- Sen severken çıt çıkmasın, ben ota konmadım diye olay olsun.
- Ben Gönül ile konuşmak istedim, Aşk ile değil.
- Gönül, işlerime sen bak diye beni görevlendirdi.
- Peki, o zaman sevgili Aşk cevaplar mısın, lütfen!
- Elbette cevaplarım; sevmeyi, sevilmekten çok sevdiğin için.
- Pek de eminsin.
- Sende emin olmak istersen gel bir test yapalım.
Teknoloji çağında böyle bir soru sorulursa, akla ilk gelecek olan, bu kozmetiğin içeriğinde neler olabileceğine dair merak olabilir. Artık, olmazsa olmaz olan internetteki arama motoruna güzellik yazıldığında; türkçe 240 milyon, ingilizce 4 milyar sonuç olduğunu görebiliyorsak,
güzellik konusunda ciddi bir arayış olduğunu iddia etmek, iddialı bir laf olmaz.
İnternetin; bilgi paylaşımı özelliklerinin, yavaş yavaş gelir getirici bir kaynak haline dönüşmesi, muhtemelen tüm bu sonuçların çok büyük bir çoğunluğundan; ürün satmaya yönelik ya da size sunulan ücretsiz önerilerden, tıklamanız sayesinde para kazanmaya yönelik adresler çıkacaktır. Bu kısmı için söylenecek bir söz olamaz çünkü tercih eden ve karar veren arama motoruna güzellik ile ilgili arayışta bulunandır.
"Estetik bir zevk, coşku, hoşlanma duygusu uyandıran nitelik"
olarak karar vermiş, Türk Dil Kurumu; güzellik tanımlamasında. Eski Yunan filozoflarından Plotinus ise "ilahi aklın eşya alemindeki ışıltısı" demiş, güzelllik için. Alman filozof Hegel'e göre de; "tabiatın kendisinin bütünündeki Mutlak Ruhun görüntüsü" olmuş. Bir kısım 'güzel olanın bakılana değil bakana göre belirlendiğini' söylemiş, bir
Mutlu olmak için peşinden koşulan, gelecek diye beklenerek geçilen ömür ya da ışık hızında düşen yıldırımın yürekte bıraktığı kalıcı bir iz; Aşk, bir gün gelecek ve size karanlık yüzünü de gösterecek deseler inanır mısınız? İnanılmaz elbette, bu kadar uğruna efsaneler anlatılan, hayatın nerdeyse olmazsa olmazı sayılan, her an ve her anıda olsun diye can atılan böylesi bir güzelliğin karanlık yüzü olsa ne olur?
"Ne yapar ki?" der bünye; bilmeden Aşk acısını.
Sevgi; bir anda solunan havadan eksildiğinde, nefes almadan yaşamak gibi gelirken o bünyeye; akıl mantıkla birlikte karanlığın içinde, minicik de olsa bir mum ışığı için kibrit bulmaya çalışırken, yanan canın ışığı hiç bir yeri aydınlatamaz hale geliverir. Kaybolan aydınlığın ne zaman geri geleceğini bilmeden ve umursamadan, olunan yerde kalıp, geçmeyen zamanın başımıza çökertiği dünya kalıntıları altında bulunmamayı bekleriz.
Böylece Aşk, karanlık yüzünü tanıştırmış olur sizinle. Ne yaparsanız yapın, bir daha o aydınlık yüzünü göremeyeceğinizi düşünürsünüz. Düşünmekten yorulana kadar hep düşünürsünüz. Arada, mola istese de ruhunuz dayanamaz yine döner dolaşır düşünürsünüz. Düşüne düşüne tüm çıkan yolları çıkmaz
Gezegenin her yerinde, herkesin dilinde; Barış kelimesi dolaşıyor, eskiden de olduğu gibi. Savaşların bile Barış sağlamak için yapıldığını göstere göstere duyulan bir Barış hali var üzerimizde. Duyulmadığı tek bir gün bile yok çevremizde. Eşimiz dostumuz, sevdiğimiz hatta sevmediğimiz her kim varsa hepsinin, kesinlikle Barış istediğine şahit olabiliriz. Bunu isterken herkesin içtenlikle istediğine hiç şüphe duymaya da gerek yok. Kim ister ki savaş olsun?
Peki, nerde bu çok istenen Barış?
Bu kadar çok istendiği halde neden hiç ortalarda görünmüyor. Birileri ele geçirdi de ikna etmeye mi çalışıyor; 'Barış dediğin döve döve sağlanır!' diye bilinmez. Tek görünen; kişi, kendiyle sağlayamadığı Barış halini, en yakınındaki ile de sağlayamaz, en uzağındaki ile de halinin ispatı.
Dünyanın heryerinde üzerinden en çok prim sağlanan Aşk/Sevgi/Mutluluk üçgeni; Nefret/Öfke/Savaş üçgeni sayesinde sadece tüketilen bir ürün gibi hayatlara girip çıkabilen nesne haline getiriliyor. Herkes ilk üçgenin peşinde, diğerinin hiç alıcısı yok gibi görünüyor. Oysa en çok satanlar listesinde ilk sıradaymış gibi dünya hali, her yanımız Nefret/Öfke/Savaş üçgeni ile dolu. Gezegenin çoğunluğu
- Gözden ırak olunca gönülden de ırak olunduğunu söyleyenlerin gözlerine bakmak lazım.
- Niye, sana ne başkasının gözünden.
- Aşk sürecini; görme eylemine bağlamaları hoş değil.
- Bu, sürecin sınırlı mı sınırsız mı olduğunu düşündüğüne bağlı olarak değişir.
- Engelsizce sınırsız olduğunu düşünüyorum.
- O zaman zaten sana; göre göre Aşk düşer.
- Kendim için değil, Aşk için kota koyulmasına gönlüm razı gelmiyor. O zaman her soruna, her olumsuzluğa etiket olarak yapıştırılıyor; "E tabi göz görmeyince gönül de unutuyor" diyerek.
- Aşk ile muhabbetten sıkıldın galiba.
- Hayır, sadece onun da fikrini almak istedim... Umarım, sen bu konuda da yetkili görmüyorsundur kendini; aşk hali ile Sebze Hali arasında bir bağ görüp.
- Senin içindeki Aşk olduğuma göre Sen ile ilgili her durumda yetkiliyimdir ve evet o Elma adına da konuşabilirim, sen farkında değilsen bile ben de o geçmişten geliyorum.
- Hangi geçmişten?
- Elmanın; "o dalda olmalı mıydım, olmamalı mıydım?" diye sorgulayıp sorgulamadığını öğrenmeye çalıştığın geçmişten.
- O kadar eskiye dayandığını anladık ama yine de Elma için pişman olup olmadığını söylemeye yetkin olduğundan süpheliyim.
- Elma niye pişman olsun ki; sen doğduğuna pişman mısın?
- Sevgini dünyaya sığdıramadın galiba?
- Sen bu kadar bol tutmasaydın sevgimi, içimden gelmezdi heralde, diğer gezegenlere de taşırmak.
- Yine de sana çok gelen, olması gerektiği kadar. Fazla görünmesine sebep diğer göktaşlarının senin kadar güneşe yakın olmamasındandır.
- Hepimizde aynı oranda sevgi olamaz gibi görünüyor.
- Beyaz duvardaki gölgeyi düşünsene? Sanki simsiyah bir duvar eklenmiş gibi görünür. Sadece güneş erişmiyordur oraya oysa güneş yerinde ve hep aynı ölçüde ışıldar. O halde sorun alıcıların ayarsızlıklarında.
- O zaman, dediğime evet diyorsun.
- Ne demiştin?
- Evet! Hatta benim sana yerleştiğim gün epey bir mızmızlandığına tanık olmuştum.
- Senin yüzünden mi etim kopartılırcasına ağlamıştım?
- Eh, kolay değil, Aşk ile ilk karşılaştığında bir evrim geçirmen kaçınılmazdı.
- Bunun kolay yolu olsaydı yapar mıydın acaba?
- Kolay olanı zorlaştıran olarak bu soruyu sorman çok normal.
- Hayat sana göre kolay ise, nasıl oluyor da içinde var olduğun beden için o kadar olamıyor, sevgili Aşk?
- Beden yönetiminden bir tek Aşk sorumlu olmadığı için olabilir mi? Faturayı neden sürekli Aşk ödemek zorunda kalıyor ki; Akıl var, Mantık var nerdeyse AR-GE bile var ama hesap geldiğinde herkesin nedense bir Mazeret arayası geliyor.