Beşiktaş’ın çıkışında kuşkusuz Ümraniye’deki arkadaşlık ve takımdaşlık yatıyor. Yerlisi, yabancısı öyle kaynaşmışlar ki, tam bir kolej takımı olmuşlar.
Nitekim bu havanın maçlara müthiş yansımaları var, bunu da gözlemliyoruz. Bu oyunda istediğiniz kadar kadro derinliğiniz olsun, takımdaşlık yoksa neye yarar ki?
Önemli olan maçların dışında, yani sosyal hayatın içinde de birliktelik sağlanmasıdır. Kuşkusuz, Ümraniye’deki bu havanın oluşmasında Sergen Yalçın baş aktördür.
Niye mi?
Çünkü o da gençlik yıllarında böylesi bir hamurun içinde yoğruldu, tecrübesi var, takıma bunu şırınga etmesinden doğal ne olabilir? Elbette ekonomik sıkıntılar var, ancak maçlara en ufak bir yansıması olmuyor, birlikte hareket ediyorlar, birlikte sıkıntılara göğüs geriyorlar.
Aman nazar değmesin!
Sergen hocamızın, Kayserispor maçından sonra yaptığı açıklamalar, onun ne kadar olgunlaştığının en büyük göstergesidir. Düşünün Kartal lider olmuş, gelin görün ki Sergen hoca, coşkuya kapılmıyor, ayağını yere sağlam
Galatasaray’ın büyük umutlar ve büyük bütçelerle kadrosuna kattığı Falcao, beklentileri karşılamazken, davranışları ile de artık sabırları taşırdı.Adamın adale yırtığı ve kanaması var, sakatlığı kronikleşmiş, herkes bunun farkında...
Fatih Terim’i iyi tanıyorum, zor işler her zaman ona kalır!
Bir kere Terim’in, Falcao’nun alınmasına şiddetle karşı çıktığını cümle-alem biliyor. Bir yanda astronomik rakamlar, diğer yanda bitmek-tükenmek bilmeyen sakatlık konusu. Kaldı ki Galatasaray Kulüp Doktoru Yener İnce’nin ‘olumsuz’ raporu da hala raflarda yerini koruyor.
Ancak Fatih Terim takımı düşündüğü kadar, kuruma yani Galatasaray Kulübü’ne zarar vermemek adına söylemlerinde kelimeleri cımbızla seçer. Nitekim, birçok basın toplantısında Terim, farklı lisanlarla, satır aralarında Falcao konusunda ince mesajlar verdi bugüne kadar...Açık konuşmadı, “Ben onu hiç istemedim” diyemezdi zaten. Çünkü kurumun menfaatleri söz konusuydu. Tersi, Falcao’nun değerini aşağı çeker, oynama
Beşiktaş’ta şunu bir kez daha gördük ki, artık ‘o niye yok, bu niye var’ eleştirisi tarihe karıştı!
Örneğin kadroda olmayan Atiba ile yedek soyunan Mensah ve N’Sakala’nın yokluğunu hissetiniz mi?
Sergen Yalçın hoca, rakibe göre kadro tercihi yapıyor. Eksiklere karşın Kartal’ın oyun anlayışında değişen hiçbir şey yok, hep kazanmak üzerine kurulu, nitekim skor tabelası da Sergen Yalçın’ın bu ufak - tefek rotasyonlarının ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.
***
Çaykur Rizespor, savunmasına fazla yaslanmadı, ofansif oyun anlayışı ile mücadele etmeye çalıştı. Oyuna da renk kattılar, ancak tarihi farkı engelleyemediler!
İlk yarıda Kartal, konuk takım karşısında altı pozisyona girdi, ikisini Larin’le gole çevirebildi. Aboubakar’ı kaçırdığı goller veya arkadaşlarına çıkarmadığı paslar için eleştirebiliriz. Ne var ki, Aboubakar, durağan bir oyuncu tipi değil, yaptığı koşularla rakip savunmayı yıpratıyor, yani boş durmuyor, savunmaya da destek veriyor. Artı, annesini kaybetmiş, ayağının tozuyla maça çıkmış, büyük bir
Beşiktaş’ın kadrosuna bakıyorum, valla eksiklerine karşın iyi oynuyor. Artı ofansta çoğunluğu yakalıyor, sadece rakiplerin savunma kilidini açmayı beceremiyor!
Geç olsa da açıyor, açmasına da taraftarlarına çile çektiriyor çile!
Yani, eksiğe - gediğe fazla sığınmamak gerekir, çilingirlerin iş başı yapması lazım!
Kayserispor’un konumu belli, çıkış arıyor, ‘Ne koparırsam kardır’ taktiğiyle oynuyor, savunmasına yaslanıyor, haklılar da. İlk yarıya bakıyorum, topla oynama yüzdesi uzak ara Kartal’ın lehine. Olsa ne olur, istersen topu al eve götür kardeşim!
Bu farkındalığını pozisyon üretimine yansıtamıyorsan, neye yarar ki?
Önemli olan rakibin o katı kilidini açmak. Gördük ki, Beşiktaş bu yarıda bu şansı bir kez yakaladı, o da penaltıdan.
Peki kardeşim, Mensah’ın sicili bu anlamda kabarık! Niye o kullanır, anlamıyorum arkadaş!
Rıza Çalımbay’ın, “namı diğer Atom Karınca” Beşiktaş’a olan tutkusunu iyi bilirim. Öyle ki neredeyse yaşam biçimi siyah-beyaz renklerin üzerine kuruludur. Her gittiği Anadolu kulübünde yaptığı sözleşmeye mutlaka Beşiktaş maddesini ekler.
Yani, “Beşiktaş’tan teklif gelirse giderim”...
Ne zaman çalıştırdığı takımın Beşiktaş ile maçı olsa, onunla ilgili sosyal medyada abuk sabuk paylaşımlar yapılıyor! Çok mu, bence azınlıktalar! Ama mide bulandırıyor bazı paylaşımlar!
Bakın, Rıza Çalımbay dürüsttür, açık sözlüdür, çalışkandır... Neticede o da herkes gibi ekmek parasının peşinde. Tabi ki çalıştırdığı takımları en üst seviyede hazırlamak zorundadır. Beşiktaş ile ilgili duygularını bilmeyen yok ki... Kartal’ı yendiği maçlar var, hiç sevindiğini gördünüz mü? Ekmek yediği yere ihanet etmeyecek kadar da düzgün bir fotoğraftır o...
Ağzına kilit mi vursun?
Fakat her ne hikmetse, hakem ve VAR hataları hep onun başına geliyor! Penaltısı verilmez, ofsayttan gol yer, VAR’dan
Oyun keyifli, mücadele üst seviyede, her iki kalede fırsatlar, fileleri bulmayan toplar...
Sadeci biri hariç...
O da Güven Yalçın’ın 18. dakikada attığı kafa golü...
Efendim, top taç çizgisinden çıktı mı, çıkmadı mı, bilemiyoruz, bize karanlık! Haa bu tip pozisyonlarda malesef çizgi kamerası yok! Bana sorarsanız, çıkmış gibi değil, çıktı!
Tamam, öyle veya böyle gol olmuş, ilk yarı bitmiş, neyin itirazıdır arkadaş? O arada cep telefonunu nereden buldun, kimin elinden kaptın? Üstelik sen kaptansın. İtirazdan çift sarıdan kızardın, takımını da eksik bıraktın, beğendin mi yaptığını? Üstelik, ilk yarıda harika kora - kor mücadele eden, fırsatlar yaratan, üç puanı kovalayan bir Sivasspor vardı, hatırlatırım! Hatta Sivas’ın farklı yenilgisinde gördüğün o kırmızı kartın ön plandaydı, kardeş!
***
Gelelim bize keyif veren karşılaşmaya... Her iki takımın da hedefi aynı, basamak çıkmak, yani üç puan. Bu faktör ilk yarıda maçın kalitesini bir tık yukarı çıkaran en büyük faktör idi.
Maçı mı, yorumlayalım, yoksa hakemleri mi masaya yatıralım, doğrusu ben de şaşırdım!
Kokartlısı kokartsızı hatalı kararlar vermek için birbirleriyle adeta yarışıyorlar! Haa VAR’dakiler de bir alem, bunu da gözlemliyoruz!
Alın size FIFA Kokartlı hakem Halis Özkahya! Arkadaş, burnunun dibindeki faüllleri bile süzemiyor, buz gibi golü nasıl versin?
Elbette, savunma ağırlıklı bir oyun taktiğiyle oynayan Ankaragücü bu yarıda fırsatlar bulmadı değil, ama çerçeveyi göremedi arkadaşlar!
Dönelim Larin’in kafayla attığı ancak Özkahya tarafından faul gerekçesiyle sayılmayın golüne.Kitsiou’nun boyu 1.75, Larin ise 1.88, arada 13 santim fark var. Larin topa yükseliyor, Kitsiou’nun niyeti asla topa değil, kurnazlığa, kambura yatıyor! Hadi Larin diyelim omuzuna basıyor, arkadaş kafasını tutuyor, hadi ordan! Bu pozisyonda asıl garip olan Özkahya’nın topun filelere gitmeden önce çaldığı düdüktür, acelen neydi arkadaş?
***
Bu oyunda topa sahip olmak, elbette büyük avantajdır. Gelin görün ki, Kartal bu özelliğini pozisyonu
- Sen nasıl hakemsin ulan Mustafa!
- Maçı katlettin. Onların da hakkını yiyorsun. Sen ancak bekçi olursun. Futbolu bilmiyorsun. Akşam ‘Fatih hocayı attım’ diye herkese anlat. Terbiyesiz, ahlaksız...
Yapma, etme Fatih hocam!
Apoletlerin yıldızlarla kaplı... Kariyerin, başarıların ortada, adın tarihe kazındı. Türk futbolunun en tepesindesin... Bu anlamda örneksin, örnek...
Yanlış bir karar, haksız bir sarı kart, bunların hepsinde haklısın... Ancak senin gibi heykeli dikilecek bir teknik adamın ağzından çıkacak sözler asla bunlar olmamalı! Ortada bir haksızlık varsa ki var, karşılığı bu mudur hocam?
Nerede kaldı senin öfke kontrolün hocam? Kaldı ki, bu oyunda her takım haksızlığa uğruyor, bunun isyanı böylesi bir yöntem asla değildir.
Biliyorum, ‘başarısızlık’ kelimesi senin lugatında yoktur. Bildiğim bir başka şey daha varsa, o da senin hayat tecrüben, bilgi birikimin ve entelektüel yaklaşımın ile hakemlere veya muhatap kişilere ders niteliğinde cevapları rahatlıkla verebileceğindir.