Aylarca, yıllarca köşe yazılarında yazmayan kalmadı. Yine yıllarca aklı başında eleştiri yapan siyasetçilerden de söylemeyen kalmadı.
Neyi?
Dış politikamızın yanlışlığını.
Herkes Türkiye’ye düşman edildi. Dostumuz kalmadı.
Komşularımızla dargınız, komşumuz olmayanlarla da aramIZ iyi değil.
Yalnız kalakaldık.
Bu böyle gitmez.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine dönelim.
İşte bunlar söylendi durdu.
Ve nihayet Türkiye dış politikada keskin bir viraj aldı ve dönme yoluna girdi.
***
Almanya bile Hitler dönemini yaşadığı halde. Dünyayı ezdiği, Avrupa’yı işgal etmek için elinden geleni yaptığı halde. Bugün, o günleri geçirmemiş gibi saygın bir devlet ve aşağı-yukarı herkesle anlaşıyor. Kabahati Hitler’e yıktı oldu, bitti.
Ya Türkiye?
Dostu kalmamıştı ve artık bu sakat dış politikaya bir son verilmeliydi.
İşte dediğimiz gibi yanlıştan dönüş yoluna girildi.
***
Şimdi bu yolun başındayız.
İsrail’le anlaşıldı.
Rusya ile gelişme var.
Mısır, İran, Suriye sırada.
Böylece belki de yeni Başbakan Binali Yıldırım’ın söylediği gibi “Daha çok dost, daha az düşman” ilkesini gerçekleştirebileceğiz.
***
Peki senelerdir yazılıp çizildi, söylendiği, konuşulduğu, eleştirildiği halde bu dış politikamızdaki müspet değişiklik niye şimdi oldu?
Bunda Davutoğlu’nun gidişi ve Yıldırım’ın gelişinin rol oynadığın söyleyenler var.
Acaba öyle mi?
Böyle yorumlayanlar Tayyip Erdoğan’ın varlığını unutuyorlar gibi.
O istemezse hiçbir şeyin AKP’de ve hükümette olamayacağını da bilmek, kabul etmek lazım.
Yani ilk bakışta, Türkiye’nin dış politikasını değiştiren sebep, Erdoğan’ın çıkmazı geç de olsa görmesi demek daha doğru sayılmaz mı?
ALMANYA: Soykırım
Almanya, Ermenileri Türkiye’ye karşı haklı bulan kararı geçende kabul etti. “Soykırım” kelimesini kullandı.
Alman parlamenterlerin İncirlik üssüne girebilmeleri için bu kararda geri adım atılmasını, bu kararın Alman hükümetinin tavrı olmadığının açıklanmasını Ankara istedi.
Alman Başbakanı Merkel buna itiraz etti.
“Meclis, 1 muhalif milletvekili oyuyla bunu kabul etti, şimdi nasıl geri adım atarız” dedi.
Haklı.
Başka şey bulmalıyız.
“Soykırım” kelimesi oldu, bitti kullanıldı. Unutalım.
Almanya ile aramızı bozmayalım.
GAZZE: Ve Gagavuzlar
İsrail’le uzun süre dargındık. Hatta bir süre düşman olarak yaşadık.
Ne için?
Gazze için.
Oraya giden gemimiz İsraillilerin tecavüzüne uğramıştı.
Ama yakında barıştık.
Bir gemi dolusu yardım Gazze’ye gitti.
Sonra yeni yardımlar... Ve Tayyip Erdoğan “Her ay bir gemi yardım yollanacak” dedi.
Buna karşı olunamaz. Çaresiz Gazzelilere el uzatmak, yardım etmek bizim boynumuzun borcu.
Hem bunlar bizim din kardeşlerimiz de.
Daha da yardım edelim, İsrail’e karşı onları koruyalım.
İyi ama din kardeşimiz Gazzelileri hatırladığımız kadar, Gagavuz Türklerini de hatırlamamız gerekmez mi?
Onlar ne âlemde?
Eziliyorlar mı?
“Türkçe” dillerini unutsunlar diye bin bir hileyle karşılaşmıyorlar mı?
Siyasi durumları, diğer eşit topluluklardan farklı, aşağı, geri topluluk olarak mı saptanıyor?
Ekonomik durumları başkalarına muhtaç hallerini gösteriyor mu?
Evet, onlarda insan.
Ve onlar da bir Türk topluluğu.
Unutmayalım.
Ankara’yı uyarırım...
ÇOCUK: Gözünü ayırma
Arife günü 4 aylık Ahmet bebek kaçırıldı. Sonra...
1) Kimse çocuğunu bir an bile yalnız bırakmamalı. Gözü her an çocuğunun üstünde olmalı.
2) Çocuğu bulan ekibi mükâfatlandırmak gerekir.
3) Ahmet’i kaçıranlar onu 4. kattan apartman boşluğunu da atmışlar. Öldürmeye teşebbüsten yargılanmalılar.
Bu ailenin gözü aydın, ama çocuklu diğer ailelerin gözü açık olsun.