- Gözden ırak olunca gönülden de ırak olunduğunu söyleyenlerin gözlerine bakmak lazım.
- Niye, sana ne başkasının gözünden.
- Aşk sürecini; görme eylemine bağlamaları hoş değil.
- Bu, sürecin sınırlı mı sınırsız mı olduğunu düşündüğüne bağlı olarak değişir.
- Engelsizce sınırsız olduğunu düşünüyorum.
- O zaman zaten sana; göre göre Aşk düşer.
- Kendim için değil, Aşk için kota koyulmasına gönlüm razı gelmiyor. O zaman her soruna, her olumsuzluğa etiket olarak yapıştırılıyor; "E tabi göz görmeyince gönül de unutuyor" diyerek.
- Unutulduktan sonra ne fark ederki?
- Aşk değildir o zaman; gönülde doğan, kimyada coşan, bedende dolaşıp ruha sarmalanan.
- Sana göre öyle değil diye herkesin öyle düşünmesi gerekmiyor.
- Sen'i seviyorum diyen herkesi ilgilendiriyor. Bunu söylemek önünde durulması gereken bir durum.
- Arkasında durulması gereken değil miydi o laf?
- Sevdiğini söylediğine ulaşmadan önce ağzından çıkan söz, varacağı yere önceden gider, ruhuna kadar tesliminde gecikme olmasın diye özen gösterirsin. Ağzından çıkanı daha kulağın duymadan sevdiğine şifa olsun diye.
- Böyle sevmek sana göre Aşk. Başkasına göre gereksiz bir abartı olabilir. O zaman onların gerçekte sevmediğini ya da Aşk ile ilgili olmadığını söylemek gibi bir duruma düşersin.
- Kimsenin nasıl sevdiğine laf edemem. Sadece Aşk dediğin gözden giren değil, gönülden çıkan olmalıdır. Bu yüzden de sevgiyi bir koşula bağlamak doğru gelmiyor bana.
- Bir şekilde bağlamak da gerekiyor olabilir. Doğanın dengesi gereği her tonda renk olmak zorunda. Sen böyle derken bir başkası da öyle değil demeli ki denge sağlansın. Aşk olsa bile.
- Düşünceler kişilere göre değişir elbette ama sevgi kişilere göre değil ki, neden farklı olsun her birimizde. Kaç kişi çok sevdiği birisine bakarken içine güneş doğmaz. O güneşle ruhu aydınlanmaz. O aydınlık gözlerinde pırıltı olup tekrar sevdiğine ulaşmaz... İnsanlar arasında nasıl bir fark olabilir ki doğa gereği. Edinilen bir nesne mi sevgi, Aşk da bu yüzden farklılık göstersin her birimizde.
- Herkesin aynı davranmasını bekleyemezsin ama, kimi sevgisini gösterir, kimi göstermez ya da gösteremez.
- Görmekten bahsetmiyorum. Elbette haklısın. Buna kimsenin söyleyeceği bir laf olamaz. Benim de dediğim zaten görmek ile ilgili değil. Hissetmek! Sevgiyi hissetmek. İçinde, yanında, etrafında, hayatta varlığınla hissetmek. Bunun ayrımını yapabilecek kadar insanız hepimiz. Gözünün görmediğine, yüreğinden sevgiyle bağlıysan, ne fark ederki o yürek Aşk doluysa. Göstermesen ne fayda, o yürek dolusu sevgini. Hissedilmez mi, en sıcak haliyle, güneş gibi etrafında, yanında, hayatında ışıl ışıl varlığıyla. Bunu diyorum. Bunun ne kadar değerli olduğunu diyorum. Bu yüzden kabul edemiyorum; böylesi bir güzelliğe ırak olunca gönül de sevgisiz kalır denmesini.
- Senin dediğin için çok sevmek lazım.
- Çok değil, sadece Sevmek!
- Azı da yeterli olmuyor işte, görüyorsun hayatı. Kimse elindekini ölçecek durumda değil, banka hesabı mı bu?
- Azı ya da çoğu değil, sadece kendisi. Düşünsene, seni gördüklerinde sen ile ilgili tüm bilgileri her ne ise, ona göre bir davranış içine giriyor, tüm karşına çıkan insanlar. Sadece Aşk bağı kurduğun kişi seni düşündüğünde; Sevgi, sen ile ilgili tüm bilgileri gölgede bırakarak öne geçiyor ve tekilce SEN oluyorsun. Bu yüzden sevginin görmek ile ilgisi yok diyorum. Azlık ile çokluk diye birimlendirilemez bir tekil olmalı; Sevgi!
- O zaman seni dünyalar kadar çok seviyorum lafına da laf ediyorsun.
- Hayır, seni tüm hücrelerimle seviyorum lafı ile eşit görüyorum. Bütün hücrelerimle sonuç olarak bir tek ben oluyorum. Tüm dünyalar da, galaksiler ve evren ile tekilleşiyor.
- O zaman oldukça sadeleşir, bu kadar tekillikle.
- Sadesi olmalı zaten. Saflığı, berraklığı, katkısızlığıdır; güzelliği Sevginin. Bakılası değil hissedilesi varlığındadır; gücü Sevginin. Sonsuzluğudur sınırsızlığıdır; ölçüsüzlüğü Sevginin.
- [...]
Birol Boyacıoğlu
brlbo.com