Akne kıl ve yağ bezlerindeki iltihaplardır. Aknenin altında yatan neden genetik veya hormonal kaynaklı olabileceği gibi beslenme kaynaklı da olabilir. Bazı besinler akne oluşumunu artırırken bazıları da azaltabilir. Akne için beslenme önerilerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Hangi yağ türünü seçtiğinize dikkat edin.
Yağlar doğrudan hücre yapısına katılan bileşiklerdir, bu nedenle cilt sağlığında önemli bir yere sahiptir. Doymuş yağ kaynakları (margarin, hayvansal yağlar gibi), omega-6 yağ asidi içeren besinler (ayçiçeği yağı, ay çekirdeği gibi) inflamasyonu artırır ve akneleri çoğaltır. Oysa omega-9 (zeytin, zeytinyağı gibi) ve omega-3 yağ asitleri (balık gibi) akne oluşumunu önlemektedir.
2. İşlenmiş besinlerden uzak durun.
Vücutta oksidatif stresin artması akne oluşumunu tetikler. Kirli hava, çeşitli kimyasal maddeler oksidatif stres üzerinde etkilidir. Beslenmenin de oksidatif stres üzerinde önemli bir etkisi vardır. İşlenmiş ürünlerde oksidan maddeler artar. Pek çok paketli üründe kullanılan katkı maddeleri de vücutta oksidatif stresi
Son zamanlarda gün içerisinde abartılı miktarda yediysek veya bir öğünü biraz fazla kaçırdıysak hemen bunu telafi etme arayışına girer olduk. Bir sonraki öğünde hiçbir şey yememe, ertesi gün sadece “vicdan çorbası” içme veya yoğun egzersizler yapma ne yazık ki medyatik isimlerin bile önerdiği yöntemler olmaya başladı. Ancak bu o kadar tehlikeli bir davranış ki…
“Telafi” kelimesi kişiye çok fazla besin tüketse bile bunun geri dönüşü olacağını düşündürtür. Bu da yemek sırasında kişinin iradesini kullanarak kendini sınırlamasını engeller, hatta yemek istediği miktardan daha fazlasını yemesine dahi neden olabilir. Aslında yenilen yiyeceklerin her bir lokması o an vücudumuzdaki milyarlarca hücre üzerinde bir etki oluşturmaktadır. Doğal olarak her fazla yemek yeme vücudu ciddi düzeyde zorlar, yani bedenimiz bu davranıştan anlık zarar görebilir. Diğer taraftan psikolojik sağlığımız da etkilenir. Çünkü yemeği fazla kaçırmak kişiye yoğun bir stres ve pişmanlık duygusu yaşatır. Bu
Polikistik over sendromu adet düzensizliği, yumurtalıklardaki kist görünümü ve hormon düzensizlikleriyle karakterize bir hastalıktır. Dünyada her 10 kadından 1’inde görülür.
PKOS üreme sistemi başta olmak üzere vücuttaki tüm sistemleri etkiler ve birçok hastalık için risk oluşturur. Obezite, sivilce, erkek tipi kıllanma, saç dökülmesi-kelleşme, insülin direnci, psikolojik problemler, kötü kolesterol profili, şeker hastalığı, kalp damar hastalıkları, hipertansiyon ve bazı kanser türleri PKOS’lu bireylerde daha sık görülür.
PKOS’lu kadınların %40-75’i üreme sorunları yaşamaktadır. Hormonal sorunlar, yumurtlamanın olmaması, adet düzensizlikleri, implantasyon ihtimalinin sağlıklı bireylere göre daha az olması, düşük riskinin yüksek olması altta yatan nedenler arasındadır.
Polikisitk over sendromunun tedavisinde çeşitli ilaçlar, cerrahi yöntem ve yardımcı üreme yöntemleri kullanılmaktadır. Ancak tedavinin kilit noktası yaşam tarzı değişikliğidir. PKOS’lu bireylerde diyet ve egzersiz desteğiyle semptomların %55-100 düzeldiği bilinmektedir. Ayrıca diyet ve egzersiz diğer tedavi yöntemleriyle birlikte uygulandığında tüm tedavilerin başarı oranlarını artırmaktadır.
Polikistik Over Sendromunda
Detoks Nedir?
Detoks kelimesi, zehirli maddelerin vücuttan temizlenmesini ifade eder.
Vücudumuz, çeşitli metabolik yollarla detoksifikasyon sağlayabilir. Bu tepkimeler özellikle karaciğer ve böbrekte gerçekleşse de hemen hemen her hücrede dedetoksifikasyon enzimleri bulunur. Böylece her gün vücudumuza alınan zararlı bileşiklerin vücutta birikmesi önlenir.
Detoks Ne Değildir?
Detoks hızlı kilo verme programı, ciddi enerji sınırlaması ya da sıvı beslenme uygulaması değildir. Amerika’da yapılan bir araştırmada detoks uygulayan bireylerin %65’inin amacının kilo verme olduğu belirlenmiştir. Ben bu oranın bizim ülkemizde daha yüksek olduğunu düşünüyorum ne yazık ki. Ancak bu amaçla uygulanan kısa süreli ciddi enerji kısıtlamaları ya da sıvı beslenme programları kişinin su ve kas kaybetmesine neden olmakta, vücutta hormonal ve moleküler olarak stres yaratmaktadır. Bu etkiler nedeniyle detoks bitiminde, bireylerde normal tüketim miktarının arttığı ve hızlı kilo kazanımının olduğu görülmektedir.
Tüm bunlar düşünüldüğünde beslenme ve yaşam şeklimizi en az toksine maruz kalacak şekilde kalıcı olarak değiştirip, hücre ve organlarımızın detoksifikasyon kapasitesini artıracak besinlerden
Propolis Nedir?
Arıların bitkilerden aldıkları ürünlerle ve kendi enzimleriyle oluşturduğu reçinemsi bir madde olan propolis; kovanın içerisinde bir yalıtım sağlayarak dışarıdan gelen tehlikelere karşı arıları ve kovanı korur.
Hipokrat, Heredot, Aristo ve diğer antik dönem bilginlerinin övgülerini kazanan propolis 3 bin yıldır çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bilimsel çalışmaları ise 20. Yüzyılın başında başlamıştır.
Propolis içerisinde 150’den fazla bileşen barındırır. (Örneğin; flavonoidler, krizin, apigenin, asasetin, kuersetin, kafeik asit, neovestitol, galangin…) Bu bileşenler propolisin pek çok hastalığa şifa olmasını sağlar.
Propolisin Sağlığımız Üzerine Bilinen Etkileri Nelerdir?
1. Bağışıklık sistemini güçlendirme
Antibakteriyal, antifungal ve antiviral özellik göstererek mikroplarla savaşır. Grip, nezle, uçuk gibi hastalıkların tedavisinde etkilidir.
Ayrıca sentetik antibiyotiklerin aksine uzun süre propolis kullanımı zararlı bakterilerde direnç oluşturmamakta, yararlı bakterileri de olumsuz etkilememektedir. propolis ender bulunan geniş spektrumlu antibiyotik olarak kabul edilmektedir.
Kilo verme sürecinde zorlanan pek çok birey vardır. “Aslında az yiyorum ama yine de kilo veremiyorum” “ Diyet de yapsam spor da yapsam bir türlü zayıflayamıyorum” gibi cümleler sizi anlatıyorsa gelin bu durumun nedenini beraber bulalım.
1. Hormonal Engeller
Vücudumuzda bazı hormonların eksik veya fazla salgılanıyor olması metabolizma hızını etkileyebilir. Bu da kilo vermenin ciddi düzeyde zorlaşmasına neden olabilir. Bu hormon dengesizlikleri için özel bir beslenme tedavisi gerekecektir, bu nedenle lütfen bir uzman (diyetisyen) desteği alın.
-Hipotiroid
Tiroid hormonları üretiminde yetersizlik kilo vermeyi zorlaştıran yaygın bir sebeptir. Yetersiz çalışan tiroid, metabolizmanın çalışma hızını da düşürür. Kilo verememenin yanında yorgunluk, şişlik, saçlarda dökülme, tırnaklarda kırılma, cilt kuruluğu, sürekli uyku hali gibi problemler varsa tiroidden şüphelenmek yerinde olacaktır.
-İnsülin Direnci
Hücrelerin insüline karşı duyarsızlaşmasına verilen addır. Kilo kontrolünü zorlaştıran insülin direncinin en büyük sebebi bel çevresi yağlanmadır. Yani kilo ve insülin direnci arasında bir döngü vardır. İnsülin direnci açlık krizi, tatlı isteği, doymama, halsizlik gibi belirtilerle kendini
1. Diyetteyken Korumaya Başlayın
Pek çok birey diyet esnasında sadece kilo vermeye odaklanır. Oysa verilen kilonun korunması çok daha zordur.
Diyet esnasında alınan enerji ne kadar düşük olursa verilen kiloyu korumak o kadar zorlaşır.
Kişi sevdiği besinlerden çok fazla uzak kalırsa, diyet sonunda o besinleri eskisinden daha çok tüketmeye başlayabilir. Bu yüzden sevilen besinler enerjisi yüksek dahi olsa zaman zaman diyete eklenmelidir.
Her şey beyinde başlar. Diyette hedef kilo vermek olursa beyin hedefe ulaşıldıktan sonra beslenme üzerindeki ağırlığını çeker. Dikkatsiz ve olumsuz yeme davranışları artar. Oysa hedef sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmak olduğunda hedef kiloya ulaşılsa dahi sağlıklı alışkanlıklar devam eder.
2. Güne Erken Başlayın
Uyku süresini iyi ayarlamak ve erken kalkmak kilo kontrolü ve sağlık açısından önemli bir alışkanlıktır. 12-1 gibi uyuyup 6-8 gibi uyanan bireylerde sağlıklı beslenme alışkanlıkları daha kolay oturur.
3. Hareketinizi Artırın
Fark ettim ki hepimiz yumurtanın kaliteli protein kaynağı olduğunu biliyoruz. Peki nedir bu kaliteli protein?
Proteinler amino asitlerden oluşur. Aminoasitlerin örüntüsü proteinin sindirimini etkiler. Bunun yanında bazı aminoasitleri vücudumuzda üretemediğimizden besinlerden almamız şarttır. Yumurta almamız gereken aminoasitleri belirli oranlarda içeren benzersiz bir protein kaynağıdır.
Yumurtanın içerdiği protein sindirim sonucunda %100 vücut proteinine dönüşür. Anne sütü hariç bu özelliğe sahip tek besin yumurtadır.
Neden Yumurta Yemeliyiz?
1. Besin Öğeleri İçeriği
1 adet yumurta yaklaşık 6,5 gram protein ve 6 gram yağ içerir. Yumurta karbonhidrat içeriği çok düşük (0,4 gram) olan besinlerdendir. Fosfor, selenyum, biotin, B12, B6, B2, K, A ve D vitaminlerini içerir.
1 yumurta sarısı 215 mg kolesterol içerir. Yumurta tüketildiğinde günlük alınması gereken kolesterolün büyük bir kısmı alındığı için, gün içinde tüketilen diğer besinlerle kolesterol tavsiye edilen düzeyin üzerine çıkar. Bu yüzden eskiden kolesterol hastalarına haftada 2-3 den fazla yumurtaya izin verilmezdi. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar kolesterol hastaları da dahil her gün 1 yumurta tüketiminin kolesterolü