Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

İsrail vitesi yükseltti, son dönemde hem sayı hem siyasi düzey bakımından Hamas ve Hizbullah örgütlerinin liderliğine dönük sistematik bir saldırı stratejisi yürütüyor. Esasen İsrail hemen her dönemde bu örgütlerin üst düzey isimlerini hedef alıyordu ama şu açık ki, son iki üç haftadır Hamas ve Hizbullah’ın en kritik isimlerine doğrudan öldürücü operasyonlar düzenliyor.

Bunlara bakınca yeni bir evreye geçildiği anlaşılıyor. Dünya -henüz Tel Aviv yönetimi üstlenmese de- Hamas lideri İsmail Haniye’ye dönük suikastın arkasında İsrail’in olduğu konusunda hemfikir. Hamas, örgütün başa geçecek yeni ismi belirleme arifesindeyken, ihtimaller arasında adı geçen Muhammed Deif’in de 13 Temmuz’da İsrail saldırısında öldürüldüğü haberi geldi. Bu haber bu yazının yazıldığı saate kadar Hamas tarafından doğrulanmış değildi.

Haberin Devamı

Tahran’da öldürülen İsmail Haniye’nin halefi olabilecek isimlerden biri de Hamas’ın Gazze içindeki lideri Yahya Sinvar. Ancak Sinvar’ın akıbeti de büyük bir muamma.  Öldürüldü mü, yoksa Gazze’deki tünellerde mi gizleniyor, sorusunun cevabı yok. Özetle, İsrail saldırılarla Hamas’ın sadece Gazze’deki tabanını değil, suikastlar yoluyla tavanını da yok etmeye girişmiş durumda. Bu tablo elbete örgütün başına geçme ihtimali bulunan bütün isimler için tedirgin edici bir durum. Bu isimlerden biri de Halid Meşal. 

‘Hayat dava ile mânâlı’

Tedirginlik, bir korku olarak düşünülmesin. Zira Hamas’ın başındaki isimler her an ölüm riskiyle yaşamaya alışık. Meşal gibi bazıları suikast teşebbüslerine uğrayıp hayatta kalabilmiş durumda. Geçmişte kurucu lider Şeyh Ahmed Yasin, Abdulaziz el Rantisi, Salih Aruri gibi isimler o kadar şanslı değildi.  Ancak yine de bu suikastlar ‘davaya dönük kararlılığı’ zayıflatabilmiş değil. 

2013 yılıydı, Halid Meşal, Hamas’ın eski Siyasi Büro Şefi’ydi. Ankara’ya yaptığı bir ziyarette kendisiyle röportaj yapmıştım. Son ana kadar röportajın nerede yapılacağının bilgisi benimle paylaşılmamıştı. Halid Meşal bir koruma ordusu ile röportajın yapılacağı odaya gelmişti. Meşal’e dair aklımda kalan en somut şey ise etrafı keskin şekilde süzen bakışlarıydı. Geçmişte suikast girişimlerinden kurtulmuş bir isim olmasına rağmen, özgüvenli tavrını da not edeyim. Nihayet 1997 yılında ölümle burun buruna gelmişti. İki Mossad ajanı, Meşal’i ortadan kaldırmak için Amman’a gelmiş, fark edilmiş olmalarına rağmen, Meşal’in kulağına bir zehir püskürtmeyi başarmıştı. Meşal birkaç saat sonra komaya girmişti, ölüyordu.

Haberin Devamı

Bu suikast girişimi o günün koşullarında Ürdün Kralı Hüseyin’in büyük tepkisine yol açmıştı. Kral Hüseyin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu arayarak derhal panzehiri göndermesini istemişti. Panzehir gönderilmezse 1994 barış anlaşmasını iptal etmekle ve suikast girişimi sonrasında yakalanan Mossad ajanlarını idam etmekle tehdit etmişti. ABD Başkanı Bill Clinton devreye girdi, Netanyahu ikna edildi. Panzehir Meşal’e uygulanmış, daha sonra örgütün başına geçecek olan Halid Meşal hayata dönmüştü. (Aslında bu suikast Meşal’in örgüt içinde önünü de açtı)

Haberin Devamı

Meşal’e bunu hatırlatıp, cevabını tahmin etsem de ‘Filistin davasına bağlılığınızı biliyoruz ama hiç daha sakin bir hayatım olsaydı diye düşünmediniz mi?’ diye sormuştum. Cevabı şuydu: “Ben kendi toprağında yaşayan herhangi bir Filistinliyim. Pek çok Filistinli benden çok daha fazla zorluk yaşıyor. Bu bir dava, biz bu davanın bir parçasıyız. Bu büyük bir onur, büyük bir şeref. Hayat sadece gezmek, yiyip içmek, güzel bir yaşam sürmek, refah içinde olmak değildir. Hayat bir davanızın olması ve haklı olan dava için mücadele etmek üzerine kurulur ve bu şekilde mânâ kazanır. Sizler de Türk halkı olarak büyük bedeller ödeyerek birtakım şeyleri elde ettiniz. Eğer bu kişiler zevk-ü sefaya dalmış olsalardı, bunlar olmazdı zaten. Tarihi yazan insanlar zevkine düşkün insanlar değil, bir dava için bedel ödeyenlerdir. Onur sahibi olanlar da onlardır.”

Meşal’in bugün aynı duygular içinde olduğundan şüphem yok.

Vatanına gömülememek

Filistinlilerin davaya bakışı bu ve bu mücadele bağımsız, özgür bir devlet için veriliyor. Acı olan, bu uğurda hayatını kaybetmiş Hamas liderlerinin bu sonu görememiş olması. Fakat hiç kuşku yok ki, bundan daha acı olan, öldürüldüğünde vatanlarına gömülememiş olmaları. İran’da öldürülen İsmail Haniye’nin cenaze namazının Tahran’da kılınması, kendi vatanlarından çok uzakta bir yerde Katar’ın başkenti Doha’ya gömülmesi bu mücadelenin acı tarafı.