“Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlük ve onurla yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”
Okunması, iyi bir diksiyon ve anlaşılabilir, radyofonik bir üslupla yaklaşık 30 saniye süren bu tek cümlelik “yemin”in öncesinde geçirilmiş altı yıllık eğitim -daha doğru ve kapsamlı bir tanımlama ile insani ve mesleki formasyon- süreci ve sonrasında uğrunda sualsizce harcanan bir ömür bulunmakta. Dilde hafif ve kolay telaffuz edilir bu metnin yaşayanın hayatında ve ruhunda ne kadar ağır bir yük olduğunu sadece o yükü omuzlayanlar, yani hekimler bilebilir. Bir insan canını, o güne kadar edindiği her
“Sabah 06:14’te yataktan kalkmalıyım daha doğrusu her taraf henüz kapkaranlık iken sürünerek kalkmaya çalışmalıyım. Uyanmalıyım ki; 06:42’de banyo yapılmış, tıraş olunmuş, dişler fırçalanmış olsun. Banyoya girmeden tuşuna bastığım, hatta bir üst modeline sahipsem akşamdan programladığım makine kahvemi demlemiş. Raf ömrü 3 ay olan tost ekmeğinin arasına benim için özenle 2 mm kalınlığında dilimlenmiş az yağlı kaşar peynirini koyup tost makinasında 5 dakika ısıttım mı kahvaltım da hazır. O kadar zamanım yoksa imdadıma yetişecek onlarca kafe var; malum mahalle pastaneleri kapanalı yıllar oldu. Aman geç kalmayayım! Saat 06:52 trafik başlamıştır. Kalan kahveyi de termosa koyar yolda içerim.
Asansörle 3 kat indim mi arabanın kapısına 12 adım var. Oh şanslıyım ki kapalı garajım var, dışarıdaki yağmurdan korunacağım. Islanmak en sevmediğim şey, yazın da güneş cayır cayır yakıyor ya o da ayrı sorun. Klimalar olmasa bu şehirde yaz da çekilmez.
Tam 49 dakika... 6 km yolu 49 dakikada gidebiliyorum. Bu insanlar delirmiş olmalı. Herkes araba kullanmak zorunda mı anlamıyorum. Hem o yan
COVID-19’lu yaşamın zorlukları ile boğuşuyoruz. Toplum olarak enfeksiyondan korunmak için gerekli önlemleri alarak yaşamak ile görmediğimiz nanometre boyutundaki virüslerle köşe kapmaca oynatacak ruhsal sorunlar arasındaki ince çizgide dengede kalmaya çalışıyoruz. Türlü bilgiler her gün gerek ana akım medya kanallarındaki tartışma programlarında gerekse sosyal medyadaki hesaplarda yoğun biçimde verilmekte. COVID-19’u bir dönem siyasi konuları tartıştığımız gibi, konu hakkında bilgi sahibi olan olmayan herkesle tartışırken sosyal medyada virüs mizahını icra etmekten de geri kalmıyoruz. Kültürel çeşitliliğimizin ve rengimizin sonucu olan tüm bu yaklaşımlar bir yana toplum içinde virüsün havada asılı kalma süresinden tutun da kapı tokmağını kaç saniye tuttuğumuz zaman enfekte olma olasılığımızın arttığına kadar pek çok bilgi dolanmakta.
İşte bu noktada aslında elimizde var olan ve tüm toplum olarak hezeyana kapılmadan takip etmemiz gereken belirli kurallar olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Sağlık Bakanlığı’nın sürecin en başından beri vurgulamış olduğu 14 kuralın bazıları (yurtdışı seyahatleri vb. kurallar artık geçerliliğini yitirmiş durumda) tekrar tekrar
Çin’den başlayarak kısa bir sürede dünyanın gündemini altüst eden bir pandemi yarattı COVID-19. Aslına bakılacak olursa Ortaçağ’da vebadan ağzı yanan dünya insanı, koronayı üfleyerek karşılamayı akıl edemedi. Ulaşımın, teknolojinin ve imkanların günümüzle tartışılamayacak düzeyde olduğu Ortaçağ’da “Yersinia Pestis” bakterisinin yaptığı kıyım hatırlanarak biraz ders alınsa idi günümüzde geldiğimiz noktadan uzakta durma imkanımız olabilirdi. Fare kaynaklı bir bakterinin kökenini oluşturduğu ve orijini “biyolojik silah” olmasa bile süreç içinde biyolojik silah olarak kullanılmış bir hastalık olan vebanın yarattığı yıkım, insan nüfusunun yaklaşık üçte birinin ölümüne neden olmuştu ve din-dil-ırk ayrımı yapmadan; üstelik insanlar bir ülkeden diğerine uçakla ulaşamazken. Mancınıklarla Venediklilerin şehirlerinin içine atılan “Yersinia” dolu insan cesetleri hala tarih ve tıp kitaplarında bahsedilmekte.
Başlangıcından itibaren komplo teorisyenlerince dünyanın mevcut
Günümüzde dijital iletişim olanaklarının artmasıyla birlikte, hekimler de bu iletişim ağlarında yer almaya başlamıştır. Hekimler haricinde kurumsal olarak hastaneler, sağlık kuruluşları ve hatta kamu birimleri de dijital iletişim ağlarının en önemlisi olan sosyal medyanın tıp alanındaki diğer aktörleri olarak sayılabilir. Bununla birlikte özellikle tıp fakültesi öğrencileri başta olmak üzere bir kesim sağlık sektörü insanı, sosyal medyayı profesyonel bilgi sağlamak amacı ile de kullanmaktadır. Hasta olsun veya olmasın toplumun her kesiminden insan ise yine tüm bu yukarıda bahsi geçen kişiler aracılığı ile sağlık sektörünü yakından gözlemlemek, hastanelerdeki laboratuvar ve görüntüleme sonuçlarını takip etmek, sağlık bilgisi ile donanmak için her tür tıbbi dijital ortamın “sörfçü”leri haline gelmektedirler. Tüm bu özellikleri ile bakıldığında dijital platform ve özellikle sosyal medya, tıp sektörünün hemen her alanında mevcudiyetini, her geçen gün sağlamlaştırmaktadır.
Sosyal medya dendiği zaman Wikipedia gibi bilginin bir araya toplandığı platformlar, kişisel veya kurumsal bloglar, Facebook ve Instagram gibi sosyal ağlar ve YouTube ve Spotify gibi içerik ve medya paylaşım
İnsan, hayatının devamlılığını sağlayabilmek için öncelikle hareket ederek su ve besin bulmak zorunda idi. Ancak Endüstri Devrimi ve sosyal yaşamın günümüze dek süren evrimi ile oyun bir miktar değişmiş durumda. İnsan türünün geliştirmekte olduğu rafine zevkler, gıdaların ihtiyaç haricinde “zevk nesnesi” olarak görülmesine de neden olmaya başladı. Bununla birlikte son 50 yıldır teknik ve teknolojik alandaki yenilikler ise oyunda kartların baştan dağılmasına neden oldu. Ancak adil olmayan bu yeni düzen, hem bireysel olarak insanları hem toplumları ve aslında her şeyden önemlisi gezegenimizin geleceğini tehdit eder oldu. Bu nedenle bulunduğumuz yerden değil de bir üst pencereden manzaraya baktığımız zaman, bu devinim sürecinde kazandıklarımızın kaybettiklerimizi aratacağı bir dönemin başındayız diyebiliriz ve yine kaybettiklerimizi geri getirebilmek için endüstriyel ve teknik-teknolojik devrimi gelenekselliğimizi korumak adına kullanmamız gerekmekte.
Gezegenimizde çanlar yüksek sesle çalıyor. Bir yandan iklim krizi bir yandan su rezervlerinin
Dünyanın en popüler içeceklerinden olan ve ülkemizde de bir içecekten ziyade bir kültür olan “kahve”nin sağlığa da birçok etkisi bulunuyor. Bu haftaki yazımda size kahve hakkında çeşitli bilgiler verirken sağlık açısından olumlu ve olumsuz yönlerini de anlatacağım.
İşte kahve ve sağlık hakkında 8 madde:
1. Kahvenin içeriğinde 1000’e yakın madde bulunmaktadır.
Genel olarak kahve denince çoğu kişinin aklına sadece kafein gelir ancak kahvede kafein dışında aldehitler, asitler, alkoller, sülfür bileşikleri, amonyak ve uçucu aminler, karbonhidratlar, yağlar, proteinler gibi pek çok madde bulunmaktadır. Bir fincan kahve günlük alınması tavsiye edilen B2 vitamininin %11, B5 vitamininin %6, manganez ve potasyumun %3, niyasin ve magnezyumun %2'sini karşılar.
2. Kahveyi ilk bulan keçilerdir.
Kahve, ilk olarak Kaldi adlı bir çobanın keçilerinin bir ağaçtan meyve yemesi ile fark edilmiştir. Keçilerinin yediği kahve meyvelerinin enerji verdiğini fark eden Kaldi kendi de bu meyvelerden yemiş ve enerjisinin arttığını
Bu hafta sizlere tıp dünyasının sosyal medya ve diğer dijital platformlarla olan imtihanından bahsedeceğim. Son yıllarda, doktorların özellikle klasik iletişim mecraları olan gazete, dergi, radyo ve TV’deki sağlık ile ilgili konuşmalarına sıkça şahit oluyoruz. Toplumun sağlık hizmeti alanındaki hizmetlilerinin en donanımlı bireyleri olan hekimler, bilgi ve deneyimlerini bu kanallar aracılığı ile tüm insanlara aktarmaya çalışıyorlar.
Genel bir değerlendirme yapacak olursak kitleler tarafından daha çok beslenme ve spor konusunun ilgiyle takip edildiğini görüyoruz. Bunun yanı sıra daha fazla tehlike arz eden kalp sağlığı, kanser gibi hastalıklara da ilgi büyük. Son yıllarda önü alınamaz bir şekilde yaygınlaşan estetik girişimlerin de hem klasik hem de yeni nesil medya kanallarındaki payı yadsınamaz. Bununla birlikte son günlerde dünyayı kasıp kavuran “koronavirüs” salgını gibi bazı güncel konular da toplumun en çok ilgilendiği başlıklar arasında yer alıyor.
Günümüzde teknolojinin gelişmesi ve internetin her eve ve hatta her cebe girmesi de yine sağlık iletişimi açısından doktorlara ve onlara ulaşmak isteyenlere yeni kapılar açtı. Özellikle YouTube, Facebook ve Instagram gibi