlerinde de boşalmalar ve çizgilenmeler oluşmakta bu durumda da dudaklar kişiyi daha yaşlı gösterebilmektedir. Bu bölgelere seçilen hyaluronik asit çeşidinin de dudakların üstünde yumuşak olmasına, dudak mukozası için ise biraz daha yoğun olmasına dikkat edilmesi önerilmektedir.
Bir de yağ enjeksiyonları dolgu prosedürleri ile anılmaktadır. Ancak yağ almak için hem liposuction işlemi uygulanmakta hem de plastik cerrahlar tarafından daha fazla volüm gerektiğinde tercih edildiğini söylemekte fayda var, dolgu ile
Dekolte cilt bakımında en çok ihmal edilen yerlerdendir. Çünkü her gün aynada yüzümüze bakıyoruz ve çoğunlukla da orada gördüklerimize odaklanıyoruz. Ne yazık ki dekolteye baktığımızda iş işten geçmiş bile olabiliyor. İlk yaşlanma belirtileri foto hasara bağlıdır. Kılcal damarların yüzeye çıkması, lekelerin artması, cildin gevşemesi. Tabii cilt rengi açık olanların yani beyaz tenlilerin daha erken yaşadığı bu süreç normal yaşlanma sürecidir. Ancak kendi seyrine bırakılırsa önlem alınmazsa önüne geçemeyeceğimiz bir hıza kavuşabilir.
Dekolte bölgesinin cildi incedir, ayrıca travmaya da en açık olan yerlerdir. Dekolte bakımında cildin bu özellikleri ön planda tutulmalıdır. Önleyebileceğimiz tek şey; güneş hasarıdır. Her gün dekolte bölgemize – boyun dahil- yüzümüze sürdüğümüz gibi koruyucu krem sürmeliyiz.
Cildin anti-aginde prensip, kayıpları önlemek ve daha sağlıklı-ışıltılı bir cilde sahip olmaktır. Bu amaçla cilt hücrelerinin rezervlerini korumak, onları doğru yönde uyarmak ve çalışan bu hücrelerin korunmalarını sağlamak gerekir. Gıda takviyeleri, çalışan hücrelerin ihtiyaçlarını karşılamada ilk yapılması gerekenlerdendir. Uyarmak için çeşitli yöntemler vardır. En
Alopesi Areata (Saçkıran) ve nedenleri
Saçlarımız hatta cildimizin tüm hücreleri belirli frekanslarla dökülmektedir. Cildimizin hücreleri ortalama 28-45 günde bir dökülürken saçlarımızın döngüsü 4-6 yıldır. Ancak saçların döküldüğüne hemen her gün şahit olmaktayız. Çünkü dökülme evresine giren mutlaka 50-100 saç teli bulunmaktadır. Bu demektir ki günlük saç dökülme miktarı 50-100 saç teli için normal olarak kabul edilebilmektedir. Dökülen saçın yerini saç kökünün yeni ürettiği bir saç teli almaktadır.
Her gün kaç saç telinin döküleceği, kişinin toplam terminal saç sayısı, saçlarının yaşam döngüsünün ortalama süresi, genetik özelliklerimiz, metabolik özelliklerimiz ve yanı sıra, saçlarının maruz kaldığı fiziksel etkiler (şampuanlama, fırçalama) gibi faktörlere bağlıdır. Kopan ve kırılan saç telleri de dikkate alınmalıdır çünkü bunlar görünürde dökülen saç sayısını arttırmaktadırlar. Aslında, döküldüğü sanılan saçların çoğu bazı sebeplerden ötürü kırılmış olan saç telleri olabilmektedir.
Saç dökülmelerinin çeşitleri arasında; fizyolojik saç dökülmesi, Androgenetik saç dökülmesi (Erkek tipi saç dökülmesi), kadınlardaki saç dökülmesi, Trikotillomani, Traksiyon kelliği gibi
Alkali besinlerle beslenmenin ve alkali su tüketmenin metabolizmayı hızlandırarak kilo verme üzerine etkilerini inceleyen bilim adamının mikroskobik düzeyde çarpıcı kan analizleri var.
Bu durumda içtiğimiz suyun pH düzeyinin 7 ve üstünde olmasına özen gösterelim diye tekrar vurgulamakta fayda görüyorum. Asitli içeceklerden (kahve, çay, alkol, her tür gazlı içecekler ve meyve sularını) asgari ölçüde tüketmek ve bunları tükettiğimiz zaman daha fazla alkali su tüketmek tavsiyesiyle önlem almak, ilk önerim olacaktır. Ayrıca detoks içeceklerinin özellikle alkali olmasına özen göstermek, faydadan çok zarar getirmemesine dikkat etmek gerekir.
Asidik yapan besinler; özet olarak tüm şeker içeren içecek ve yiyecekler, kuru yemişler, köy peyniri, patates, sakatatlar, çoğu etler, kümes hayvanları, kabuklu deniz mahsülleri sayılabilir. Bu saydıklarımdan özellikle karbonhidratlar veya basit şekerler sadece asidik gıda olmalarıyla değil, vücutta enflamasyonu tetikledikleri için de yaşlanmamıza neden olmaktadırlar.
Alkalik yapan besinler; en çok ağırlık vermemiz gereken besin grubudur. Kanımızın da alkalik bir yapıya sahip olduğunu düşünürsek, vücudumuzun sindiriminde zorlanmadığı en
Mart ayında katıldığım, Monte Carlo, Monaco’da düzenlenen Anti-aging Kongresi AMWC 2015 (Aesthetic & Anti-Aging Medicine World Congress) bu yıl da dünyanın her yerinden pek çok doktoru bir araya getirdi.
Her yıl oldukça ilgi gören bu kongre, tüm dünyada anti-aging konusunda çalışan plastik cerrahlar, medikal estetik hekimler, dermatologlar, aile hekimleri ve diyetisyenler ile bu alandaki cihaz, farmakoloji, derma-kozmetik ve kozmetik şirketlerini bir araya getirir.
Bu yıl da kongrede, anti-aging ve estetik alanındaki son gelişmeler ve çeşitli uygulamaların sonuçları, uzmanların deneyimleri ve görüşleri paylaşıldı. Dolgu, hyaluronik asit uygulamaları, PRP, kök hücre tedavileri ve radyo frekans cihazları hakkında son gelişmeler aktarıldı, uygulamalar yapıldı, bilgiler güncellendi.
Ancak özellikle belirtmeliyim ki bu yıl cilt germede kullanılan iplikler, kongrenin yükselen yıldızlarıydı.
İpliklere yönelik geçmiş yıllarda yapılan uygulamaların başarılı sonuçları bizlerle paylaşıldı. Farklı amaçlara yönelik iplikler arasında; ülkemizde de uygulanan, ağ şeklinde kullanılan, yüz sıkılaşmasını sağlayan ve kollajen yapımını arttıran iplikleri ve bir de tailor made (terzi işi) denilen yüz
Ergenlik döneminde ve genç erişkin döneminde cilt, kendini hızla yenileyebilen bir yapıdadır. Ancak bu dönemin genel özelliği cildin aynı zamanda hormonların kontrolü altında olmasıdır. Kızlar ortalama 12-14 yaşlarında regli olmaya başladıkları için cildin sebum üretiminde artış ve buna bağlı olarak da akne problemleri yaşayabiliyorlar. Erkeklerin de yaklaşık 14 yaşlarında androjen hormonlarında belirgin bir artış olmakta, benzer cilt problemleri özellikle akne ve bazen vücutta kıl dönmeleri gibi durumları görülebilmektedir.
Akne nedir?
Akne, cildimizin gözeneklerinin üzerinde yerleşen, kırmızı renkte, ciltten kabarık olarak görülen, zaman zaman içi iltihaplı olabilen sivilcedir. Genellikle yüzde, daha sonra sırtta, omuz başlarında ve göğüs V bölgesinde görülür. Buna benzer görünümde her sivilce akne değildir. Bazen folikülit denilen kıl dönmeleri de akne gibi görünebilir.
Kimlerde görülür?
Ergenlik döneminin sorunu olduğu için 12-25 yaş arasında sık olarak görülür. Günümüzde bu yaş aralığı bazen özellikle kızlarda 9-10’lu yaşlara kadar inmiştir. Ergenlik döneminde olmasına rağmen genellikle kan hormon düzeyleri normaldir. Ancak androjen hormonlar denilen baskın olan hormonlar cilt
Gülüşü bozmadan, yüz ifadesini değiştirmeden, genç ve çekici bakışlara sahip olmak mümkün mü?
Dermatolog Dr. Betül Şengör, Botox ile birlikte “Bal Peteği” yöntemiyle hyaluronik asit enjeksiyonu ile kollajen üretimini sağlayarak hem doğal hem de çekici bakışlara nasıl sahip olunabileceğini anlatıyor. Hyaluronik asidin bu teknikle enjeksiyonu sayesinde cilt altı bağ dokusu suya doyarak adeta “su örtüsü” gibi cildi alttan destekler. Bu da kırışıklıkları açarak ütüleme etkisi göstermektedir.
Botox ile kaşları yandan hafifçe yükselterek çekici bakışlara sahip olmak mümkündür. Ancak bazen kişinin Botox’tan daha fazlasına ihtiyacı vardır. Kaz ayakları derindir, göz kapakları düşüktür, gözaltında torbalanma, cildinde sarkma söz konusu olabilir. Bu tür durumlarda sadece Botox uygulayarak sınırları zorlayıp, uzay yolundaki Kaptan Spock bakışını yaratmamayı tercih ederim.
Bal peteği gibi sıkı bir cilt dokusu için…
Gülümsediğimiz zaman göz çevresi yukarıya katlandığı için zamanla kaz ayakları oluşur. Bu kırışıklıkları Botox ile biraz hafifleterek, aynı seansta veya bir hafta sonra aynı bölgeye volüm etkisi yapmayan, kalıcılığı 3 – 12 ay arasında olan, hiç şişirmeyen hyaluyornik asit, “bal peteği”
Bahar mevsiminin kendine özgü özellikleri vardır. Bu mevsimde çiçekler açar, yapraklar yeşerir, büyür, doğa uyanır, bu uyanma aynı zamanda canlanmadır. Cildimizde de bu canlanmanın yaratılması, onun savunmasının artmasını, doğanın getirdiği alerjenlerle veya güneşin olumsuz etkileriyle de mücadele etmesini sağlayacaktır. Cildimizi doğru şekilde uyararak daha toleranslı (hassas olmayan), daha sağlıklı ve genç yapabiliriz.
Bahar aylarında da mutlaka;
• Cildinizi mutlaka düzenli olarak temizleyin, makyajla uyumayın
• Cildinizi düzenli olarak uyarın! Her gün günde 3 defa parmak darbeleri ile masaj yapın (mikrodolaşım için) ve gerektiği ölçüde haftalık peeling ile ölü deriden arındırın
• Her gün güneş koruyucu ürün kullanımına (nemlendirici özellikli, makyaj altına sürülebilen) dikkat edin! Makyaj ürünlerinin doğal, mineral bazlı olmasına özen gösterin
• Fondöten ve pudra kulanımını en aza indirin (gözenekler nefes alsın)
• Yaza bronz bir tenle girmek için baharda çalışmaya başlayanlardansanız dikkat: Bronzlaşmak eşittir yaşlanmak; bu nedenle mümkünse solaryum yerine otobronzan sistemleri tercih edin.
•