“Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlük ve onurla yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”
Okunması, iyi bir diksiyon ve anlaşılabilir, radyofonik bir üslupla yaklaşık 30 saniye süren bu tek cümlelik “yemin”in öncesinde geçirilmiş altı yıllık eğitim -daha doğru ve kapsamlı bir tanımlama ile insani ve mesleki formasyon- süreci ve sonrasında uğrunda sualsizce harcanan bir ömür bulunmakta. Dilde hafif ve kolay telaffuz edilir bu metnin yaşayanın hayatında ve ruhunda ne kadar ağır bir yük olduğunu sadece o yükü omuzlayanlar, yani hekimler bilebilir. Bir insan canını, o güne kadar edindiği her türlü bilgi, yargı ve görgü kuralı ile bir süreliğine taşımak ve bu süreçte çoğu kez kendi yakınlarından, ailesinden, eşinden, dostundan ve belki de en önemlisi kendinden önce, o emanet “can”ı düşünmek işte öyle her babayiğidin harcı değil. Bu nedenledir “hekim olmak sadece 6 yıl eğitimle olmaz!” yargısını tek çırpıda ağzımdan çıkarıp kaleme döküvermem.
Yaşıtları kampüslerde yarı eğlenir yarı öğrenirken hekim adayı hastanededir; derslikten hasta servisine, yoğun bakımdan ameliyathaneye koşar. Okuduklarını öğrenmenin derdine düşerken bir yandan da 2. dekatı taze doldurmakta olan ruhundaki derin kesikleri tamir ede ede ilerler o yolda. Geçirdiği her staj, tanık olduğu her hasta hikayesi yeni bir kesik ve yeni bir olgunluk demektir ruhunda. 19 yaşında, acil serviste 1 ay boyunca, uykusuz geçirdiği nöbetlerde deprem mağdurlarının her haline, her sorununa tanık olur, ortak olur, derman olur. Onların iyi olabilmesi için her sağlık çalışanı gibi, elinden geleni ardına koymaz. Sabah dersi öncesi bir elinde meyve suyu, bir elinde tostunu yiyerek dersliğe yürürken yanı başında yere yığılan kadına ilk kalp masajını yapan 21 yaşındaki bu genç hekim adayıdır. Daha 22 yaşındayken, eli elindeyken bir hastasının son nefesini verişine tanık olur. Her hasta ve yakını ile yeni bir hayat tanır, her hayat ile biraz daha olgunlaşır. Sınavlara girer, sınavlardan geçer, bütünlemelere kalır, tasalanır, umutlanır. Çalışır, koşturur, susar, saygı duymayı ve saygı göstermeyi öğrenir. Asistan olur, çalışır, daha çok çalışır. Uykusuzluğa biraz daha alışır. Biraz daha öğrenir, bildiğini öğretir. Uzman olur, mecburi görevini yapar. Zaman gelir, zaman geçer. 18 yaşında tazecik bir genç olarak başlanan bu yolculuk hayatın sonuna dek, hangi kademede olursa olsun aynı tekrarlarla devam eder: onlarca yıllık çalışma, koşturma, öğrenme, öğretme, kendini adama.
Afet döneminde en ön safhadadır. Herkes telaşla yuvasına çekilip güvende kalmaya çalışırken, hekim ileri atılıp çare bulmaya, çare olmaya, güven vermeye gönüllüdür. Yeri geldiğinde kendinden yüzlerce, binlerce kilometre uzakta akan gözyaşlarını bir nebze olsun dindirebilmek için arkasında telaşlı yürekleri ve başka yaşlı gözleri bırakarak göreve koşar hekim. Salgın hastalıklarda; herkes oturduğu sıcak kanepesinden olanları anlayabilmek için ekrana kilitlenmişken hekim, hem sahada “canı pahasına” görev alır hem de ekran başındakilerin merakını gidermek için ekranlardan bilgi vermeye çalışır. Bu da yetmez eline son 1 ayda tutturulmuş, yeni okunmuş tıbbi bilgilerle karşısında oturan otoritelere; kırmadan, dökmeden, hekim ve insan duruşundan taviz vermeden dil dökmekle uğraşır. Bıkmaz, usanmaz, anlatır da anlatır.
İşte gördüğünüz, görmediğiniz tüm meslektaşlarım, tüm öğrenci arkadaşlarım bu yazının özneleri. Başta eczacılarımız, hemşirelerimiz, fizyoterapistlerimiz, anestezi teknisyenlerimiz, diyetisyenlerimiz, yardımcı sağlık personellerimiz ve idari kadrolarımız da bizim “şüphesiz ve yürekli” yoldaşlarımız. Hepsini tek tek ayakta alkışlıyorum ve Türk Tıp Camiası’nın bir parçası, böyle insanların bulunduğu bir topluluğun üyesi olduğum için gurur duyuyorum.
Bilimin, gerçek ve doğru bilginin ve tüm sağlık çalışanlarının değerinin bilindiği günler dileği ile.
İyi haftalar dilerim.
Doç. Dr. Cem ARITÜRK