Fenerbahçe’nin, Aurelio davasındaki prestij kazanımı sadece birkaç ay sürdü.
Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nun, 5 milyon 250 bin dolar tazminat ödemeye mahkum ettiği Brezilya asıllı oyuncu, önceki gün Tahkim Kurulu’ndan özgürlük sertifikasını aldı.
Aurelio’nun haklılığını kanıtlayan belge sadece Türkiye’de geçerli olsa ve onun bir Süper Lig takımında forma giymesinin yolunu açsa da, konu FIFA veya CAS’a taşınsaydı, sonuç büyük olasılıkla değişmeyecekti.
Zaten sarı-lacivertli kulübün itirazı UÇK’ya yapmış olması, ülke sınırları dışında davayı kazanamayacağını biliyor olmasından kaynaklanıyordu.
Yoksa haklılığını her platformda savunabilecek bir kulüp, daha sağlam yolları daha baştan deneyebilirdi.
“Efendim Aurelio Türk vatandaşı. O yüzden UÇK’ya gittik” savunması mı?
Böyle bir yaklaşım komik olurdu.
Toulouse, fizik kapasitesi yüksek, oyun disiplininden taviz vermeyen, sabırlı bir takım. Yapmak istediği belli. Orta alanı kalabalık tutup, Trabzonspor’un oyununu bozmak, kanatlara taşıdığı topları, etkili gol silahı Gignac ile buluşturmak.
En büyük zaafı ise savunmasının hızlı ve çabuk adamlar karşısında dengesinin bozulması.
Maç boyunca bu ezberi bozmayan Fransız temsilcisine karşın, Hugo Broos’un kadro seçimi ilginçti. Savunmada Giray’ın yerine Song’u tercih eden Belçikalı, sağ kanadı sağlam tutmak adına Tayfun ve Serkan’ı arkalı önlü oynatınca, orta alanda Alanzinho’dan vazgeçmek zorunda kalmıştı. Bunların ne kadar riskli bir hamle olduğu maçın ilerleyen bölümlerinde görüldü.
Toulouse’nin ısrarla sol tarafı kullanması, Serkan’ın ofansif oyunu karşısında Tayfun’un o bölgeyi kontrol etmekte zorlanması, yerini Alanzinho’ya bırakırken de, taraftarın protestosuna maruz kalması hoş değildi.
Geçen hafta formsuz görünen Tjikuzu’nun dün de kötüydü. Dolayısıyla Trabzonspor’un oyunu istediği gibi yönlendirmesi güçleşti. Bu görevi zaman zaman Selçuk ve Colman yapmaya kalkınca, hücum bölgesi etkisiz kaldı.. Trabzonspor’un golündeki müthiş şovu alkışlanan Engin ikinci ihtardan
Bir futbolcudan top kapmasını, kullanmasını, şut atmasını ve gol aramasını bekliyorsanız, ortada acayip bir durum var demektir. Kimdi koskoca orta sahanın yükünü üstlenmek zorunda bırakılan bu oyuncu?
Genç Ceyhun Gülselam. Teknik kapasitesi yüksek, ancak mücadele gücü yetersiz Colman, Alanzinho ve Engin gibi isimlerin arasında Ceyhun’un sorumluluğunu paylaşmak Tjikuzu’ya düşüyordu ki, onun geçen haftayı mumla aratan performansı, dün akşam Trabzonspor’un tüm hesaplarını bozdu. Omurgası bel veren takımın, mütevazı ancak savaşçı bir Diyarbakırspor karşısındaki görüntüsü hafta içinde oynayacağı UEFA Avrupa Ligi maçı öncesi gerçekten endişe uyandırıcıydı.
Kanatlar hiç işlemedi. Engin aldığı topları ezerken, Alanzinho’nun tribüne oynama alışkanlığından vazgeçmemesi can sıktı. Yapamayacağı işlere kalkışan Brezilyalı devre dışı kalınca, gol umudu Umut’u beslemek Colman’a kaldı. O da rakibin sert oyunu karşısında zaman zaman ayakta kaldı, çoğu pozisyonda yıldı. Umut, iki savunmacı Tolga ve Diallo arasında çaresizleri oynadı. Topla ender buluştuğu anlarda ise gol becerisini göstermekten çok uzaktı. Sadece Umut mu? Ters koşularla savunmanın arasında dalıp, rakibin dengesini bozmak isteyen
Biraz fantezi yapalım. MHK’nin 1.5 sezondur görev vermediği eski FIFA kokartlı hakemler Bülent Demirlek ile Vedat Yüksel, Disiplin Kurulu Başkanı Reşat Bostan ile yolda karşılaşsa ve “Onun a...... s.....m. Bunu aynen Oğuz Sarvan’a ilet” deselerdi ne olurdu?
Yetkili konumda bulunan Bostan bu söylemi aynen rapor eder ve hakemler hakkında derhal disiplin işlemi başlatılırdı.
Sonra?
Ben diyeyim 6 ay, siz deyin 1 yıl hak mahrumiyeti cezası alırlar ve hakemlik unvanları düşerdi.
En önemlisi, MHK Başkanı Oğuz Sarvan böylesi ağır bir küfüre maruz kaldığı için doğal olarak, haklarında suç duyurusunda bulunur, sicillerine hapis veya para cezası damgasını işletirdi.
Sonuç olarak hem hakemliğin, hem de Sarvan’ın onuru kurtulurdu!
Trabzon’un eleştirebileceğimiz en önemli yanı kolay top kaybı yapması ve geri dönüşlerde ağır kalması
İki takımın son randevusu 25 Nisan’da yine bu statta, ancak çok daha farklı bir atmosferde gerçekleşmişti.
Hesaplar, zirve yarışında kalabilmek, şampiyonluk iddiasını son haftaya dek taşıyabilmek üzerine kurulmuştu. Doksan dakika sonunda Sivasspor “devam” demiş, Trabzonspor ağır yara almıştı.
O maçı kazanmak ev sahibi takım için zor olmamıştı. Oturmuş kadrosu, motivasyonu üst düzeyde teknik adamıyla, ibreyi lehine çevirmeyi bilmişti Sivasspor. Koşullar skoru mecbur etmişti.
Yenilgi, Trabzonspor cephesinde ise radikal bir değişimin fitilini ateşlemiş, Ersun Yanal’ı teknik adamlıktan medyada futbol yorumculuğuna uzanacak macerasına vesile yaratmıştı. Daha önemlisi bordo-mavili ekibin yeniden yapılanmasında doğru hamlelerin düşünülmesine yol açmıştı.
Fikstür son iki yıldır aralarında ciddi bir rekabet yaşanmaya başlayan iki takımı bu kez sezon başında karşı karşıya getirdi.
Dünya yıldızlarını ülkemize getiren kulüp yöneticileri ile futbolcular arasında geçen transfer görüşmeleri şöyle başlıyordur muhtemelen;
“Yıllık kaç milyon euro alacağım?”
“Senin için 2 milyonu gözden çıkarmıştık ama fedakârlık yapıp 2.5 milyon vereceğiz.”
“Peki Türkiye’de bu paranın yüzde kaçını vergi olarak ödeyeceğim?”
“Sen orasına karışma.”
“Nasıl yani? Ne kazanacağım onu soruyorum”
“Karışma dedik ya, senin net ücretin bu.”
Ocak ayında oynanan Galatasaray - Sivasspor kupa maçında gündeme gelmişti ırkçılık tartışmaları.
Gazze’de, İsrail’in devlet terörüne kurban giden yüzlerce Filistinli’nin ölümü, Türkiye’de büyük infial uyandırmış, söz konusu maçta Sivasspor’un yahudi futbolcusu Balili bazı taraftarların küfürlü tezahüratına maruz kalmıştı.
Statlarımızda bu tip olaylar görmeye o kadar yabancıydık ki, Futbol Federasyonu dahil, hiç kimse Balili’ye sarf edilen sözlerin ırkçılık kapsamına girebileceğini düşünmek istemedi.
Federasyon önce bir soruşturma açmaya yeltendi, sonra frene bastı.
“Ben ne yapıyorum? Literatürümüzde bir de ırkçılık mı olacak?” diyerek İsrail’in devlet teröründen sorumlu tutulan Balili’ye yönelen sözlü saldırıyı “küfürlü tezahürat” kapsamında değerlendirdi.
Kendince kıvılcımın bir yangına dönüşmesini engelledi.
Şu reddedilmeyecek bir gerçek; Türkiye’deki ırkçılık
Sivasspor’un tarihinde ilk kez kapısını çaldığı Şampiyonlar Ligi’ne katılabilmesi için Anderlecht deplasmanından avantajlı bir skorla dönmesi şarttı.
Bunun da gerekleri vardı.
Bir; savunmada iyi organize olacak, rakip forvete hareket alanı vermeyeceksin. Son vuruşlara fırsat tanımayacaksın.
İki; atılacak tek golün bile büyük önem taşıdığı böylesi ciddi bir deplasmanda ani atak organizasyonunda hamlelerini kusursuz yapacaksın.
Peki Sivasspor olmaz ise olmazlardan hangisinin gereğini yerine getirebildi?
Ne yazık ki hiç birini!
Başkan Mecnun Odyakmaz ve Bülent Uygun hoca darılmasın, kızmasın.