Fenerbahçe’nin, Aurelio davasındaki prestij kazanımı sadece birkaç ay sürdü.
Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nun, 5 milyon 250 bin dolar tazminat ödemeye mahkum ettiği Brezilya asıllı oyuncu, önceki gün Tahkim Kurulu’ndan özgürlük sertifikasını aldı.
Aurelio’nun haklılığını kanıtlayan belge sadece Türkiye’de geçerli olsa ve onun bir Süper Lig takımında forma giymesinin yolunu açsa da, konu FIFA veya CAS’a taşınsaydı, sonuç büyük olasılıkla değişmeyecekti.
Zaten sarı-lacivertli kulübün itirazı UÇK’ya yapmış olması, ülke sınırları dışında davayı kazanamayacağını biliyor olmasından kaynaklanıyordu.
Yoksa haklılığını her platformda savunabilecek bir kulüp, daha sağlam yolları daha baştan deneyebilirdi.
“Efendim Aurelio Türk vatandaşı. O yüzden UÇK’ya gittik” savunması mı?
Böyle bir yaklaşım komik olurdu.
Çünkü transfer Real Betis’e yapılmış, geçici sertifikayı da FIFA vermişti.
Milli futbolcunun ayağındaki prangalar artık çözüldü.
Yeni tartışma, Aurelio’nun Türkiye’de hangi kulübe transfer olabileceği.
Belki Beşiktaş, belki Galatasaray belki de Trabzonspor!
Babanı bile dinleme!
FIFA kokartlı hakem Cüneyt Çakır’ın salı günkü açıklamasını okuyunca gözlerime inanamadım.
Çakır, Galatasaray’ın Avrupa ligi play-off’daki rakibi Levadia Tallin’i analiz ediyor, sarı-kırmızılı takıma ip uçları veriyor, hangi oyunculara dikkat edilmesi gerektiğini söylüyordu.
Tıpkı bir teknik adam gibi.
Rijkaard bu nasihatlardan (!) yararlandı mı bilemem ama, Tallin’in bir önceki turda maçını yöneten Çakır, asla yapmaması gereken bir hataya imza atıyordu.
UEFA’da kategori yükseltmek için emin adımlarla ilerleyen (!) genç hakem, kendi iradesiyle böyle bir açıklamada bulunarak nasıl bir risk aldığının farkında mıydı bilmiyorum.
Bu tarz yorumlara girmek, oyunun kuralını bilmeyenlere doğal gelebilir.
Hatta “Ne var bunda? Çocuk Galatasaray’a iyilik etmiş” diyen de çıkabilir.
Ancak UEFA hakem komitesi böyle bir sorumsuzluğu kolay kolay affetmez.
Temel prensiplerden birinin çiğnenmesine seyirci kalmaz.
Biliyoruz, Cüneyt Çakır’ın genlerinde medyatik olma dürtüsü var.
Ancak her kim yönlendiriyor ve onu gündemde tutmaya çalışıyorsa, bilmeli ki Çakır’a iyilik değil, kötülük yapıyor.
Aman Cüneyt; sen sen ol, bir daha böyle durumlarda babanı bile dinleme!
Hangisi daha manidar!
Bunu biz değil, Futbol Federasyonu kayıtları söylüyor:
“Manisaspor’a 100 bin liralık kesinleşmiş borcu bulunan Beşiktaş kulübü ödeme yapıncaya kadar transfer yasaklısıdır”.
Peki, Beşiktaş söz konusu haber sonrası ne diyor?
“Uğur İnceman’ın transferi nedeniyle Manisaspor’a tek kuruş borcumuz yoktur”.
Kaş yapayım derken göz çıkarmak gibi bir şey bu.
Açıklama şöyle devam ediyor;
“Var olduğu iddia edilen 100 bin liralık borç Manisaspor’un herhangi bir yasal gereklilik olmamasına rağmen TFF’ye yaptığı başvurular nedeniyle ortaya çıkan, fakat esasen hiçbir şekilde itirazımız olmaması nedeniyle karar verilmemesi gereken yargılama masrafı, faiz ve avukatlık ücretinden oluşmaktadır. Ödenecek tutar konusunda gerekli mutabakat için kulübümüz avukatlarıyla Manisaspor avukatları arasında görüşmeler yapılmaktadır.”
Allah, allah!
Bayram değil seyran değil, iki kulüp avukatları niye görüşüyor?
“Ödenecek tutar konusunda mutabakata varmak için.”
Hani ortada bir borç yoktu?..
Ve şu cümleye özellikle dikkat edin;
“Federasyonun böyle bir rakam konusunda medyaya bilgi vermesi kulübümüzce manidar bulunmuştur”.
Biz gerçek dışı haber yazmakla suçlandık, federasyon ispiyonculukla.
Gazeteci aldığı duyumu doğrulatmak istiyorsa ne yapacaktır?
İlgili, bilgili, yetkili kişilere soracaktır.
Federasyon, “Hayır kardeşim, Beşiktaş’ın borcu da yok transfer yasağı da” deseydi, acaba bu yanıltıcı enformasyon yine birileri tarafından manidar bulunacak mıydı?
Marka değerini korumak ve yükseltmek lafla olmuyor.
Del Bosque davasının siyah-beyazlı camiada yarattığı tahribatın izleri henüz silinmedi.
Keza Tigana olayının da.
Şimdi de gündemde Aydın Karabulut var!
Büyük kulüpleri yönetmek, büyük camiaları memnun etmek kolay değil.
Galiba biraz yönetim becerisi, icraat, titizlik ve çokça vizyon gerekiyor!