Yeni yılda bir takım radikal kararlar aldım... Önce 30 yıldır haşır neşir olduğum, mutlu ve mutsuz anlarımı paylaştığım alkole veda ettim. Sigaraya gelince dört paketten iki üç taneye indim. Gece gezmelerini bıraktım, evcimen oldum... Bu süreç içinde sürekli ya bilim kurgu ya da gerilim filmlerine takıldım. Yaşamımda çok gerilim filmi seyrettim, ama dün akşam İnönü’deki gerilimi hiçbir zaman yaşamadım. Beşiktaş geçmişte de bu tür sıkıntılar yaşatmıştı bizlere... Valerenga faciası hâlâ gazete arşivlerinde yerini koruyor.
14. dakikada T.Dosek’in çaprazdan sert şutunda yüreğimiz hopladı. 42. dakikada Pancu’nun klasik golü bizi rahatlattı. Ardından maçın bana göre kahramanı Ronaldo’nun golü yüreğimize su serpti, çeyrek final için umut saçtı. Ahmet Dursun ve İlhan Mansız’ın attığı gollerle "Tamam bu iş" dedim. Kartal bu ne yapacağı belli olmaz. Korku dolu gözlerle maçın bitiş düdüğünü bekledik. Hele 83. dakikada Çekler’in attığı ikinci golden sonra, inanın uzatmalar dahil 9 dakikayı zor bitirdik, tribünler ve bizler deyim yerindeyse dokuz doğurduk.
Hele bu uzatma dakikalarında Çekler’in sayılmayan bir üçüncü golü var ki, uzun süre tartışılacak. Yan hakem Stagnoli’nin kalkan bayrağı Beşiktaş’ı tur atlatan, rakibe ise darbeyi vuran en kritik andı.
Dört golün kahramanlarına elbette denecek bir şey yok. Bana göre sahanın yıldızı futbolu zekasıyla oynayan Ronaldo’dur. Adam 61 dakika defansta top sektirmedi, bir kez ileri çıktı, nefis gol attı ve gönlümüzde yine taht kurdu. 4 gollü fark hem sahada oynayanları rahatlattı, hem de kenar yönetimi! Yani işin türkçesi; Beşiktaş’a rahatlık yaramıyor. Çeyrek final hayırlı olsun.