İkisine de savaş boyaları sürünüp, elde bayrak, ağızda marş ve küfürlerle, kazanma hırsı ve azmiyle, bağıra çağıra, heyecan ve nefretle akıyor, çoğu erkek kitleler...İkisinde de karşılıklı "kale"ler kuruluyor, "mevzi" alınıyor, "defans" taktiği oluşturuluyor, "atak" yapılıp "hücum" ediliyor, "top" atılıyor kaleden kaleye...İkisinde de "sahada/cephede" kapışanların canı yanıyor, seyredenlerden çok... Ama seyreden, kendi canı yanmışçasına feryat ediyor.Ve "savaş", o anki performans kadar, önceden yapılan yığınak ve hazırlıkla kazanılıyor.Hazırlıksız yakalanan kumandan sahaya gömülüyor, rütbeleri sökülüyor.* * *Türkiye hem sahasında, hem bölgesinde iki savaşa birden giriyor şimdi...Sahadaki de zor; bölgedeki de...Ama dikkat ettiyseniz, sahasında gireceği savaş daha fazla ilgi çekiyor, bölgesinde gireceği gerçek savaştan...Yani "oyun", hayatı bastırıyor.Televizyonların tartışma programlarında, ana haber bültenlerinde, gazetelerin yorum ve manşetlerinde, dolayısıyla halkın gündeminde Iraka yollanacak askerlerden çok, İngiltereyle kapışacak futbolcular var.Türkiyenin çağrılmadığı, hatta istenmediği bir komşu toprağına karşı işgalcilerle kol kola sefere çıkması, sahada İngiltereye kafa tutması kadar önemli gelmiyor insanlara...Savaş konuşulmuyor; maç konuşulduğu kadar...Gerçek değil, oyun öne çıkıyor.* * *Oysa ne kadar aşağılayıcı bir noktadayız.Önceki gün Reutersta, "Amerikanın dolar diplomasisi"ni konu alan bir yazı yayımlandı. Washingtonun asker yollamaları için Türkiyeyi, Ürdünü, Pakistanı ve İsraili nasıl parayla razı ettiğini, "işbirliği satın aldığını" anlatan yazıda, Küresel Güvenlik Örgütü Başkanı John Pike şöyle diyordu:"Rüşvet, belki bunu tanımlamak için çirkin bir sözcük, ama dünya böyle dönüyor: Devletlerin dostları değil, çıkarları var ve biz, bize yardım edenlere, yardıma hazırız".* * *Belki de koca bir ulusun, paralı asker haline getirilmesinin utancıdır, bizi hayattan çok oyunla ilgilenmeye iten...Gerçek bunca örseleyici olduğu için, oyun bunca çekicidir belki de...Savaşın bu kadar pespaye kurallarla yapılması, Müslümanlık tafrasıyla iktidar olmuş bir partinin ABD tarafından satın alınması, "Türk askeri istemiyoruz, gelirse savaşırız" diyen seslerin "istersiniz, istersiniz" diye pişkince bastırılmasıdır belki de bizi bir top oyununun oyalayıcı kollarına iten..."Muhalif sanat", hayatın unutturduklarını hatırlatma çabasıysa, "evcilleştirilmiş oyun" sanatın hatırlattıklarını unutturmanın bir yöntemidir.Acıların müsekkinidir.Hayat köşeye sıkıştırdığında, para sesimizi kıstığında, gururumuz hiçe sayıldığında oyuna sığınır, elimizde bayraklar, dilimizde gurur marşlarıyla karşı kaleye saldırırız:"Avrupa... Avrupa... duy sesimizi!.. işte bu, Türklerin ayak sesleri!..." can.dundar@e-kolay.net Gündemin iki önemli maddesi; futbolla savaş ne kadar da benziyor birbirine...
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025