Bu yazıyı Akdeniz’in “öteki” kıyısından, Cezayir’den yazıyorum. Cumhurbaşkanımızın Cezayir’den başlayan Kuzey ve Batı Afrika turu, son yılların en anlamlı ve özellikli gezilerinden biri. Cezayir’le birlikte ziyaret edilecek Moritanya, Senegal ve Mali 1960’larda başlayan süreçte Fransız sömürgeciliğinden bağımsızlığa geçen Afrika ülkeleri... Esasında bu ülkelerin bağımsızlık serüveni 1954-1962 arasında tam sekiz yıl süren ve bir milyon Cezayirlinin hayatını kaybettiği Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın bütün bölgeye yansıyan siyasi sonucu olarak da okunabilir.
Fransa, Cezayir direnişiyle birlikte artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını idrak etmiş ve Cezayir dalgasını önlemek için de bölgedeki diğer sömürgelere bağımsızlık yolunu açmıştır.
Başta Cezayir olmak üzere, Batılı sömürgecilerin şekilsel bağımsızlık ilanlarından sonra da Afrika’dan elini çekmediğini biliyoruz. Öncelikle fosil yakıtlar olmak üzere, doğal ve coğrafi zenginlik olarak dünyanın en güçlü kaynaklarına sahip bu ülkeler, Batı’nın iç savaşla zayıflat-böl-yönet politikası sonucu yakın zamana kadar, kaynaklarını doğru dürüst değerlendirememiş, kargaşanın, iç savaşın, terörün kurbanı olmuşlardır.
Cezayir, dünyanın en büyük üçüncü doğal gaz ve onuncu petrol zengini olan bir ülkedir. Hidrokarbon zenginliği açısından da Cezayir dünyanın en önemli ülkelerindendir.
Bugün eski Fransız sömürgesi olan bu dört ülke yer altı ve yer üstü zenginliklerini bir araya getirse bu bunları hakkıyla ticarileştirse dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alırlar. Ama şimdi dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer alıyorlar.
Peki, bu durum hızla tersine çevrilebilir mi? Yani Kuzey Afrika’dan başlayarak kaynak zengini Afrika ülkeleri, bu kaynaklarını küresel ticarete ve finansa kendi çıkarları doğrultusunda dâhil ederek hızla zengin ülkeler ligine tırmanabilirler mi?
Tam zamanı...
İşte Türkiye, bugün bunun tam zamanı olduğunu söylüyor. O çok bilinen söz gibi; dün erkendi, yarın geç, bugün ise tam zamanı... Şundan tam zamanı; şimdilerde yaşanan küresel kriz, aynı zamanda, Batı’nın ilk sanayi devriminden beri yaşadığı en büyük iktisadi ve siyasi kriz ama bu kriz, Doğu ve Güney ülkeleri için de büyük bir dönüşümün dinamiklerini ortaya çıkartıyor. İlk sanayi devrimini yapan Britanya, bu devrimin teknolojisini Batı merkezli yaygınlaştırdı ve dünyanın iktisadi-siyasi hiyerarşisi buna bağlı olarak kuruldu. Şimdiki endüstri devrimine ise Asya ortak ve Batı’nın tam aksine, yeni endüstriyel dönüşümün sürükleyicisi olan teknolojileri yaygınlaştırıyor. Britanya, ilk sanayi devrimiyle dikey bir teknoloji ağı oluşturdu ve Batı’nın sanayi devrimine kadar olan merkantilist yağması da bununla birleştirilerek “mutlak” Batı egemenliği -sömürge sistemi- tesis edildi. İşte şimdi bu kırılıyor. Yeni teknoloji devrimi, çoklu ve yaygın bilgi ağlarını, bilginin sonsuz paylaşımını, yatay teknoloji alışverişini zorunlu hale getiriyor. Daha doğrusu, bu yeni devrimin özü ve kurgusu yatay, çoklu paylaşım üzerine oturuyor. Bu anlamda mesela Cezayir’in hidrokarbon zenginliğini yeniden ve Batı’dan daha gelişmiş teknolojilerle değerlendirecek imkânlar artık elinin altında. Burada önemli olan, bu ülkelerin doğru siyasi liderlikle, politik ve ideolojik olarak da Batı’nın sömürgeci ideolojisinden uzaklaşmaları. Özellikle ekonomide bağımsız yeni bir anlayışı, ülkelerinde hâkim hale getirmeleri...
Esasında Türkiye, Erdoğan’la birlikte, tam da bunu yapıyor. Bu Doğu’nun büyük dönüşümünün Türkiye’den başlayan yolculuğudur da...
Bu dönüşüm için şunu da söylemek abartı olmaz; Doğu Avrupa’dan başlamak üzere, Hazar’a kadar uzanan ve diğer tarafta Büyük Mağrip dediğimiz Kuzey Afrika coğrafyasını da kapsayan büyük bölgede Türkiye merkezli bir ortak refah (commonwealth) birliği imkânı, Türkiye’deki bu büyük dönüşümle birlikte doğuyor.
Ortak refah!
Britanya ilk sanayi devrimine commonwealth iddiasıyla başlamıştı. Ortak refah olarak tercüme edeceğimiz bu ideal, esasında yalnız ana ülke (İngiltere) için refah, Britanya’da olanlar için bile, bu refahtan arta kalanlarla yetinmek anlamına geliyordu. Şimdiki endüstri devrimi ise, özü gereği çok merkezli ve ortak refahı (commonwealth) ne kadar yaygınlaştırırsa, eskinin yerine geçebilecek imkâna sahip. Bu açıdan Pasifik'teki Asya ülkelerinin Avrasya'da Türkiye gibi ülkelerin bölgelerindeki ortak refah oluşturmaları eskisinden niteliksel olarak ayrılan bir paradigmaya tekabül eder ki gerçek “commonwealth” budur.
Bu bağlamda tam bugün Latin Amerika’da Venezuela’nın yaptığını Afrika’da pekâlâ Cezayir yapabilir. Venezuela petrol yataklarına bağlı dijital para birimi Petro’yu geçenlerde tanıttı. Ben Petro’nun çok önemli ve sahici bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Zengin doğal kaynakları olan ülkeler yeni para sistemlerini, ilk aşamada bu kaynaklara bağlı olarak, dijital ağ teknolojisinin imkânlarından da yararlanarak oluşturabilirler. Türkiye, bu adımları heyecanla destekleyecektir. Bugün karşılıksız bir para olan doların ticari egemenliği bile tek başına küresel kriz nedenidir ve esasında bu para sistemi de teorik olarak bitmiştir.
Tabii esas olan ana akım Batı kaynaklı iktisat safsatalarının bitmesidir. Bu bittiği zaman başta Afrika olmak üzere, Doğu ve Güney ülkelerinde milyonlarca insanın ölmesine neden olan sömürgecilik de gerçek anlamıyla bitecektir.
Tunca Bengin
İsrail teröründe neredesiniz?
23 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
‘Benim teröristim iyi’ çıkmazı
23 Aralık 2024
Hakkı Öcal
Suriye’de barışı önlemenin yolu: YPG’yi korumak
23 Aralık 2024
Eren Aka
Belediyelerin borç tartışması bitmiyor!
23 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
2025 size ne getirecek? Yengeç | Jüpiter ile şans ve bolluk sizinle olacak
23 Aralık 2024