Bazı maçlar vardır ki, istatistikler sizi yanıltır, tıpkı dün olduğu gibi!
Düşünün topla oynama yüzde 72 Beşiktaş lehine, iyi de bunu pozisyon üretimine yansıtamıyorsanız neye yarar ki?
Gördük ki, Kartal ilk yarıda dişe dokunur tek bir pozisyon yakaladı Aboubakar’la, o da kaleciye nişanladı!
Diyeceğimiz, Kartal’ın yaratıcılıktan uzak ve pozisyon fukaralığı yaşadığına uzun zaman sonra ilk kez tanıklık ettim, açıkçası keyif de almadım!
Ne kanatlardan, ne de göbekten etkili bindirmeler yapamadı Kartal, yaratıcı değildi! Üstelik ev sahibi takım savunmasına da yaslanmadı!
Peki, ya Malatyaspor? Topu bu yarıda rakibine teslim eden Malatyaspor, Kartal’a oranla biraz daha üretkendi. Takımın en iyilerinden Mustafa iki net pozisyon yakaladı, ilkinde kaleci Utku izin vermedi, diğerinde ise, top az farkla auta gitti.
Eee istatistikler Kartal’ı gösteriyor, göstermesine de ‘net’ pozisyonları rakip takım buluyor, buna ne dersiniz?
Şu dünyanın başına bela olan pandemi sadece yaşamı değil, futbolumuzu da olumsuz etkiledi.
Taraftar yok, saha avantajı yok, bu handikaplara karşın keyif ve heyecan veren tek unsur, çok takımlı zirve yarışı. Böylesi bir tabloda hiç kimse zirvenin rengi konusunda öngörüde bulunamaz!
***
Beşiktaş’a bay kalmak yaramış, belli ki futbolu özlemişler.
Kartal, kırmızı hatta bulunan ve savunma ağırlıklı oynayan Yukatel Denizlispor karşısında tempo anlamında pek vites yükseltmedi. Rakibin savunma kilidini açabilmek için hızlı paslarla topu kanatlara yaydı, gelin görün ki, pozisyon üretmede biraz sıkıntı çekmedi değil!
Taa ki, 23. dakikaya kadar...Kartal’ın sağ kanattaki etkili oyuncusu Rosier, sağdan indi, altıpasa kesti, top Mustafa Yumlu’dan sekti, Larin zor pozisyonda topu filelere gönderdi, kilidi açan çilingir oldu.
Dedik ya, yeter ki Kartal çilingirini bulsun, gerisi kolay! Nitekim uzun süredir gol yollarında sessizliğini koruyan Aboubakar, farkı ikiye taşıdı, ilk yarıda son sözü ise Adem Ljajic söyledi.Bu arada 45 artı 2’de Sagal’ın
Usta müzisyenlerden bir grup oluşturabilirsiniz... Ancak o grupta ahenk oluşmuyorsa, aradan çatlak enstrüman sesleri geliyorsa, oradan asla iyi müzik çıkmaz!
Fenerbahçe’yi tıpkı böylesi bir müzisyen grubuna benzetiyorum! Müzisyenler şahane, maestrosu var (Erol Bulut), ama Fenerbahçe’nin akordu bozuk, akordu! Herkes kafasına göre takılıyor, farklı notalardan çalıyor!
Ne alaka demeyin?
Kadrosu onca transferlerle takviye edilen Fenerbahçe zirve yarışının içinde, eyvallah; ancak oynadığı futbol hiç kimseye tat vermiyor! Bir kişi mesut olabilir, tüm takım mesut değilse, başarı da olmaz!
Sakın ola mesut derken Mesut Özil anlaşılmasın! Kaldı ki Mesut Özil’i tanıyoruz, yeteneklerini biliyoruz. Tek başına Fenerbahçe’yi sırtlayamaz. Özil gelecek, savunmadan top çıkaracak, gidecek rakip kaleye gol atacak bir fotoğraf asla değildir! Oyun kurucudur, pasördür, asist yapar, frikik ustasıdır, ekstra goller de atar.
Mesut’un verimli olabilmesi için güçlü ve çok koşan bir orta saha şart. Var mı, yok! Ozan
Gelibolu’da Beşiktaş’ın her maçını dostlarla izliyoruz. Kartal sevdalıları çok güzel yorumlar yapıyorlar, ilginç tespitlerde bulunuyorlar. En çok yan paslardan ve rakip kalelere fazla şut atılmamasından dertliler!
İşte burada durun...
Malum, Beşiktaş’a karşı özellikle Anadolu takımları öyle kapanıyorlar ki, aç açabilirsen! Böylesi kilitleri ancak kısa paslarla açma şansınız var. Demem o ki, göbekten açmaya kalksanız, topu kaptırdığınız anda kalenizde tehlikelere davetiye çıkarırsınız.
Bunun içindir ki Kartal, o kapalı kilitleri açma adına, kısa paslarla oyunu kanatlara yıkıyor. Doğrusu da budur dostlar, bilin istedim. Bu yoğun maç trafiğinde bazı oyuncuların fiziksel düşüş göstermesi de doğaldır. Örneğin Aboubakar, fiziksel sıkıntı yaşıyor iki haftadır. Atiba, eski Atiba değil, ama unutmayın ki yaşı 38, buna rağmen iyi bir profesyonel. Düşüş gösterse de, zaman zaman maç içinde güzel işlere imza atıyor.
Kartal’ı farklı kılan en büyük faktör ise takım içindeki yardımlaşmadır.
Beşiktaş’ın eksikleri malum, Vida ve N’Sakala cezalı, Montero, Oğuzhan ve Rıdvan sakat.
Gençlerbirliği karşısında ilk yarıda bu eksiklikleri ben hissetmedim, ya sizler?
Onca eksiğine karşın Kartal cephesinde değişen bir şey yoktu.
Yahu arkadaş, bu kadar pozisyon üreten, ancak atmayan başka bir takım gördünüz mü, ben gördüm adı; BEŞİKTAŞ!
İlk yarıda her türlü istatistik Kartal’dan yana... Hele hele pozisyon üretimi inanılmaz. Gelin görün ki, onları golle taçlandıracak kramponları yine mumla aradık, onca emeğe yazık değil mi?
At, farka koş, ne sen, ne de taraftarın çile çekmesin, üç puanı garantiye al!
Kişisel olarak ben alıştım da, başkalarını bilemem!
Türkiye Kupası, rotasyon anlamında teknik adamlar için bir fırsattır, eyvallah. Ama öncelikle ‘sağlam’ kadron ile çık, skoru ve turu garantiye al, rotasyona sonra gidersin, aceleniz ne?
Ne oldu?
Turu penaltılarla geçtin, taraftarlarına da çile çektirdin, çile!
Gördük ki, Sergen Yalçın hoca, ofansta etkili oyuncularını yedeğe çekerken, Cenk Tosun ile Hasiç’i 11’de sahaya sürdü. Cenk Tosun’a ‘evet’, Hasiç kardeşimize ‘Hayır’... Çünkü Ghezzal’ın yerini dolduracak kadar tecrübesi yok ki!
Ancaak, şunu unutmayalım ki, Avrupa kapısını aralamak, bu kupayı kazanmaktan geçiyor. Turu geç, final oyna, kupayı kazan çık Avrupa’ya! Sanırsınız ki, şampiyonluğun garantisi var!
***
Bu rotasyona karşın, Beşiktaş, oyuna baskılı ve iştahlı başladı. Konyaspor’daki teknik adam değişiminin ev sahibi ekibi olumlu etkilediğini de gözlemledik. Uzatmalar dahil, savunmada müthiş bir direniş gösterdiler, turu penaltılara taşımasını bildiler.
Yabancı oyuncu transferi başlı başına risktir, biliniyor. Ara transferde nokta atışı yapamıyorsanız, vay halinize!
Gelen yabancılar ya yaşlıdır, ya kronik sakatlıkları vardır, ya da kenarda - köşede kalmıştır! Tabii ki, istisnalar var, görüyoruz.
Efendim, Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi, dış transferde geri vites yaptığı için adeta top ateşine tutuldu! Yooo haksızlık etmeyin, bana göre başkan bu anlamda doğru bir politika izledi. Eleştiri yerine alkışı fazlasıyla hak ediyor Başkan Çebi...
Niye mi? Şöyle filmi biraz geriye saralım, Çebi’nin seçildiği günlere dönelim. O sıralarda Beşiktaş’ın ekonomisi negatif idi, adeta dibe vurmuştu! Kulübün ekonomisini düzeltmek Başkan Çebi’nin bir numaralı hedefiydi. “Beşiktaş’ın bir kuruşunu bile çarçur etmem” sözleri arşivlerde duruyor.
Nitekim, tüm enerjisini bu kulvara ayırdı, bir dizi projeyle kulübü ayakta tutmaya çalışıyor. Bu projelere şu sıralarda ‘Kartal Pençesi’ni ekledi. Ekonominin pozitif olmadığı tabloda ağzınızla kuş tutsanız, sportif anlamda başarıya
Bu oyunda sarı kartı görmek, hem sizi oyundan düşürür, hem de kırmızıya davetiye çıkarırsınız!
Tıpkı N’Sakala gibi!...Yahu arkadaş sen nasıl profesyonelsin? Gördüğün iki sarı kart, hani kritik pozisyon olur amenna, su götürür. Orta sahada, rakibine palas-pandıras giriyorsun, çift sarıdan kızarıp, Beşiktaş’ı böylesine kritik bir maçta yalnız bırakıyorsun! Hoş, olsan ne olur, olmazsan ne olur!
N’Sakala’nın 21’de kızarmasından sonra Kartal’ın oyun anlayışında pek değişen bir şey olmadı. Her yerin adamı Necip, sol tarafa geçerken, Kartal ofansif oyunundan taviz vermedi, baskı yaptı, ancak savunma kilidini açmakta fazla becerili olmadı. Kuşkusuz bunda Aboubakar’ın dağınık futbolu baş faktör idi. Ofansa atılan her top, bumerang gibi geri döndü!
Konya mı?
Düşünün Kartal on kişi kalmış, bu avantajı kullanma yerine savunmasına kapanmaya devam etti. Benzetme yerindeyse, Kartal’ın kalesini ancak uzaktan gördüler bu yarıda! Arada bir çıkış yaptılar, o da saman alevi gibiydi!
***
Konuk takımın açılması ikinci