Geçen hafta 12 Eylül Darbesi’nin 43. yıldönümüydü. O gün, İletişim Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu ortaklaşa olarak, “1982 yerine 2023 Anayasası Sempozyumu”nu düzenledi. Sempozyum için de 27 Mayıs 1960 askeri darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra Talat Aydemir, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Necdet Adalı, Erdal Eren, Mustafa Pehlivanoğlu gibi isimlerin idam edildiği Ulucanlar Cezaevi tercih edildi. Böylece sempozyum ile verilmek istenen mesaj sembollerle de pekiştirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan açılış konuşmasında başta siyasi partiler olmak üzere, tüm toplum kesimlerini bir kez daha yeni, sivil bir anayasa yapmaya katkıya çağırdı. CHP çağrıya önce özür beklediği yanıtını verirken, İYİ Parti ise yerel seçimden sonrasına işaret etti.
Erdoğan’dan önce kürsüye çıkan isim, Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’du. Uçum’un konuşmasından “bunlar anayasa yapma sürecinde tartışılır” dediğim üç noktayı not aldım. Birincisi; ‘Nasıl bir Anayasa’ sorusuna verdiği cevaptaki bir unsur. Sivil, kuşatıcı, özgürlükçü, koruyucu, sosyal, gelişkin demokrasiye imkân veren ve milli bir anayasa diyen Uçum’un, milli anayasa kavramını anlatırken, şu vurgusu bence önümüzdeki dönemde tartışmalarda öne çıkacak:
“Beka tehdidi oluşturacak ya da beka tehditlerine zemin ve güç kazandıracak bir hukuk uygulaması evrensel hukuk adına olsa bile egemen bir devlet açısından meşru değildir ve asla kabul edilemez. Bu nedenle yeni anayasa hedefinde milli anayasa yaklaşımı belirleyicidir.”
2024 veya sonrasında kabul edilse de...
İkinci nokta; yeni anayasa taslağının TBMM’de 400’den fazla oyla kabul edilse bile halkın onayına sunulması gerektiğini söylemesiydi. Bunu “halkla başlayıp halkla biten bir yapım süreci, demokratik meşruiyet ve şeffaflık açısından en doğru yöntem olarak öne çıkıyor” diye açtı. Malûm hali hazırda Meclis’teki tabloda Cumhur İttifakı’nın, referandumlu bir anayasa değişikliği için muhalefet partilerinden gelecek en az 37, referandumsuz bir değişiklik için ise en az 87 oya ihtiyacı var.
Konuşmadan üçüncü notum ise Uçum’un Türkiye’de anayasaların kabul edildikleri yılın adıyla anıldığını hatırlattıktan sonra yaptığı öneriydi. “Yeni anayasanın, 2024 veya sonraki bir yasama yılında kabul edilse bile 2023 ANAYASASI olarak adlandırılması çok anlamlı olur” dedi Uçum. Anayasa’nın bu şekilde adlandırılacağının başlangıç metni içinde ifade edilebileceğini, Türkiye Yüzyılı Anayasası’nın “2023 Anayasası” adıyla Cumhuriyetin Yüzüncü Yılının Anayasası olarak tarihe geçebileceğini vurguladı.
Muhalefet partileri, AK Parti ile özdeşleşen Türkiye Yüzyılı ifadesine ne derece destek verir kestirmek zor. Öte yandan Uçum’un sözlerinden yeni anayasa yapım sürecinin en erken 2024 yerel seçimlerinden sonra başlayabileceği ama o zamana kadar seçim meydanlarına taşınacak bir konu başlığı olacağı sonucunu çıkarmak ise mümkün.
Türkiye Anayasacılık tarihine dair
SETA Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmacısı Mert Akgün, Türkiye’nin anayasacılık tarihine ilişkin notunu benimle paylaştı. O nottan edindiğim bilgileri konunun meraklılarıyla da paylaşayım:
Osmanlı Devleti’nin mutlak monarşiden meşrutiyete geçişinin ilk adımı olan 1876 tarihli Kanun-i Esasi aynı zamanda ilk yazılı anayasa. 1909’da rejimi gerçek anlamda bir meşruti monarşiye dönüştüren kapsamlı bir anayasa değişikliği yapıldı.
Cumhuriyet döneminin ilk, Anadolu topraklarının ikinci anayasası Milli Mücadele ekibinin eseri 1921 Anayasası.
Milli egemenlik ilkesinin esas alındığı 1921 anayasası ile kuvvetler birliğine dayalı meclis hükümeti sistemi benimsendi. 1923’te cumhuriyetin ilanına ilişkin anayasa değişikliği yapıldı, Reisicumhurun devlet başkanı olduğu hükme bağlandı.
İkinci Meclis’in hazırladığı 1924 Anayasası, Meclis hükümeti rejimi ile parlamenter sistem arasında karma bir hükümet sistemi öngördü. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasında Meclise geniş bir takdir yetkisi tanıyan 1924 Anayasası, tek ve çok partili dönemde uygulandı.
1961 Anayasası, Demokrat Parti iktidarını bitiren 27 Mayıs Darbesi’nden sonra oluşturulan Kurucu Meclis tarafından hazırlandı. Referandumda bu anayasaya verilen halk desteği sadece %61,7 evet oyu oldu. Akgün’un ifadesiyle “temel hak ve hürriyetler bakımından hürriyetçi olarak nitelendirilebilirse de siyasal sistemin işleyişinde vesayetçi kurum ve kuralları hakim kılan” bir anayasaydı.
1982 Anayasası da 12 Eylül darbesinin ürünü. Halk oylamasında çıkan %92 evet oyunun askeri yönetimin baskısının bir yansıması olduğu kabul edilir.
Türkiye’nin 41 yaşındaki 5. anayasası olarak da anabileceğimiz 1982 Anayasası, ilk kabul edildiğinde toplam 177 maddeydi.
Halihazırda yürürlükteki madde sayısı 154.
1987-2017 arasındaki 30 yılda toplam 19 kez değiştirildi bu anayasa. Yani neredeyse her iki yılda bir değişikliğe uğradı.
Sadece 58 maddesine dokunulmadı. Bir başka ifade ile, özgün metninin yalnızca %32’si var ortada.
Değiştirilen veya yürürlükten kaldırılan madde sayısı 119.
Değiştirilerek yürürlükte kalan 96 maddede ise toplam 184 farklı konuda değişiklik yapıldı.