26 Şubat 2017 günü saat 21.10’da, el yazması onuncu defterime yazmaya girişmişim. Şöyle başlıyor, ‘Lise Edebiyat hocam Aziz Obaran yaşayıp görseydi hüngür hüngür ağlardı. Bu tembel adam ne zaman açıldı da yazmayı akıl etti? Yaşlandık da ondan mı, zamanın gerisinden söz etme isteği? Ne kadar çok yitik zaman, değişen yollar, aradığımız insanlar. Tükenen doğallık, insanın insana yabancılaşma hali. Değişen yüzler, yeni bakışlar. Sevgili Gürkan Ertaç’ın belge niteliğinde iki kitabı ‘Bir Sevdadır Kemeraltı’ ve ‘Cennet Yolu İzmir Kordon Boyu’ önümde. Sayfalarda gezinirken ağır basan özlem, Kemeraltı, Şencan Abi, Foto Can, Galeri Nedret, Nedret Abi’nin yolların başlangıcındaki ilk işyeri. Bir eşeğe yüklenmiş iğne iplik, dikiş malzemeleri, çerçi dükkânı fotoğrafı duvarda asılı. Osko Pasajı’nda arıyorum Galeri Nedret’i. Yürüyorum Birinci Beyler’e doğru. İmren’de bir öğle yemeği. Ya da Veysel Çıkmazı’nda Ferit Abi’de birkaç tek, gönülden akan bir söyleşi. Ya da Şükran’a mı girsem... Hadi onu akşama bırakalım. Edip Abi’yle Göztepe’yi söyleşelim. Dalgın dalgın, amaçsız, bakınarak geçiyorum Kemeraltı Karakolu’nu. Börekçi Atıf’ı arıyor gözlerim. Hele kıymalısını çok özlemişim. 50 adım sonra sağda Taga Kitabevi. Bitişiğinde küçük Salepçioğlu Hanı. Tam karşısında Sadık Atay, içeride dönen plağın caddeye taşan sesi. Hamiyet Yüceses, Perihan Altındağ, Safiye Ayla... Bakıyorum, vitrinde Humber bisikleti var mı? On yaşlarında kullanmasını bilmeden küçük Salepçioğlu’ndaki depoda montajını yaptığım İngiliz markası. Az ötede Meserret’ten az önce kuruyemişçiden taze kavrulan leblebi kokuları geliyor. Şöyle bir avuç elimde, ne iyi olurdu. Başdurak’tan az önce Börekçi Saim’in derin kazanda, kızgın yağda kızaran böreğinin aroması kaplamış ortalığı, dayanmak olanaksız. Dalgın, arayan, özleyen adımlarla Havra Sokağı’nın girişinde kuyumcu dost Suat’a ulaşıyorum. Abi, yorgun görünüyorsun; otur biraz dinlen diyor. Ve çocuğa çakıyor talimatı, hemen bir nar suyu al gel. Bülent Abi serinlesin. Yorgun değilim, her defasında her adımlayışımda aradıklarım yok. Düşünüyorum neredeler?
Kim bilir belki de bekliyorlardır?!
Summerhill adında farklı bir okul
A. S. Neil, 1921 yılında Londra’nın 100 mil kadar uzağındaki Leinstein kasabasında bir okul kurar. Summerhill adı verilen bu okulda öğrencilere seçimlerini kendi adlarına yapabilme özgürlüğü öğretilir. Neil, okulda bu denli serbestliğin verilmesine tepki gösteren çevre sakinlerine şu yanıtı verir: “Özgürlük ile başıboşluk arasındaki farkı birçok anne baba yakalayamıyor. Disiplinli bir evde çocuğun hiçbir hakkı yoktur. Şımarıklığın sürdüğü bir evde de çocuğun her şeye hakkı vardır. Yetkin ev, çocuklar ile yetişkinlerin eşit haklara sahip oldukları evdir.” İngiltere’de kurduğu okulla, eğitim sistemine farklı bir yaklaşım getiren Neil, anne babaların yaptığı hataları şöyle sıralar: “Çocuk, bir şeyi yalnız başına yapabiliyorsa hiçbir zaman ona yardım etmeyin. Çocuk sandalyeye kalkar, işgüzar anne ve baba hemen yardımına koşarlar, çocukluğun en büyük zevkini berbat ederler. Güçlüğü yenme zevkini.” Ayrıca Neil, çocuklara yalan söylendiğinde şu mesajları da beraberinde verdiğimizi anlatır: “Siz çocuğunuza, olmadığı halde ‘Dur, Tomyy! Polis geliyor!’ derseniz, yalancı olarak algılanırsınız artık. Polis, korkutucudur mesajını verirsiniz.”
Kaynak: Hayata Yön Veren Öyküler
Adalet ve devlet
Adamın biri Müslüman mezarlığına ölü bir köpek gömer. Görenler, onu zamanın kadısına şikâyet eder. Kadı, adamı çağırır ve işin aslını sorar. Adam, “Doğrudur öyle yaptım, çünkü köpeğin bana vasiyeti böyleydi. Onun vasiyetini yerine getirdim” der. Kadı, “Sen bizim aklımızla alay mı ediyorsun adam!” diye çıkışır.
Adam, “Hayır efendim. Aynı zamanda kadıya da on bin dirhem vermemi vasiyet etti” der. Bunu duyan kadı, hemen “Rahmetli köpeğin ölümü bizi ziyadesiyle üzdü” der. İnsanlar, kadının değişen bu tavrına hayret eder. Kadı onlara der ki, “Bu durum sizi hayrete düşürmesin. Bu köpeğin geçmişini araştırdım. Ashab-ı Kehf köpeği Kıtmir’in soyundan keşfettim. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür, adaleti öldürdüğün gün de devlet ölür.”
Fatih Sultan Mehmet
Akıllı sözler
- Geçmişin esiri, toplumların gidecekleri bir gelecek olabilir mi?
Orhan Bursalı
- Yazmak, sadece günceli yakalama ortalama zevki ve dili bulma sorunu değildir. Yazmak, metne canını katmaktır.
Ahmet Oktay
- Zirveye giden yolun anahtarı, sabırlı bir şekilde sabırsız olmaktır.
Bir futbol antrenörü
- Silahları ellerinde bulunduranlar, bir gün milletlerin kaderine sahip olacaklardır.
Emerituz
- Devlet ne kadar yolsuz ise kanun sayısı o kadar fazladır.
Romalı Cornelius