Bir genç kız sosyal medyada bir kuryenin 50 bin TL, kendisinin ise asgari ücret aldığını söyleyerek diplomasının iptalini istemiş. “Okuyanın amele olduğu tek ülkeyiz” diye de eklemiş. Bir doktor ise banyosundaki bir tamirat işine verdiği birkaç bin liralık ücreti kendi kazancı ile kıyaslamış. Daha doğrusu bir gecelik nöbet parası ile kıyaslamış ve “ağlamak üzereyim” demiş. Ustanın yaptığı bir iki yere silikon sıkmakmış.
Bu genç kızın üniversitesinin ya da bölümünün ne olduğunu bilmiyorum. Ya da doktor beyi ağlatan tamiratın ayrıntısının ne olduğunu… Ama ülkede artık neredeyse her ilde bir devlet üniversitesi ve çok sayıda özel apartman üniversitesi olduğunu biliyorum. 2022-23 eğitim yılında devlet üniversitelerinin 6.2 milyon, özel üniversitelerin ise 740 bin öğrencisi varmış. Yaklaşık 7 milyon öğrenciden bahsediyoruz. Bu sayıda öğrencinin mezun olduktan sonra alanında iş bulması imkansız. Diyelim buldu, arzın bu denli yüksek olduğu bir yerde iyi bir ücrete erişmek nerdeyse imkansız. Yani bir nevi “bu kadar çok üniversite açılırken düşünecektiniz, artık iş işten geçti” durumundayız.
Buna rağmen, elbette ki bir meslek grubundakiler gelirlerinden memnun olmayabilir. Hele de Türkiye’de. Elbette ki bunun artırılmasını isteyebilirler. Hele de Türkiye’de. Elbette doktorlar başta bir çok meslek grubu hak ettiğinin çok altında bir ücretle çalışıyor. Hele de Türkiye’de. Ama bunu dile getirmek için başka bir meslek grubunu “amele” diyerek aşağılamak da neymiş. “Al o zaman sen sık silikonu” derler. Hele de Türkiye’de…
Usta işi kritik bir iş üstelik. Ortalıkta bir sürü beceriksiz ve sahtekar tipin “ben ustayım” diye dolanmasına aldanmayın. Gerçekten işinin ehli ve namuslu ustalar çoğunlukta. Ama usta yok. Yani sayıları çok az. Gençlerimiz “beyaz yaka” olup bir ofiste temiz kıyafetlerle, yazın serin kışın sıcak klimatize ofislerde çalışmayı tercih ediyor. Bu tercihin arkasında ise tıpkı diplomasını iptal etmek isteyen genç kız ya da ağlamak isteyen doktorun durumunda olduğu gibi el emeği ile çalışanlara duyulan gizli-açık küçümseme yatıyor. “Amele” olmak istemiyorlar çünkü.
Onlara da kızamıyorum elbette. Bugün hayata başka türlü baksam da bir zamanlar ben de öyle düşünüyordum. Çünkü benim çocukluğum da korkutma maksatlı “okuyup adam olmayacaksam, boşuna masraf etmeyelim. Bir tamirhaneye çırak olarak verelim” cümleleriyle geçti. O çırak ve tamirhane kelimelerinin arkasında ise işte o bahsettiğim küçük görme yatıyordu maalesef. Bu arada eğer “okumayıp bir tamirci olsaydım” emin olun şimdi kazandığımdan çok daha fazlasını kazanıyor olurdum. Bu da böyle bir gerçek.
İsrailli Amon Goeth
Bu hafta insanlık namına utandım.Çünkü, Schnidler’in Listesi filminde Ralph Fiennes’in canlandırdığı sapık katil Komutan Amon Goeth karakterini daha önce defalarca yaptığı gibi gerçeğe çevirdi İsrail Devleti. Beyaz bayrak taşıyan sivilleri katletti bir İsrail askeri keskin nişancı. Tıpkı Amon Goeth’in yaptığı gibi. Filistin’den iki görüntü vardı aklımdan silinmeyen. Biri kolları taşla kırılan çocuğun, ikincisi bir sokakta göz göre göre katledilen küçük Muhammed el Durra’nın görüntüsüydü. İsrail askeri keskin nişancının katlettiği beyaz bayraklı Filistinli artık üçüncü görüntü olarak yerleşti aklıma. Siyonizm’in en büyük başarısı İsrailli Yahudilerin çoğunu kendi katillerine çevirmek olsa gerek. Yoksa Gazze’ye gitmesi planlanan yardım TIR’larının yolunu kesip “katillere yardım yok” sloganlarıyla araçların Gazze’ye girişine izin vermeyen İsrailli “aktivistlerin” bunu Tv’de övünerek anlatmasını açıklayamazdık. Çünkü o TIR’larda sadece bebek bezi, mama ve ilaç vardı.